Deneyim

Akademik Yolculuk(!)

İDİL GÖKSEL | idil.goksel@gmail.com

 Kendimden kendime yolculuğa yaklaşık on yıl önce başlamış bir akademisyenim. Bu yolculuğa başlamadan önce bence “bilimsel” olmayan her şeyle dalga geçen biriydim. Hatırlıyorum; ruhsal olarak gergin olduğum bir dönemde bir arkadaşım yaşam koçuna gitmemi tavsiye etmişti de “Yaşamın koçu mu olurmuş?” diye günlerce kızı söylediğine pişman etmiştim. O zamanlar biri bana ileride koç olacağımı söylese asla inanmazdım muhtemelen. Zaten “asla”larımızla sınanmıyor muyuz hayatta?

AMUDA KALKABİLİYOR MUSUN?!

Akademisyen İdil ile yolcu İdil başlarda çok da iyi anlaşamıyorlardı. Zaten ben bile yeni bir yola girdiğimi birkaç yıl sonra ancak anladım. Akademisyenlikten gelen merak ve bilinmeyeni keşfetme arzusu idi beni bu yola girmeye motive eden. Yolculukta ilk karşıma çıkan yoga oldu. O zamanlar çevremde kimse yoga yapmıyordu. “Amuda kalkabiliyor musun?” tarzı sorular sorulduğunda bozularak hayır derdim. Çünkü benim de gerçekte yoganın ne olduğundan haberim yoktu. Beden egzersizi gibi görürdüm. Zamanla ben yoganın gerçekte ne olduğunu idrak ederken çevremde de daha çok insan yoga yapmaya başladı.

Tüm yolculuğum boyunca benzer bir döngü yaşadım. Yolculuk öncesi ben bazı pratikleri nasıl ciddiye almıyorsam, ben yaparken de çevremde birçok insan benim yaptıklarımı ciddiye almadı. İlahi adalet… O zamanlar ben bunu hiç de adil görmüyordum ama. Zaten akademisyen İdil ve yolcu İdil aralarında tartışıp duruyordu. Bazı şeyler henüz idrak aşamasında değil; bilgi aşamasındaydı. Bir de dışarıdan eleştiriler gelince yolcu İdil ister istemez akademik hayatın yoluna bir engel teşkil ettiğini düşünmeye başladı. Henüz tek engelin kendisi olduğunun farkında değildi.

Tam bu çelişkiyi yaşarken yolum ünlü bir astrologla kesişti. Bana unutamadığım iki bilgi verdi: Biri çekirdek ailemden bir erkeğin bir yıl içinde öleceği, ikincisi de akademisyenliği bırakmamam gerektiği. İlki için ölümle barışmamı öğütleyip birçok kitap tavsiye etti. Aslında astrologlar bu tarz bilgileri vermezler ama hazır olduğuma inandığı için paylaştı benimle.  İkincisi için de “Seni anlıyorum ama sen de çevrendeki insanları anla. Sen 50 yıl sonrasının farkındalığına sahipsin. Onları öğrenmeye çalışan çocuklar gibi gör ve bir çocuğa göstereceğin sabrı ve şefkati göster” tarzı şeyler söyledi. Astroloji, akademisyen İdil’in bile inandığı bir bilim olmasına rağmen ben çok da ciddiye almadım bunları. Dürüst olmak gerekirse işime gelmedi. Verdiği tarihte babam aramızdan ayrılınca hatırladım dediklerini. Allahtan bir kitap kurdu olarak söylediği kitapları okumuştum ama bilgi ile deneyim yine de çok farklı şeyler. O bilgiler sayesinde babamla vedalaştım ve babamın yasını hakkıyla tuttum ama yine de yolculuğumun en zor ve en dönüştürücü dönemecini yaşadım.

