Şimdi sayacağım kişilerle hayatınızda hiç tanışıp tanışmadığınızı düşünmenizi istiyorum.
Bir; istisnasız herkesle yakın olmak, sürekli sevgi ve ilgi görmek isteyen.
İki; istisnasız herkesle tartışma potansiyeli olan, alıngan ve saldırgan.
Üç; hiçbir zaman etliye sütlüye bulaşmayan, ilişki ve yakınlık kurmaktan uzak duran.
En az birine “evet” dediyseniz tebrikler! Hayatınıza en az bir nevrotik girmiş demektir.
Bu yazı benim de içinde bulunduğum birçok insanın hayatına dokunmuş bir psikoloji kitabı üzerine yazıldı ve içeriğindeki hap gibi bilgilerle anlamlı ve güçlü farkındalıklar yaratmayı amaçlıyor.
İçsel Çatışmalarımız’ı yazan, dünyanın en önemli kadın psikiyatrlarından biri Karen Horney ve tüm çağların şair ve felsefecileri gibi o da ruhsal rahatsızlıklara maruz kalanların dingin ve dengeli kişiler olmaktan çok içsel çatışmalarla parçalanan kişiler olduğuna inanıyordu. Bu sebeple de çağımızın sorununu nevrotiklik ve kaynağını da içsel çatışmalar olarak açıkladı. Nevrotizm, normal yaşam süren ve ciddi patolojik rahatsızlığı olmayan insanlarda da görülüyor ve bir derece meselesi; yani kişi az ya da çok nevrotik olabiliyor.
Gelin, bu çatışmalara, nevrotik kişilerin yaşamımızda nasıl karşımıza çıktığına ve belki de nevrotik olup olmadığımıza bakalım.
KİMLERE NEVROTİK DENİR?
Hepimiz günlük hayat içinde ufak tefek kararsızlıklar gibi belli ölçülerde içsel çatışmalar yaşarız. Mümkün olan iki eylemin seçimi arasındaki çatışmalar çoğunlukla bilinçlidir ve bütünleşmiş bir kişilik çerçevesindedir. Nevrotik kişilerde ise çatışanlar kişinin değer ve eylemleridir. Örneğin; babasının otoriterliğinin dışına çıkmayan biri için onun seçtiği kişiyle evlenmek çatışma yaratmaz. Ancak; çocuklarını katı bir disiplinle, kendi yönlendirmeleri doğrultusunda yetiştirmesi gerektiğine inanan birinin onları fazla müdahale etmeden büyütmesi bu kişinin değer ve eylemleri arasındaki çatışmayı gösterir. Ya da kişi diğer insanları azarlamak ve aşağılamak için içinde büyük bir dürtü barındırırken bu davranış onun kendisi ve hayatla ilgili tüm değerleriyle çatıştığı için kabul edilemezdir ve bunu yapmacık bir cana yakınlıkla kapatabilir. Nevrotik kişiler bilinçli olarak bu çatışmaların farkında olmadıkları ve bilinç dışlarında da varlığını reddettiklerinden onları çözümlemeye çalışmazlar. Çabaları yalnızca sorunlarını “çözmeye” yöneliktir. Çatışmalarının çözümlemesinin tek yoluysa onları oluşturan nevrotik eğilimler üzerine çalışmaktır; kişi ancak kendisi ve çevresiyle ilişkisini değiştirdiği zaman bu eğilimlerden tamamen kurtulabilir. Karen Horney’a göre nevrotik iç çatışmanın en net semptomları yorgunluk, tutarsızlık ve hırsızlıktır. Her semptom altta yatan bir çatışmanın varlığına işaret eder ve kaygı (anksiyete), depresyon, kararsızlık, atalet ve uzaklaşma gibi durumlara yol açar. Aynı zamanda, nevrozlu kişi herhangi bir şeyi bütün kalbiyle isteyemez çünkü, istekleri kendi içinde bölünür – yani birbiriyle uyuşmaz. Bu da onun etrafına savunmacı bir yapı inşa etmesine sebep olur ve üç nevrotik insan tipinden birine sahip olmaya eğilimli olur: yaklaşan, aksine giden ya da uzaklaşan.
