AKTİVİZMİN BUGÜNÜ: ÇİFT TIK’LA NELER MÜMKÜN?
Farkındalık

Aktivizmin bugünü: Çift tık’la neler mümkün?

Hiç küresel köy diye bir kavram duymuş muydunuz? İletişim kuramcısı Marshall Mcluhan, bu kavramı medyanın mesafeleri aşıp dünyanın farklı bölgelerindeki insanları bir araya getirebilme gücünü ifade etmek için ilk kez 1964 yılında kullandı. Tabii 1964’te değil yeni medya araçları, geleneksel medyanın önemli bir aracı olan televizyon yayınları bile birçok ülke için yeni bir gelişmeydi. McLuhan’ın bu öngörülü değerlendirmesi bugünkü iletişim çalışmalarının ve küreselleşme tartışmalarının temelini oluşturdu.

DataReportal verilerine göre bugün dünyanın %67,9’u internet, %64,7’si sosyal medya kullanıcısı. Yani Kuzey Kore’de yaşamıyorsak her birimiz dünyanın her yerinden bilgi alabilir ve deneyimlerimizi dünyanın her yeriyle paylaşabilir durumdayız. Sesimizi duyurabileceğimiz tüm bu kalabalığa bakacak olursak aynı zamanda her birimiz başarılı birer gazeteci ve reklamcı adayıyız da.

ALS hastalığına yakalanan Bostonlu eski beyzbol oyuncusu Pete Frates’in arkadaşıChris Kennedy farkındalık yaratmak için bir kova buzlu suyu başından aşağı döktüğü bir video paylaştı ve üç kişiyi aynı şeyi yapmaya davet etti. Bu kampanyaya küresel çapta 17 milyon kişi katıldı ve kampanya sonucunda 220 milyon dolardan fazla bağış toplandı.

İranlı gazeteci Masih Alinejad İran’da kadınlara karşı uzun süredir uygulanan baskıyı ve başörtüsü takma zorunluluğunu protesto etmek için Facebook’ta “Benim Gizli Özgürlüğüm” diye bir sayfa açarak başörtüsüz bir fotoğrafını yayımladı. Kampanya ilk 10 günde 100 binden fazla takipçiye ulaştı. BBC, CNN, Guardian, New York Times gibi büyük haber kuruluşları kampanyaya yer verdi. Birleşmiş Milletler ve insan hakları örgütleri, İran’daki zorunlu örtünme yasalarına karşı kadın direnişini gündemine aldı.

Gelişen iletişim teknolojileri, bireysel inisiyatiflerle başlatılan paylaşımların kolektif kampanyalara dönüşebileceği ve küresel çapta ses getirebileceği böyle bir dönemi yarattı. Böylece dijital aktivizm, özellikle geleneksel aktivizmle bir araya geldiğinde büyük değişimlerin önünü açabilen etkili bir yöntem haline geldi.

Gelin nelerin dijital aktivizm kapsamında ele alındığını ve ne gibi etkileri olduğunu örnekleriyle birlikte inceleyelim.

1. SLAKTİVİZM/KLİKTİVİZM (MİSKİN EYLEMCİLİK)

Dijital aktivizme karşı eleştirel yaklaşımların oklarını en çok doğrulttuğu aktivizm türlerinden biridir. Nesnesi olan konuyla ilgili hiçbir fiziki eyleme katılmaksızın internet üzerinden yorum, beğeni, paylaşım yapmak olarak tanımlanır. Söz konusu eylem paylaşım yapmak olduğunda bu paylaşım, halihazırda bir başkası tarafından hazırlanmış ve dolaşıma sokulmuştur. Slaktivizm, çaba sarf etmeksizin yapılan paylaşımın kişinin bir cemaate ait olma ihtiyacını tatmin edeceği, bu nedenle kişiyi daha etkili eylemlere katılmaktan alıkoyacağı gerekçesiyle eleştiriliyor.

Save Ralph (2021)

2021 yılı hepimizin hayvanlar üzerinde test yapmayan markaların listesini aradığımız bir yıl oldu. Satın aldığımız kozmetik ürünlerde “cruelty free” ibaresini aradık. Tabii tüketicinin talebine arz oluşturmak zorunda olan markalar teker teker bu tepkilere cevap verdi ve peş peşe “….  artık hayvanlar üzerinde deney yapmıyor” duyuruları görmeye başladık. Bu tepkilerin fitilini ateşleyen, deneylerde kullanılan Ralph adında bir tavşanın günlük hayatını anlatan dört dakikalık bir kısa filmdi. Kısa filmi sosyal medya hesaplarından paylaşan yüz binlerce insan aslında birer miskin eylemci rolü üstlendi. Fakat slaktivizme tepki olarak yöneltilen yorumların aksine, bu sayede kampanya viral oldu ve “Save Ralph” kısa filmi, yalnızca kampanyanın resmi Youtube kanalında 17 milyondan fazla kez izlendi. Kampanya kapsamında başlatılan dilekçeler, dünya genelinde 3 milyondan fazla kişi tarafından imzalandı. Birçok ülke kozmetik sektöründe hayvan testi yasağını yeniden gündeme taşıdı. Böylece kampanya slaktivist araçlarla başlayıp geleneksel eylemlere dönüşen hibrit bir model örneği oldu.

