EVREN BALGÖZ | ev**********@ho*****.com
2016 yılıydı, karın ağrılarım iyileşmesi gereken bir şeylerin sinyalini veriyordu. Yaklaşık iki yıl boyunca gitmediğim doktor, görmediğim tedavi kalmamıştı. Tam bir teşhis konamadığı gibi sinyal güçlü bir şekilde artıyor ve kalbim, “ipin ucunu kaçırıyorsun üzerine git” mesajı veriyordu.
Bilindiği üzere ‘cancer’ Latince ve antik Yunanca ‘yengeç’ demek. Bu hastalığın adının neden yengeç olduğuna gelince; yengeç avını kıskaçlarıyla karanlıkta yakalar ve kemirerek öldürmeyi hedefler. Yengeçler yan yürürler, tıpkı kanserli hücrelerin yan yana ilerlemesi gibi… Evet, kulağa bile itici gelen bu tanımla tanışmamın üzerinden dört yıl geçti. Yengeçler aslında bakıldığında “hep ileri” komutu veriyor, temizlenseler de uzun süre kendilerini hatırlatıyor ve aslında şunu söylüyorlar: “Kendini daima sev, iradeni iyi yönde kullan. Kendini erteleme. Yaşamayı seçtiysen kıskacıma düşme, koş ve her zaman kendine daha fazla koşabileceğini söyle”
Yengeçler ile tanışınca, ne dün kalıyor elinizde, ne yarını hayal edebiliyorsunuz. Rollerinizden soyunuyorsunuz ve artık kral çıplak! Kalp ritminiz “anda kal, sadece şu ana sahipsin” mesajı veriyor arafta… Peki yengeçlerle savaşmak mı gerek? Bu bir savaş değildi bana göre, çünkü savaşta ağır mağlubiyetler de mümkün. Bu uzun bir barış süreciydi, kendimle ve yengeçlerimle!
Bu nedenle düşman olmadım hiçbir zaman onlara. Hatta onlarla konuşarak barış teklif ettiğim zamanlar da oldu. Onlar benim parçamdı, evet kötü görünüyordu ancak dışardan bir yerden gelmemişti ki… İçimde iyileştirmem gerekenleri göstermek adına gelmiş karşıt güçlerdi sadece. Aciz ya da kurban rolüne bürünen bir hasta gibi davranmak, her zaman tehlikeli bir rol, hele yengeçleriniz varsa…
“Sen güçlüsün bunu da aşacaksın” temennileri dolaşıyordu sürekli yakın çevremde. Yaşamda güçlü olmak ve güçlü durmak, sizi aldığınız her rolde ayakta tutmaya yarıyormuş. Gayret benden, gerisi ilahi takdirdi… Hem kader gayrete aşık değil miydi?Yengeçlerim bu dönemin en kadim ve zor öğreticileri rolündeydi. Bu zorlu süreçte kendimi ve duygularımı gözlemlemek için sürekli yazdım, günlük tuttum. Olumlu bakış açısı sağlayacak, motivasyonumu arttıracak yayınlar, hikâyeler, makaleler ve kitaplar okuyarak, doğa, nefes ve sanat terapisi ile dengede kalmaya çalıştım.
YAŞAM MOTİFİMDEN BİR İLMEK KAÇMIŞTI
Yaşam bir labirent, bazen seçimleriniz sizi oyalar ya da yanlış yola sokarken, güneşli yolu bulduğunuz anda tanımsız bir coşku sarar tüm hücrelerinizi. Gönlünü yol yapan şifacı doktorlarımla ve Masal Terapisi Eğitmenimle karşılaşmak da bu coşkunun en özel parçalarındandı. İpin ucu değil, sadece yaşam motifimden bir ilmek kaçmıştı. Yeni bir motif oluşturmak ya da tamamen sökülüp gitmesine izin vermek… İşte her şeyi mümkün kılan belki de benim için bu denklemi fark etmekti.
