Uzanmışım kumsala…*
Dışarıdan bakınca elinde kitabı, yanında buzlu içeceği ile keyifli görünüyorum muhtemelen.
Oysa içim karman çorman. Kitap bana bir soru soruyor: Senin özgün halin nedir?**
Düşünmeye başlıyorum, nedir benim özgün halim? Bugünkü yaşam tarzım, yaptığım işler, ilişkilerim… Ben mi, benden mi, beni yansıtıyor mu? Neyin içinde büyüdüm, beni ben yapan değerlerim, deneyimlerim, kendiliğinden iyi yaptığım şeyler, atalarımdan devraldığım o güzel miraslar neler?
Yavaş yavaş bir vizyon beliriyor zihin gözümde ve kalbim devreye girmeye başlıyor. Heyecanlanıyorum, neşeleniyorum. Yeni yolumu o an, orada çiziyorum. Potansiyelimin henüz açığa çıkmamış bölümlerini aktive etmeye niyet ediyorum. Bir yapı kuracağım, o yapının altında bugüne kadar yapmayı sevdiğim ve yapabildiğim her şeyi barındıracağım, hepsi birbirini besleyecek.
Kapılmışım rüzgâra…
Kocaman bir adım atıyorum, sonra korkuyla geri çekiliyorum.
Kocaman bir adım daha atacakken bu sefer yarı yolda geri çekiliyorum, hayat da o fırsatı benim elimden çekiyor.
Önce inanamıyorum, ben o niyetin gerçek olduğunu kalp gözümle gördüm, iliklerime kadar hissettim, nasıl olur… Daha doğrusu nasıl olmaz?
Tamam diyorum, anladım, geri çekildiğim için aldın fırsatımı ama ben bu hiç olmamış gibi devam edeceğim. Hayalim olmuş gibi davranıyorum. Olmuş gibi iş görüşmeleri, seyahatler falan yapıyorum. Karşılıksız kalmıyor eylemim, bir bardak değil ama bir yudum su veriyor hayat. Göster bakalım kendini diyor.
Ortaya bir şeyler koyuyorum ama yine kısırdöngülerdeyim.
O hareketsiz potansiyelin kabuğunu kıracak çekiç iniyor bu sefer başıma… Bedenim ciddi bir uyarı veriyor. Korkuyorum önce… Bu kadarına gerek var mıydı? Hafiften isyanlardayım. Filmin negatifine bakmayı atlamışım, şimdi onun zamanı. Bu hayata hangi seçimlerle geldim, atalarımdan gönüllü olarak hangi döngüleri devraldım, neleri yapamadım, neleri yapmaktan kaçındım, kendime nerelerde ihanet ettim? Evime ve içime kapanıyorum. Tam dışarıda ve dışlanmış hissedecekken bütün dünya mecazi anlamın ötesinde eve kapanıyor. Ben yokken hiçbir şey eskisi gibi devam etmiyor.
Yani utanmasam diyeceğim ki dünya benim için dönüyor.
Belki de hepimiz için ayrı ayrı dönüyor, olamaz mı?
Şimdi çok uzaklarımda nafile telaşlarım…
Hayatın dans teklifini kabul ediyorum.
Her konuşmayı, her teklifi, her uyarıyı, uzatılan her eli ve yeni ama daha minik çekiç darbelerini bu dansın bir parçası olarak görüp değerlendirmeye başlıyorum.
Serda, “Gel diyor, güçlerimizi birleştirelim, biz bu işi çok güzel yaparız.” Bu derginin şahane ekibi, “Siz varsanız biz de buradayız” diyor ikinci kez düşünmeden.
“Ama ben hissetmiştim, neden olmadı?” dediklerim, bir zamanlar niyet edip unuttuklarım yavaş yavaş hayatıma dahil oluyor.
Zaman illüzyonunu biraz olsun anlamaya başlıyorum. O gün şezlongdaki vizyonumda her şey zaten olmuştu ama dünya zamanı ile önüme düşmesi için yolu her şeye rağmen eminlikle yürümeye devam etmem gerekiyordu. Arada geçen aylar ve yıllar aslında bir göz açıp kapama kadardı.
Bir elimde ayna var, şair beni kıskanır
İşte Mümkün Dergi de o günün, o vizyonun bir parçası…
Bir elimde ayna var, bakıyorum kendime… Ve kendi hikayemin ışığında paylaşmak istiyorum sizinle mümkünleri…
Neden olmuyor ya da neden böyle oluyor yerine nelerin mümkün olduğuna odaklanmaya,
Adına darbe dediklerimizin en güçlü niyet gerçekleştiriciler, adına mucize dediklerimizin aslında en doğal parçalarımız olduğunu hatırlamaya davet ediyorum sizi…
Acısıyla, tatlısıyla
Ne şahane bir şey yaşamak
Dibe vurmak, dimdik durmak
Bin bahane, bin oyun kurmak***
* Kumsalda-Fikret Kızılok
** Özden Yılmaz-Uyan-Yeni Çağın Bilincine Hazırlık Kitabı
*** Şahane Bir Şey Yaşamak-Sezen Aksu
Bu yazı Mümkün Dergi’nin “Neşe” temalı ilk sayısında yer almıştır. Ocak 2022
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.