Slaktivizm eleştirileri, bu tarz kampanyaların yalnızca duygusal tepki yaratmakla sınırlı kalabileceğini öne sürse de Save Ralph, çevrimiçi farkındalığın politik gündemi etkileyebildiğini ve kitlesel duyarlılık yaratabildiğini gösterdi.

2. HASHTAG AKTİVİZMİ

Farkındalık aktivizminin bir alt başlığı olarak değerlendirilir. Hashtag aktivizmi, toplumsal, politik veya kültürel bir meseleye dikkat çekmek ve kamuoyu oluşturmak amacıyla belirli bir konu başlığı etrafında örgütlenen bir dijital eylem biçimidir. Hashtag’ler aynı zamanda bir çerçeveleme aracı olarak da kullanılır. Belirli bir hashtag, bir olayın nasıl algılanacağını ve hangi değerler üzerinden tartışılacağını şekillendirebilir.

#MeToo (2017)

İlk olarak 2006 yılında Tarana Burke tarafından başlatılan bu hareket, 2017 yılında aktris Alyssa Milano’nun attığı şu tweet ile gündeme taşındı:

“If you’ve been sexually harassed or assaulted write ‘me too’ as a reply to this tweet.”

(Şimdiye kadar cinsel tacize ya da saldırıya uğradıysanız, bu tweet’e ‘Ben de’ yazarak yanıt verin.)

Tweet’e 24 saat içinde 500.000’den fazla yanıt geldi. Etiket 85’ten fazla ülkede farklı dillere çevirildi. Tacize uğramış milyonlarca kişi ilk kez kamusal alanda sesini duyurdu. Uzun süredir tabu olan meseleler medya gündeminin merkezine taşındı. Bu hareket, tarihsel olarak dört büyük dalga halinde incelenen feminizmin dördüncü dalgasının temellerinden biri olarak değerlendirilmeye başlandı. Böylece Twitter, Instagram, TikTok gibi platformlar feminist söylemin taşıyıcısı oldu.

3. VATANDAŞ GAZETECİLİĞİ

Vatandaş gazeteciliği, sivil vatandaşların haber toplama, üretme ve yayma sürecine aktif olarak katılmasıdır. Bu kişiler, genellikle sosyal medya, bloglar, YouTube, cep telefonu kameraları gibi dijital araçları kullanarak olayları belgeler, yorumlar ve kamuoyuyla paylaşır. Anca paylaşılan video ve fotoğrafların doğruluğunun teyit edilmesi önemlidir. Haber kaynakları teyit edilmediğinden yanlış bilgilendirilmeye açık bir alandır.

2011 Mısır Devrimi

Mısır Devrimi, halkın daha fazla özgürlük, adalet ve demokrasi talebiyle sokağa döküldüğü kitlesel bir ayaklanmaydı. Bu süreçte devlet kontrolündeki geleneksel medya, protestoları görmezden gelerek açık bir sansür uyguladı ya da olayları hükümet lehine çerçeveledi. Böylece halk kendi deneyimlerini ve tanıklıklarını dijital mecralar aracılığıyla aktarmaya başladı ve vatandaş gazeteciliği kendiliğinden gelişen bir direniş biçimine dönüştü. Google’ın Orta Doğu pazarlama müdürü olan Wael Ghonim, Facebook’ta “Hepimiz Halid Said’iz” adlı sayfayı kurarak, polis şiddeti sonucu hayatını kaybeden Halid Said’in hikâyesini duyurdu. Sayfanın takipçi sayısı 4 milyona ulaştı. Cep telefonlarıyla çekilen görüntüler ve sosyal medya platformlarındaki paylaşımlar sayesinde olaylar uluslararası kamuoyunun dikkatini çekti. Bu içerikler kısa sürede Al Jazeera English, BBC ve CNN gibi uluslararası haber kanallarında yayımlandı. Böylece Mısır’daki gelişmeler küresel ölçekte tartışılan bir insan hakları mücadelesine dönüştü. Uluslararası kamuoyunun baskısı ve medyada oluşan yoğun gündem, protestoların ivme kazanmasında etkili oldu. 2011 Mısır Devrimi, vatandaş gazeteciliğinin yalnızca bir haber alma yöntemi değil, otoriter rejimlere karşı dijital bir direniş aracı olabileceğini gösterdiği için siyasal iletişim açısından da bir dönüm noktası oldu. Olaylar, bireyin kamusal alandaki rolünü yeniden tanımladı ve halkın sadece bilgi tüketicisi değil, aynı zamanda bilgi üreticisi ve dönüştürücüsü olabileceğini gösterdi.

