Biz size bu hakimlik hissini nasıl verdik?
Farkındalık

Biz size bu hakimlik hissini nasıl verdik?

Birgül emin adımlarla tekkeye doğru ilerliyor. Herkes şaşkın. O nasıl bir eminlik nasıl bir cesaret hali.

Büyük salonun kapısından girerken bağırıyor:

“Hoca hazretleri!”

“Hayırdır inşallah…” diye sesini yükseltmeye çalışıyor şoke olmuş haldeki Sadi Hüdayi.

Birgül devam ediyor:

“Bugün eşim Arif sizin telkininizle, sizin emrinizle beni eve kilitledi. Kocalık hakkı olarak gördü. Bir mahpusu zindanda tutar gibi. Bir köleyi… Bir cariyeyi has odasına kapatır gibi. Bu tekkenin duvarları çok şey gördü. Meryem hanımın rızası hilafına boşatılmadığını gördü. Yeğenim Zeynep’in kızlarımızın okumak için ne eziyetler çektiğini gördü, vicdanının sesini susturarak bütün bu kararlara ses çıkartmayan erkekler gördü. Doğrusunu bildiği halde susan öteki kadınları gördü. Ben yıllardır düşünürüm, sındırı saçıma vurup beni sürdüğünüzden beri düşünürüm. Size bu hakimlik hissini nasıl verdik diye. Siz bize bakınca ne görüyorsunuz diye.”

Birgül’ün sesi titriyor ama ağlamıyor.

“Siz bize bakınca insan görmüyorsunuz. Siz bize bakınca eş görmüyorsunuz. Siz bize bakınca kardeş, evlat görmüyorsunuz.”

Daha da yükseliyor sesi:

“Siz bize bakınca…”

Bir an duruyor, baş örtüsünü çıkarıyor. Hayır saçları görünmüyor, başında bone var.

Kadınlar da erkekler de gözlerini kaçırıyor, bazı kadınlar ellerini hayretle ağızlarına götürüyor.

“Bir tek bunu görüyorsunuz. Bunu gördüğünüzde de saygı duyacağınız yerde hükümdarlığınıza girmeyi kabul etmiş bir tebaa görüyorsunuz” diye bağırıyor.

Bu sırada kamera sürekli odadaki mangalın ateşine dikkat çekiyor.

Birgül ateşe doğru yaklaşıyor. Herkes elindeki başörtüsünü ateşe atmasını bekliyor.

“Benim ateşe atılacak cübbem yok hoca hazretleri, hiç olmayacak” diyor ve devam ediyor:

“Buyum vardı, onu da bana zindan ettiniz!”

Gözyaşları akıyor. Birgül bekleneni yapmıyor. Başörtüsünü ateşe atmıyor, arkasını dönüp gidecekken her kabın şeklini alabilmesiyle ünlü ağabeyi, “Kafir seni, fâsık!” diye tıslayarak tokat atmaya kalkışıyor. Birgül’ün çiçeği burnunda kocası, iyi kalpli ancak içinde bulunduğu ortamı sorgulamaktan, doğru bulmadıklarına hayır demekten daima korkup cehennemin yollarına iyi niyet taşları döşeyen Arif, ağabeyin elini tutuyor. Birgül “Nihayet Arif” diyor, “Ama geçti… geçti.. geçti… geçti…”  Birgül için için ağlayarak tekkeyi terk ediyor.

Toplam 5 dakika süren bu sahneyi soluksuz izliyorum. İzlerken içim katılıyor.

Hayatı boyunca bir tarikat ile yolu kesişmemiş, başını hiç örtmemiş biri olarak bana ne oluyor?

Şu oluyor: Birgül’ü derinden anlıyorum, hissediyorum.

Bu satırları yazıp böylece bırakıyorum. Devamını getiremiyorum. Diziyi de o günden beri izleyemiyorum.

***

Sonraki günlerden birinde yakın zamanda tanıştığım bir kadını arıyorum. Nicedir “eski” demeyi umduğu kocasıyla hakkaniyetli bir boşanma gerçekleştirmeye çabalıyor. İlk avukatın satın alındığını anlatmıştı, bu sefer güçlü bir kadın avukat arıyordu. Bazı isimler konuşmuştuk. Ne yaptığını merak ediyorum. Ne olmuş biliyor musunuz? Kadın hakları savunucusu olması ile ünlü bir kadın avukat tarafından aynı şekilde yarı yolda bırakılmış. Canım sıkılıyor. O, bu deneyimi de çoktan kabullenmiş. Kadın avukatın sertliğinin altındaki kırılganlığını anlatıyor bana. Sonra ekliyor: “İşte en akıllı kadının bile boşluğa düştüğü yer burası. Kendi sorumluluğunu alamamak. Ben şimdi neden bu kadar zorlu bir mücadele veriyorum? Çünkü zamanında sorumluluğumu almadım. Onca yıl bu adam içki sofralarında sarhoş olup eve gelip tekrar içerken ve sonra bana hakaretler ederken sorumluluğumu almadım. Normal kabul ettim, devam ettim. Defalarca aynı sahneyi tekrar ettim. İşte zamanında yapamadığımı şimdi yaptığım için işim çok daha zor ama artık yeterince güçlü hissediyorum, bunu yapabilirim.”

Tekkedeki Birgül “Ben yıllardır düşünürüm, size bu hakimlik hissini nasıl verdik” diyor, yolu çoğunlukla Avrupa ile kesişmiş arkadaşım, “Zamanında sorumluluğumu almadığım için bunları yaşıyorum* diyor.