UYUMLU KİŞİ
Bu tipte belirgin olarak sevgi ve onay ihtiyacı vardır. İnsanlara yaklaşırken çaresizliğini ve acizliğini kabul eder; yabancılık ya da korkularına rağmen diğerlerinin ilgi ve desteğini kazanmaya çalışır. Çünkü ancak bu şekilde kendini güvende hissedebilir. Uyum göstermek ve itaat etmek kendisini daha az güçsüz ve yalnız hissetmesini sağlayan bir destek ve aidiyet duygusu verdiğinden bir anlaşmazlık olduğunda da en güçlü kişiye ya da gruba bağlanır. Diğerleriyle ortak özelliklerini ve cana yakınlığını gereğinden fazla büyütme eğiliminde olur; sebebi onun aptallığı, cehaleti ya da gözlem becerisindeki eksiklik değil, ihtiyaçlarının zorlayan doğasıdır. Başkaları tarafından istenmeye, arzulanmaya, kabul edilmeye ve takdir edilmeye ihtiyaç duyar; önemli kişi olmak ister; ona yardım edilmeli, korunmalı ve yönlendirilmelidir. Ayrıca; otomatik olarak suçu, hatayı üzerine alma, kendini suçlama ve kendinden şüphe etme eğilimlerindedir. Hayatı büsbütün başkalarına yönelik olduğundan yemek, film gibi herhangi bir aktivite başkalarıyla paylaşılmadığında anlamsızlaşır. Güçsüzlük, çaresizlik ve kendine acıma dışarıdan da görünürdür. Herkesin kendisinden daha üstün, cazip, akıllı, eğitimli ve değerli olduğuna inanır. Kibirli ve küstah kişilerin yanında kendine güvensizliği daha da artar ve diğerlerinin onu sevip sevmemesine göre özgüveni değişir; reddedilmekse felaketidir. Bu kişi için aşk, genellikle uğruna mücadele etmeye ve yaşamaya değer tek amaçtır ve bu irrasyonel ve zorlayıcı bir dürtü olduğundan nevrotik bir görünümdür. Cinsel ilişki de ona istendiğini kanıtladığı için değerlidir. Ancak; tüm bunların ardında aslında kalbinin derinliklerinde diğerlerini fazla önemsemediğini ve onları ikiyüzlü ve menfaatçi görmeye yatkın olduğunu göremez. Çünkü onun için saldırganca her davranış tabudur; tartışmadan ve rekabetten, iddialı, eleştirel ve talepkâr olmaktan kaçınır. Öç ve intikam isteği öyle derinlere bastırılmıştır ki, çoğu zaman gayet kolay gönlü alınabilmesine ve tüm yapılanlara rağmen kin tutmamasına şaşırır.
SALDIRGAN KİŞİ
Bu kişi için hayat kötü olanın kazandığı, güçlünün zayıfı yok ettiği bir arenadır. İnsanların kendisine olan duygu ve amaçlarından şüphe eder; ona düşmanca yaklaşıldığını farz eder ve hep savaşmaya, mücadeleye hazırdır. Temel ihtiyacı başkaları üzerinde denetim sağlamaktır; bu doğrudan da olabilir, aşırı bir merak ya da yükümlülük altına sokarak dolaylı bir baskıyla da. Başarı, prestij, beğenilmek ve üstünlük ister; sert ve zordur ya da en azından öyle görünür. Başkalarını kendi çıkarlarına göre kullanma ve sömürme ihtiyacı sebebiyle karşısındakine para, saygınlık, fikir ya da yeni bağlantılar gözüyle bakar. Bilinçli ya da yarı bilinçli olarak herkesin de böyle olduğuna inanır; dolayısıyla önemli olan bunu diğerlerinden iyi yapmaktır. Saldırgan nevrotik kişi için sevgi ve aşkın pek önemi yoktur, varlığıyla itibarını yükseltebilecek bir eş bulmayı hedefler. Düşünceli ve anlayışlı olmak için hiçbir sebep görmez; hep tetiktedir, karşısındakinin gücünü, tehlike ve tuzaklarını değerlendirir. Haklı olduğunu ispatlamaya çalışır; genellikle başkalarını suçlar ve hiç reddedilmemiş gibidir; isteklerini rahatlıkla söyler, emir verebilir, öfkesini dile getirebilir. Ancak, gerçekte uyumlu kişi kadar ketlenmiş biridir; bunun ketlenme gibi gelmemesi uygarlığımızın bir sonucudur ve aleyhinedir. Bu