 

İNSANLAR DALGA GEÇTİĞİNDE SUSUYORDUM

O zamana kadar üniversitede yolcu İdil’i hep saklıyordum. Gittiğim hiçbir eğitimden, atölyeden bahsetmiyordum. Hatta bazen başka vesilelerle konusu açılıp da insanlar dalga geçtiğinde susuyordum ve bu yolcu İdil’in hiç ama hiç hoşuna gitmiyordu. Tam şu tarihte oldu diyemem ama babamın gitmesinden sonra yavaş yavaş iki İdil birleşti. Birlik hali nasıl bir özgürlükmüş!

Artık okulda gittiğim eğitimleri saklama gerekliliği duymuyordum. Hatta vipassana (sessizlik inzivası) gibi deneyimlerimi bile yemek aralarında paylaşır oldum. Tabii ki yine değişik sorular soranlar oluyordu ama onlarla birlikte ben de gülerek cevap veriyordum. Kendi adımı ve soyadımı kullandığım bir blog açıp deneyimlerimi paylaşmaya başladım. Yi Jin Jing (Kas Tendon Değişim ve Dönüşüm Çalışması)  eğitmeni olduğumda da hiç beklemeden önce can dostumla bir eğitim açtık sonra ben tek başıma bir kamp yaptım.

İKİ ÖNEMLİ DÖNÜM NOKTASI

İşimle yolculuğum iki kere tam bir kesişim ve bütünleşme yaşadı. İlki babamın gidişinden önce yani ikilik yaşadığım zamanlarda oldu. Yıllık iznimi kullanıp öğrenci koçluğu eğitiminden döner dönmez soluğu o zamanki dekanımızın odasında aldım. Koçluğun etkisinden öyle büyülenmiştim ki çevremdeki herkes de faydalansın istiyordum. O da fikri beğendi ama “Mezunlar öğrencilere mentorluk yapsın” dedi. Ben de öyle yap demekle olmaz eğitim vermek lazım diyerek kolları sıvadım. Koçlukla mentorluğun ortak ve farklı yanlarını araştırıp bir eğitim programı hazırladım. Şimdi baktığımda tam cahil cesareti. Sen daha yeni koç olmuşsun. Hiç tecrüben yok. Mentorluk ne bilmiyorsun, bir de eğitimini veriyorsun. 2020 sonlarında gönüllü olduğum bir proje için ilk resmi mentorluk eğitimimi aldım da içim rahat; yanlış bir şey yapmamışım. Tabii ki eksikleri var verdiğim eğitimin ama hatası yok. Zaten oldum olası hayat misyonumun öğrenmek, öğrendiğini içselleştirmek ve sonra da paylaşmak olduğunu düşünürüm. İçselleştiğinde benim için sorun yoktur; hemen bir eğitim programı çıkar. Sorun içselleşmediğinde ya da deneyimleyip faydasını görmediğimde oluyor.

İkincisi ise pandemi ile birlikte bu sefer kendiliğinden gerçekleşti. Ama onu anlatmadan, biraz öncesinden bahsetmem lazım. 2018 yılının sonunda sabbatical (bir dönem yurtdışındaki bir üniversitede bulunma) iznimi kullanarak İtalya’ya gitmiştim. Aynı üniversite 2019 yılın için de beni davet etti ve ben üniversitemden ücretsiz izin aldım. Kader bu ya çalışma vizesi işi bir türlü olmadı ve ben gidemedim. Akademisyen İdil ile yolcu İdil birleşmemiş olsaydı muhtemelen akademik çalışma yapmak ile kişisel gelişimim arasında yine bir ikilem yaşardım. Ama birlik halinin akışta kalmasıyla kendimi Bali’de bir Budist manastırda yeni bir vipassanada buldum. Oradaki deneyimim bana ne biliyorsam paylaşmam için ilham oldu. Bir meditasyon sırasında içimde tüylerimi diken diken eden bir duygu yükseldi. Çıkar çıkmaz onun tabiri ile ruhsal arkadaşım Jeff’ten onun bize orada öğrettiklerini paylaşmak için izin aldım. O anı hiç unutmuyorum. Gözlerimin içine baktı, yine içimde garip bir şeyler aktı ve “Senin de kalpten yapacağına eminim” dedi. Oradan dönünce yazarak kendine yolculuk atölyelerim başladı. Ücretsiz iznim boyunca kendimi akademik çalışmalar yerine onlara verdim. Tam iznim bitmiş okula dönmüştüm ki birkaç hafta ders yaptıktan sonra pandemi başladı.