Hastalığıma tutunmak, isyan etmek, paniğe kapılmak, korkmak motifi söküp yok edebilirdi. Oysa yaşama tutunmaya, kaçan ilmeğe rağmen yeniden motiflenmeye ihtiyacım vardı; yaşamsal, bedensel, zihinsel ve ruhsal olarak. “Hayatındaki en güzel melodi ne?” diye sorarsanız, son kemoterapi seansımda ilacımın bitim sinyalini veren o sesti derim. Tedavi sürecim bitmişti ancak sudan çıkmış balık gibiydim. Yeni amaçlara, yeni yollara yürüyordu kalp adımlarım, masalım devam ediyordu ne de olsa…
Mitolojide adı geçen, Yaralı Şifacı Chiron gibi hissediyordum kendimi. Bende yaralı bir şifacıydım. Yaralarım şifaya, birikim ve deneyimim bütünlüğe farkındalık ve ışık olmalıydı…
Düşlerimin gerçeğinde ilk olarak genel cerrahi profesörümün de teklifiyle, bir sağlık platformunda köşe yazılarımla kalemimi almıştım elime. O arada bir Rus yazarın çeviri editörlüğü deneyimiyle beraber, onlarca makalem başka bloglarda da yayınlanmaya devam etti. Bu arada sanat kimliğimle de manevi dünyamı beslemeyi sürdürdüm. Basında da yer alan ‘HoneyEyes’ markamı oluşturdum.
Bu dönemde, resmi olarak görev aldığım kamu sektöründen sağlık gerekçelerimle emekli oldum. Zaman zaman eğitmenliğini yürüttüğüm “Çocuklarla Sanat Terapisi Atölyesi” de böylece tamamlanmıştı. Hayat artık benim için, birikimlerimle zamandan özgür, akışta olduğum bir yolculuğa dönüşmüştü. Bu yolculukta kendimi, Haliç Üniversitesi Masal ve Hikâye Anlatıcılığı & Masal Terapisi Eğitiminde buldum. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nden yıllar yıllar sonra, ikinci diplomamı da “Masal & Hikâye Terapisti” olarak almıştım. İpin ucunu takip ediyordum akışta, kalp adımlarımla.
İLK KİTABIM: YAŞAMSAL BİR İPUCU
Kendi bütünlüğüme doğru aldığım yolda, ilk kitabımın da satırlarına düşen ‘Nosce te ipsum- Kendini Bil’ Felsefesi artık yaşamımı yönlendirmeye başlamıştı.“Delphi tapınağının girişinde yazan;‘Nosce te ipsum -Kendini bil’ parolasını görüp kendine ilke edinenlerin hayattaki en önemli gayesi, kendini tamamlama ve bunu yaparken karşısındakini de tamlama üzerine kuruludur.”
Bu düşle başladı kitap yazma hikâyem de. Amacım bir yazar kimliği mi kazanmaktı?
Net olarak söylemeliyim ki ‘hayır.’ Ben hâlâ amatör ruhlu, profesyonel bir öğrenciyim.
İlk kitabım olan “Mitoterapi MA’ sal” geçtiğimiz temmuz ayında Maya Kitap’tan çıkarak okuruyla buluştu. MAsal etimolojisine dayanan örgü ile; Mitoloji, efsane, kadim felsefe ve kültürler, sembol diline kodlanan mesajlar ile her bir bölüm spiritüellikle, yaşam ve zaman döngüsüne dair temel hatırlatmalar yaparken, hayata farklı bir perspektif getiren, “Yaşamsal bir İpucu Kitabı‟ niteliği taşıyor. “Mitoterapi” tanım olarak genel çerçevede insanın, duygu, düşünce ve ruh dünyasını düzenleme – yeniden yapılandırma etkisi üzerine kurulmuş bir bilişsel terapi yöntemi. Ülkemizde ise yeni yeni var olmaya başlayan bu yöntem, kendi şifa yolculuğumdan başlayarak, kitap satırlarına dönüştü, kitlelere de böyle ulaştı.
MAsal yaşamlarımızda, Ma’nın yani ilk ana tanrıça arketipi olan tabiat ananın özünde yol alıyoruz, bu anlamda aslında her birimiz birer ölümlü ya da ölümsüz MAsal kahramanıyız.
Birçok yerinden kırılmış bir kalple, benzer ya da farklı acılarla yaşıyoruz çoğumuz. Ancak en iyi değerlendirilmesi gereken birer kadim öğretici aslında taşınan her acı ve peşinen ödenen her bedel!
Ve izin verirsek kendimize, kalplerimizdeki her bir kırıktan sızan ışık, şifa olur belki de kendimize ve şifa arayışındakilere.
MUTLULUK DA MÜMKÜN
Joseph Campbell’in dediği gibi; “İyi bir yaşam, birbiri ardınca devam eden kahramanca bir yolculuktur. Tekrar tekrar macera alanına, yeni ufuklara çağrılırsınız. Her seferinde aynı sorun var: ‘Cesaret edebilir miyim?’ Sonra cesaret ederseniz. Tehlike orada ve yardım da, başarı ya da başarısızlık. Her zaman alınan yolda bir fiyasko olasılığı var. Ancak yolculuğun sonunda mutluluk da mümkün.”
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.