Ve danışmanlık verdiği kadınlara da o soruyor: “Sorumluluğunu alacak kadar güçlü hissediyor musun?” 

Mesela utanmamak için,

Susmamak için,

İtiraz edebilmek için,

Hayır diyebilmek için,

Talep edebilmek için,

Haklarını savunmaktan önce haklarını bilmek için,

Daha mutlu bir kadın olman için diğer kadınların da huzurlu ve özgür olması gerektiğini fark etmek için,

Diğer kadınları otomatikman rakip, düşman, tehdit görmemek için,

Kadının kadına nefret suçunun bizi çok zayıflattığını kabul etmek için,

İçine doğduğun ailenin, büyüdüğün ortamın bunlarla sandığın kadar ilgisi olmadığını, bu meselede eğitimli olmanın bile pek fark yaratmadığını artık anlamak için,

İçinde büyüdüğümüz ataerkil düzeni tekrar tekrar üretebildiğini kendine itiraf etmek için,

Bize doğrudan ya da dolaylı öğretilen ve bizim de fark etmeden çocuklarımıza aktardığımız tüm sınırları fark etmek ve aşmak için,

Köyün en son çitini dünyanın sonu sanan Ünzile’den farkımızın, o çitin çok daha fiyakalı ve biraz daha uzakta olduğunu kabul etmek için.

“O kadar kolay mı?” diyenler olabilir.

Evet, bazı kadınlar için bu yol çok daha uzun soluklu ve engebeli olabilir. Zaten asıl can yakıcı olan da aslında dimdik ayakta, kendi ekonomik gücüne, hatta destekleyici bir çevreye sahip kadınların bunu yapmıyor ya da yapamıyor oluşu.

 Yolu açamıyor oluşu…

Televizyon ekranlarında dövülen, istismar edilen, öldürülen kız çocuklarına, kadınlara “Ah garibanlar” diye üzülürken iş kendi sorumluluğunu almaya geldiğinde öldürülmeyen ama ölü taklidi yapan kadınlar… Susan, inanmayan, benimle ilgisi yok diye kendi hayatına dönüp kaçan kadınlar…

“Ortada bu kadar sorunlu erkek varken neden kadınları eleştiriyorsun?” diyen de olabilir.

Size de Birgül’ün sorusu ile yanıt verebilirim:

“Biz size bu hakimlik hissini nasıl verdik?”

Bazı konuların “ama”sı olmaz kız kardeşlerim. Bazı anların “Bi dur bakalım” ı olmaz.

Bunu yaptığımız an “Ama o kadın da/Acaba o kadın da…” diye başlayan düşünceler zihnimizden geçtiği an suça iştirak ettiğimizi kabul etmemiz icap eder.

Bazı anlar vardır öyle bir ayağa kalkmak gerekir ki yer yerinden oynasın.

Bu sarsıntı bugüne kadar yaşadığımız hayatın, yanında durduğumuz insanların kumdan kaleler gibi yıkılmasına neden olabilir.

Bunu göze alacak cesaretimiz var mı? Yoksa dışardakilere ah vah ederken kendi hakkımızı hukukumuzu savunmayı ertelemek mi kolay geliyor: Aman canım, nerden çıktı şimdi bu?

Konu kadın hakları savunuculuğu olduğunda konuşurken, yazarken hep itina gösteririm. Kadın/Erkek diye katı ayrımlara gitmenin bizi çözümden uzaklaştırdığına inandığım için. Bu ayrımın “gelişmemiş erkek” tarafına otomatikman atılan ama orayı hiç hak etmeyen erkekler tanıdığım için.

Ve zaten bu yazı özelinde mesele erkekler değil.

Birgül konuşurken elini ağzına götürüp gözlerini belerten kadınlar, Birgül’ün başörtüsünü aslında ateşe attığı ilk sahneye tepki gösterip sahnenin yayınlanmamasını isteyen kadınlar, bir kız kardeşlerinin başörtüsünü çıkarma hakkını savunamayan kadınlar, bir kadının hakkını satabilen bazı sözde kadın avukatlar, beni ilgilendirmez diye yoluna gidenler, adaletin bir gün herkese lazım olacağını unutanlar.

Kadın/kadın ilişkilerinde yol almadan kadın/erkek meselesinde dengeye yaklaşmamız zor görünüyor.

Birbirimize otomatik pilotta sinir olmadan önce birbirimizin gözlerine derin derin bakıp yüzyıllar ötesinden bugüne gelebilmiş o kırılganlığı, utancı, dışlanmışlığı hissetmeden zor görünüyor. 

Bu yazdıklarım sizde bir yere dokundu mu, yoksa gerçekçi bulmadınız mı?

Son sözüm de gerçekçi bulmayanlara gelsin.

Hele bir ailenizde, iş yerinizde, sosyal çevrenizde maddi açıdan güçlü, makam sahibi, özellikle de manipülatif bir erkeğe karşı haklı bir mücadele başlatın. Sonra tekrar konuşalım.

Ben bu yazdıklarımı size olay yerinden bildiriyorum.


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

yaprak-cetinkaya
Gazetecilik eğitimini Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde aldı. 27 yıldır farklı görevlerde daima mesleğine aşık bir hal ile çalışıyor. Gazeteciliği en çok wellbeing, kişisel gelişim, psikoloji, ezoterizm, mitoloji gibi daha az konuşulan konular üzerinden yapmayı seviyor. Mümkün Dergi, Yuka Dükkân ve Yuka Ajans’ın kurucu ortaklarından…