ketlenmeler duygusal alandadır ve onun sevgi, dostluk, aşk ve anlayış yetenekleriyle ilgilidir. Bu duygusal boşluğu onun işinin ya da çalışmasının da niteliğini etkiler, yaratıcılığını azaltır. Kendini güçlü, dürüst ve gerçekçi biri olarak gören saldırgan nevrotik kişi için insan insanın kurdudur ve zalimlik güç, düşüncesizlik dürüstlük ve çıkarcılık gerçekliktir. İnsansever ve yardımlaşmacı duyguların samimiyetini göremez; gösteriş zanneder ve çıkarsızca eğlenmek ve zevk alabilmek onun için zaman kaybıdır. En güçlü olup diğerlerini yenmeye olan isteği kısmen kendini korumak, kısmen de intikam ve zafer kazanmak içindir. Uyumlu kişi gibi sevgi ve onaya ihtiyacı olsa da bunlar saldırgan amaçlara hizmet eder. Uyumlu kişi çatışan dürtülerini nasıl sevgi ve aşk ile birleştirmeyi umuyorsa, saldırgan kişi de bunu tanınma ve kabullenilme aracılığıyla yapmaya çalışır. Bunlar ona hem benliğinin olumlanmasını vaat eder hem de başkaları tarafından beğenilmek, ona başkalarını beğenmenin imkanını gösterir. Herhangi bir yakınlık duygusu “iyi” olma yükümlülüğü ve uyumlu bir davranış gerektirdiğinden onu temel çatışmasıyla karşılaştırır ve temelden sarsar.
MESAFELİ KİŞİ
Hayatı ve kendini ciddiye alan herkes ara sıra tek başına olmak ister; nitekim kişinin potansiyelini ortaya çıkarabilmesi için de bu gereklidir. Bunun nevrotik işaretiyse kişinin ilişki kurarken dayanılmaz bir güçlük yaşaması ve yalnızlığı da bundan kaçmak için başlıca yol görmesidir. Aşkın yanında tartışma ya da dayanışma dahil hiçbir duygusal ilişkiye girmez; resmen içeriye kimsenin giremediği hayali bir çizgi çizer. Rekabetten kaçındığı için azim gösterip üstün gelmeyi istemez; içindeki cevher o hiçbir şey yapmadan anlaşılmalıdır. Başkalarına ihtiyaç duymamak için becerilerini arttırır ve ihtiyaçlarını sınırlarlar. Özel hayatıyla ilgili sorulan herhangi bir soru onu şoke edebilir; en sıradan ayrıntılarda dahi oldukça ketum davranabilir. Baskı ve yükümlülüğü andıran her şeye karşı aşırı hassasiyet gösterir; tünel, kravat, kemer, ayakkabı, zaman çizelgeleri karşısında baskı hissedebilir. Evlilik ya da uzun süreli kontratlar onun için riskli girişimlerdir. Diğerleriyle fazla ortak noktası olmadığını ve hiçbir şekilde anlaşılmadığını düşünür. Diğerleri gibi çalışıp iş görebildiği halde zombi gibidir, içinde canlılık yoktur; hayata ve kendisine karşı oldukça nesnel ve izleyici gibi bakar. Kendini biricik hisseder; bu kendini diğerlerinden ayrı tutmak istemesinin doğal bir sonucudur. Tüm duygularını bastırmaya eğilimli bu kişide mantık ön plana çıkar ve yaratıcı beceriler söz gelimi kişi için bir tür kurtuluş yolu olabilir. Görünüp kaybolduğu mesafeli ilişkiler yaşamaya meyillidir ve bunlar kolayca bitebilir. Cinsel ilişkiyse diğerlerine ulaşmanın bir yolu olarak görüldüğünden fazlasıyla önemli olabilir; hayatına engel teşkil etmediği müddetçe bundan zevk de alabilir. Öte yandan, ilgisizliğini öyle bir dereceye getirebilir ki herhangi bir temasa izin vermez böylece tümüyle hayali ilişkiler gerçek olanların yerine geçebilir. Genellikle sakin ve mantıklı olsa da mesafe ve bağımsızlıkları tehlikeye düştüğünde öfkelenebilir, donup kalabilir ya da çevresine kötü davranabilir. Bu kişinin içsel çatışmasını yatıştırmak için kurduğu bu koruma kalkanında görmediği ve uzunca bir süre de görmeyi reddettiği şey, bir vakumun içinde büyüyüp gelişemeyeceğidir.