İlk şok dışında beni çok da etkilemeyen bir süreç başlamış oldu. Yıllar önce yuvaya çevirdiğim evimde kendimle farkındalıklı günler geçirip bu süreci benim gibi geçirmeyenlere destek olmak için de elimden geleni yaptım. Derken bu dönemin başında okulda çocukların psikolojileri için de bir şeyler yapmak lazım diye konuşulmaya başlandı. Üstelik de fikir zamanında, “İdil eğitimden eğitime koşuyorsun” diyen bir hocamızdan geldi. Kendi oğlunun yurtdışında gittiği üniversitede onlara açılan bir wellbeing programını örnek gösterip biz de açalım şeklinde bir öneri sundu. Artık yaptıklarımı saklamadığım için de akla gelen ilk isim olmam şaşırtıcı değildi tabii ki. Hocamızın bu fikrini bu konuların tartışıldığı bir toplantıda söyledim ama her ne kadar benim fikrim olmadığını her fırsatta tekrarlasam da “İdil’in projesi” olarak kaldı. Yine çok sevdiğim ve bu konularda benden çok daha uzman olan bir arkadaşımla birlikte bizim fakültenin öğrencilerine “Farkındalık Temelli Stres Yönetimi” programını açtık. Wellbeing adını verdiğimiz bir serinin içine hem bu programı hem de nefes ve koçluk atölyeleri ekledik. Türkiye’de başka bir üniversitede mindfulness eğitimi oldu mu bilmiyorum ama benim için okulumda açılması ve de dekanımızın desteği gerçekten mucize gibiydi.

MEĞER İLGİLENEN NE ÇOK İŞ ARKADAŞIM VARMIŞ

Üstelik açtığımız bu çalışma öğrencilerden çok iş arkadaşlarımın ilgisini çekti. Bu arada aslında benim gibi ilgi alanları olup okulda bunu çok dile getirmediği için birbirimizi bilmediğimiz birçok iş arkadaşım olduğunu da fark ettim. Yoğun talep üzerine bahar döneminde bu sefer yetişkinler için açmayı düşünüyoruz. Hayaldi gerçek oldu.

Bir yolculuğa çıktığımı fark ettiğimden beri hayalim akademi ile yolculuğumun birleşmesi. Ben nasıl iki İdil’i bir edebildiysem onlar da bir olabilir. Koçluk üniversitelerde okutulan bir bölüm olsa, mindfulness dersleri her fakülteye seçmeli ders olarak konsa ne güzel olurdu.

Bu yolculuğa başlamamış olsaydım şu an doçent hatta belki profesör olmuş olabilirdim. On yıl önceki İdil’in şu anki İdil’e dönüşme süreci emek, zaman ve sabır isteyen bir süreçti. Fazlasıyla değdi. Keşke yirmi yıl önce başlasaymışım diyorum bazen ama demek ki doğru zaman o zamanmış.

Evet ben çok ağır adımlarla ilerleyen bir akademisyen, elinden geldiğince hızlı ilerlemeye çalışan bir yolcu, öğrenci koçu, mentor, yi jin jing eğitmeni, abla, çocuk, dost, arkadaş… İdil. Hepsi bir. Ve birbirinden saklanmadan hepsi bir arada el ele yürüyebilir. Siz kendinizi sevip saydamlaştıkça evrenin tüm kapıları da sizin için saydamlaşıyor ve imkânsız dediğiniz şeyler MÜMKÜN oluyor.

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.