4. HACKTIVISM

Hacktivizm, bilgisayar sistemlerine sızma, dijital araçları kullanarak müdahale etme eylemlerinin, politik, toplumsal ya da etik bir amaçla gerçekleştirilmesidir. Medya çalışmaları araştırmacısı Peter Krapp, hacktivizmi “politik amaçları gerçekleştirmek adına bilgisayar ve dijital ağların otoriteyi rahatsız edecek şekilde kullanılması” olarak tanımlamıştır.

Wikileaks ve Anonymous (2010)

Amerikan ordusunda istihbarat analisti olarak görev yapan Chelsea Manning, özellikle Irak ve Afganistan savaşlarına dair diplomatik yazışmaları, askeri raporları ve sivil ölümleri gösteren videoları, şeffaflık ve bilgi erişim hakkını gözeten sivil toplum kuruluşu WikiLeaks’e iletti. Bu belgeler arasında en çok ses getirenlerden biri, “Collateral Murder” başlıklı video oldu. Söz konusu görüntüde, ABD ordusunun Irak’ta sivillere ve gazetecilere yönelik gerçekleştirdiği hava saldırısı yer alıyordu. Belgelerin ve görüntülerin yayımlanmasının ardından ABD hükümetinin baskıları ve ticari endişeler nedeniyle Mastercard, Visa, Paypal gibi şirketler WikiLeaks’e yapılan bağışları engellemek için çevrimiçi ödeme işlemlerini askıya aldı. Bu durum Wikilieaks’in kurucusu tarafından finansal abluka olarak nitelendirildi. En ikonik hacktivist gruplardan biri olan Anonymous, bu şirketlerin ağlarına aşırı yüklenerek sistemin çalışamaz hale gelmesine neden olan DDoS saldırıları başlattı. Anonymous, bu kurumların bilgiye erişim hakkını ve ifade özgürlüğünü engellediğini savundu. Bu saldırılar Twitter’da açılan “Operation Payback” (intikam operasyonu) adlı hesapta duyuruldu. Bu olay, DDoS saldırılarının politik bir eylem biçimi olarak görülmesini pekiştirdi.

ZORUNDA MIYIM?

Peki tepkilerimizi sosyal medya aracılığıyla ortaya koymak zorunda mıyız? Bu soruya “Sanatçının paylaşım yapma zorunluluğu yoktur” diyen topluma mâl olmuş isimler özelinde kişisel bir cevap vermek istiyorum. Kampanyanın ortaya çıkmasından 11 yıl sonra #MeToo hareketine hız kazandıran aktrist Alyssa Milano’nun belirtilen yıllarda Twitter’daki takipçi sayısı yaklaşık 3 milyondu. Hayvan deneyleri konusunda büyük farkındalık yaratan “Save Ralph” kısa filminin seslendirme kadrosunda şu anda 4.2 milyon Instagram takipçisi olan Ricky Gervais ve 60.5 milyon takipçisi olan Zac Efron yer alıyordu. Etik olarak paylaşım yapma sorumluluğunu tartışabilecek bir bilgi birikimine sahip değilim. Etkisi açısından ise paylaşım yapma sorumluluğunu tartışmaya gerek duymuyorum. Bugün rüştünü ispatlamış markaların bile satış oranlarını artırmak için ünlü isimlerle iş birliği yoluna gitmesi, ünlü isimlerin destek verdiği siyasi kampanyalarda oy oranlarında artış görülmesi bile bu konuda yeterli örneği oluşturuyor. Tabii bu destek her ne kadar değerli olsa da bu güç bir güruhun tekelinde değil. Zaten öyle olmadığını anlatmak için gelişen iletişim teknolojilerinin ve dijital aktivizmin öneminden, bireysel inisiyatiflerin globalde nasıl ses getirdiğinden bahsediyoruz. Sosyal adalet, çevre, eşitlik gibi konularda dönüşüm yaratmanın tek bir yolu yok. Coğrafi sınırlamaları ortadan kaldıran dijital medya, geleneksel medya organlarının ulaşamayacağı alanlara nüfuz ederek etki yaratmanın önemli bir aracı ve dijital aktivizm, bilinçli ve örgütlü bir şekilde kullanıldığında daha adil, eşitlikçi ve demokratik bir toplumun inşasında önemli bir rol oynayabilecek bir güç. İnternet erişimi olan her insan da bu gücün önemli bir aktörü.


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Melisa Gülser Nazik
Hacettepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. Yüksek lisansını Ankara Üniversitesi Medya ve İletişim Çalışmaları Bölümünde tamamladı. İletişim, kimlik inşası, benlik sunumu, geleneksel ve yeni medyanın toplumsal algıya etkisi ile ilgili araştırmalar yapıyor. Editörlük ve danışmanlık hizmeti veren Mümkün Ajans bünyesinde asistan olarak çalışıyor.
Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.