ORTAK NOKTALARI
Sağlıklı insanlarda bu üç tavrın bir arada olmasını bekleriz; duruma göre başkaldırıcı olabilmeli, verici davranabilmeli ve bazı şeyleri de kendine saklayabilmelidir. Nevrotik kişideyse bu üç tavır birbiriyle uyuşmaz; duruma uysun ya da uymasın esnek olamadığı için nevrotik eğilimine bağlı olarak uyum göstermeye, tartışmaya ya da uzak durmaya mecbur hisseder ve aksini yaptığında paniğe kapılır. Çatışmaları sadece insan ilişkileriyle sınırlı kalmaz ve tüm kişiliğini sarar.
Nevrotik kişiler kendi benliğine yabancılaşır; duygu ve arzuları, korkuları, hınçları ve inançlarının pek bilincinde olmaz. Çoğunlukla bilinçli ve açık biçimde yaşadığı duygular sadece hassas noktalarına darbe vurulduğunda yaşadığı kızgınlık ve korku tepkisidir ve bu duyguları bile bastırabilir. Nevrozlu kişinin olduğuna inandığı ya da bir zamanlar olduğunu sandığı ya da olması gerektiğini düşündüğü bir imge vardır kafasında. Bu imge bilinçli ya da bilinçdışı olarak onun hayatında ne kadar etkili olsa da daima gerçeklikten oldukça uzaktır. Bu, onun kendisini ya çok ulvi ve eşsiz olduğuna inanmasına ya aşağılayıcı bir özeleştiriye sahip olmasına ya da kusursuz olmak için bitmek tükenmeyen bir çaba sarf etmesine sebep olur. Sürekli kendini tartması ve diğerleriyle kıyaslaması gerekir; sebebi kibir ya da kapris değil, kendini güçsüz ve değersiz gördüğü için bunları yapmaya duyduğu şiddetli gereksinimdir. Kusurlarının ve eksikliklerinin farkına varması onu kendi çatışmalarıyla karşılaştırır ve kurduğu yapay uyum tehlikeye düşer. Kendinden yüksek beklentileri olduğuna dair belli belirsiz bir sezgisi olsa da bu tür mükemmeliyetçi ideallerin gerçekliğini hiçbir zaman sorgulamaz ve bunları aslında gurur da duyduğu sahici idealler sanır. İdealleştirdiği imgeye ulaşamadığını fark etmesi parçalanmasına sebep olabilir. Bu sebeple, gelen itiraz ya da eleştiri, takdir ya da kabul görmeyeceği bir ortam, yapabileceğinden emin olmadığı bir iş aklındaki idealizmi yıkacağından uzak durmasına sebep olur. Bunun sonucunda, gerçek benliği ve idealize ettiği imge arasındaki aralık daha da genişler. Sahte tavırlar takınmadan ve rasyonalize etmeden böyle davranması mümkün değildir; gerçekte olduğu haline katlanamaz, kendine öfkelenmeye, kendini küçük görmeye ve yıpranmaya başlar. Kendisine duyduğu küçümsemeyi de iki şekilde dışsallaştırır ya diğerlerini küçümser ya da onların kendini küçümsediğini hisseder. Böyle bir durumda kişi, kendine hayran olmayla kendini aşağılama arasında gidip gelir. Umutsuzdur çünkü, hiçbir zaman bir şey yapamayacağını, mutlu ya da özgür olamayacağını düşünür ve kendisini hayatını anlamlı kılabilecek her şeyin dışında hisseder.
SEBEBİ ÇOCUKLUK MU, SONRASI MI?
Bir çocuğun nevrotik çatışmalar geliştirmesine, güvensiz ve yalnız hissetmesine sebep olabilecek bazı koşullar var: direkt ya da alttan alta baskı kurulması, kayıtsız ve tutarsız davranılması, saygı gösterilmemesi, gerçek anlamda yol gösterilmemesi, aşağılayıcı ve küçültücü davranışlar, fazla takdir görmesi ya da hiç görmemesi, aşırı korumacılık, tutulmayan sözler ve düşmanca bir ortam gibi. Ayrıca, çocuğun çevresinde alttan alta dolaşan ikiyüzlülüğü sezmesi, ailesinin çelişki ve tutarsızlıkları onun gelişimini etkiler. Ancak, her şey bu dönemde olup bitmez; eğer çocuğun erken dönemlerde maruz kaldığı durum ve koşullar gelişimini çok fazla engellemediyse sonraki yıllardaki deneyimleri biçimlendirici ve iyileştirici olur. Ama eğer bunlar, çocuğu katı ve sabit bir kalıba sokacak kadar güçlü bir etkiye sahipse herhangi bir değişime de izin vermeyecektir. Örneğin, mesafesi o kadar fazla olur ki kimsenin yanına yaklaşmasına izin vermez dolayısıyla, yeni deneyimler onu geliştiremez. Ya da saldırgan yetişen kişi cana yakınlığı aptallık olarak gördüğünden ya da herkesin onu kullanmaya çalıştığını düşündüğünden farklı ve geliştirici ilişkilere sahip olamaz. Sonuç olarak, yeni deneyim yalnızca eski kalıbı pekiştirir. Ayrıca nevrotik eğilimler kişinin içinde yaşadığı kültürün ve uygarlığın beklentilerine göre de şekillenebilir. Hafif bir eğilim pekiştirilir ya da pekişmek zorunda kalabilir. Örneğin; insan ilişkilerinin genelde dostane ve dürüst olduğu bir durumda mesafelilik daha azken; ikiyüzlülüğün, sahtekarlık, haset ve açgözlülüğün fazla olduğu toplumlarda güçlü insan bile kolayca zorlanabilir; mesafeli olmak bir bütünlük sağlaması için gerekli ve yardımcı hale gelir.
“Hayatın kendisi en etkili terapist…”
Karen Horney
Kitaba dair önemli bulduğum ancak kesinlikle yeterli olmayan, sadece ilk farkındalık ışığının içeri girmesini umduğum bilgiler paylaştım. Kitabın içinde bu çatışmaların çözülmediğinde olanlar, sağlıklı olmayan farklı davranış kalıpları; umutsuzluk, sömürü, bilerek keyif kaçırma, hüsrana uğratma, saditistik eğilimler ve derinlemesine analizler detaylıca anlatılıyor. Dolayısıyla; nevrotizme dair daha fazla bilgi için kitap ve tedavisi için de bir psikologdan edinilen bu farkındalıkla ilgili terapi almak şart. Burada terapinin amacı; kişinin idealleştirdiği o imgenin farkına varması, yavaşça bunun işlevlerini anlaması, yol açtığı acı ve ıstırabı görmesini sağlamak. Bu sayede; kişinin kendisine yeniden erişmesi, gerçek duygularının farkına varması ve kendi değerler sistemini geliştirmeyi istemesi sağlanır. Horney’a göre kişi değişmez gördüğü talihsizlik duygusu içinde kaybolmak yerine bunu er ya da geç çözülebilecek bir sorun olarak görmeye başlamışsa çoktan önemli bir adım atılmıştır. Bu adım; devam etmesi için yeterlidir ve tabii ki her yolda olduğu gibi bunda da iniş çıkışlar olacaktır. Ancak, kişi bu durumun kendisini nasıl bağladığını fark ettikçe ve özgür olmanın tadına vardıkça kurtulma isteği daha güçlü hale gelir. Çünkü, bu çelişkili değerler sistemi var olmaya devam ettikçe içsel anlamda gerçek bir huzur ya da özgürlüğe ulaşmak mümkün değildir.
Kaynak:İçsel Çatışmalarımız – Karen Horney (Sel Yayıncılık)
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.