KENDİ YOLUMUZ: HEP O’NA
Farkındalık

Kendi yolumuz: Hep O’na

Spiritüalizmin yükselişe geçtiği, bireylerin içi boşalan toplum değerleri karşısında maneviyatlarını korumak ve belki de inancın gücünü içlerinde yükseltebilmek için her yeni gün bambaşka bir öğretiyi yücelttiği, ritüellerle, ruhsal çalışmalarla, kişisel gelişim atölyeleriyle dopdolu bir çağdayız. Haliyle bu yollara ilgisi olanların da -eğer içini doldurarak ve derinleşerek ilerlemezlerse- savrulduğu ve de bir yerden sonra tüm bu öğretilerin oyuncağı oldukları bir senaryoyla da karşı karşıyayız.

Gün geçmiyor ki sosyal medyada yepyeni bir öğreti ya da atölyenin adını duymayalım.  Ben bu durumu çeşitliliğe olan saygımdan ötürü olumlu karşılasam da sapla samanın karıştığı farklı haller de gözlemliyorum. Bu alanlarda kendini kaybedenler için de üzülüyorum doğrusu.

İnsan Neden Ruhsal Arayışa Girer?

Gerçek diye bildiğimiz üç boyut dünyasının bizlere yüklediği sorumluluklar altında ezilmeye başladığımız zaman, hayatın anlamı konusunda arayışa geçtiğimizde ve hayattan eskisi kadar keyif almayı başaramadığımız anlarda depresyon adı verilen bir hastalığa yakalanırız. Depresyon karanlık ve yalnız bir yol gibi algılansa da baş etmeyi başarabilenler için içinde oldukça büyük fırsatlar barındırır bana göre. Tam bir içe dönüşün yaşandığı bu dönemlerde insan kendi ruhuyla tanışır. Dünyada onu ruhundan daha çok ilgilendiren başka uyarıcı kalmamıştır artık. Ruhun büyümesi de işte bu dönemde başlar. O çok gerçekçi illüzyonun kırıldığı, fiziksel bedenin ötesindeki gerçekliğin yavaş yavaş bize göz kırpmaya başladığı zamanlar, en çok arayışta olduğumuz zamanlardır.

Birtakım zirve deneyimler yaşamışsak ve ruhumuzun tam anlamıyla olmasa dahi varlığı hakkında idrake ermişsek şayet, bu arayış hiç bitmez. Çünkü onun daha büyük bir yaratımın parçası olduğunu içten içe biliriz ve yolu O’nu bulmak için yürürüz.

Ruhsal Arayışta Çoğunluğun Geçtiği Yollar

Çoğumuz bir dolu kitap okur, dini öğretileri sorgular, kişisel gelişim kitaplarında aydınlanmalar yaşamaya çalışır, kendimiz gibi insanlardan oluştuğunu düşündüğümüz atölyelerde aidiyet ararız. (Kendim de bütün bu yollardan geçtiğim için rahatlıkla yazıyorum) İlk başlarda kendimiz gibi yaralı insanlarla bir arada olmak, onların hikayelerinden öğrenip kendi hikayemizi kabul etmek, bilmediğimiz bir bağlantılılık halini deneyimlemek oldukça büyütücüdür. Kalbimizi ne kadar çok sevgiye ve şefkate açabilecek alan ve olay deneyimlersek o kadar bu hallerin oluş haline geçmesine de izin verebiliriz belki de.

Belki de diyorum çünkü bir zihinle anlamak, bir de anlanan şeyin kendi üstümüze entegre edilme süreci var ki bu ancak hayat içindeki pratiklerle olabilecek bir şey. Örneğin sayısız koşulsuz sevgi atölyesine gitsek, kendi gölge yanlarımızı tanımak için çalışsak da eğer intikam, öfke, haset, kin duygularını dönüştürmek için hayat içerisindeki ilişkilerimizi fırsat olarak görememişsek ve hala aynı körlükle davranmaya devam ediyorsak bir şey değişmiyor. Bunu fark etmek lazım!

Tehlikeler nerede başlıyor?

Tekâmül etmek isteyen tüm ruhların izlemesi gereken yol, anlamak, öğrenmek, uygulamak ve o hale geçmek şeklinde olmalı gibi hissediyorum. Birçoğumuz bunu daha en başta fark etsek dahi zaman zaman sadece aidiyet duygusundan ötürü, bir ekole bağlı kalmak ve bir dönüşüme yol açmadığı halde bazı atölyelere katılmaya devam etmek çıkmazında kendimizi baltalamaya devam ediyoruz. Hatta bazılarımız birilerinin müridi olmayı tercih edebiliyor. Yolu kolaylaştıracağını düşünerek… Hiç yargılamıyorum, hatta iyi bir mürşidin birçok olumlu etkisi olabileceğini de biliyorum. Tabi ki ferdi iradenin tamamen bu kişilere teslim edilmemesi koşuluyla. Çünkü ben en çok hayat içindeki pratikleri önemsiyor ve ruhumuzun tekamülü için oyunun böyle tasarlandığını düşünüyorum. Kişisel çaba, irade ve dönüşüm…Bunları da birinin bizlere dışardan vermesinden ziyade içimizde keşfedebilmek benim için çok kıymetli. Zira gerçek bir ilerleme ancak böyle oluyor.

“Hızla gelen her şeyin farklı bir bedeli olur.”

Çok gördüğüm bir yanılsama; hayat içinde fazla uygulama yapmadan, bir nevi kolaycılığa kaçarak, salt ritüellerle her şeyin değişip dönüşeceğini sanmak…Günümüzde her alanda olduğu gibi kişisel gelişim alanında da çok değerli uzmanlar, yazarlar, şifacılar çalışıyor. Fakat bunun yanında bir iki atölyeye katılarak kendini “OL”muş sanan şarlatanlar da alandalar maalesef. Bu tip kişilerin ve onların düzenlediği atölyelerin ortak özelliğinin çok hızlı bir dönüşüm vadetmekolduğunu fark ediyorum. Unutmamak gerekir ki şeytan hızı sever. Acele işe şeytan karışır ve emek olmayan hiçbir şey bu sistemde ödüllendirilmez. Hızla gelen her şeyin farklı bir bedeli olur. Bunu bilmek gerek! Kendini tanımak için çaba harcamaktan daha büyük dönüşüm getiren bir süreç henüz deneyimlemedim.

İmanda Süreklilik ve Yolda Kalma Çabası

Sonuçta hepimiz hata yapıp öğrenmek için bu gezegene yollanmış varlıklarız. Hatasız kul olmayacağına göre en büyük ders, imanı kalp üzerinde sabit kılmaktır ki bu Kuran-ı Kerim’de defalarca tekrarlanır. O halde insanın en derin niyetinin tekâmül etmeye isteklilik olması gerekmez mi? Kişinin kendi için dilediği ve sürekli iyileştirmeyi içeren bu yol KUTlu bir yol değildir de nedir? Herkesin kendi biricik gelişim yolu; eşsiz ve kendine özgü, pek kıymetli pek değerli…Kimsenin diğerininkini yargılamaya hakkı olmadığı bol ışıklı ama karanlık dehlizleriyle de çokça öğrenim sunan biricik YOLumuz…O’na doğru giden bu yolda doğru insanlarla karşılaşmak, doğru niyet ve eylemlerde bulunmak en büyük hedefimiz. Yaradan çabamızı KUT’lu kılsın diliyorum.

Yaradan ve Yaşamın Kaynağı

Tüm bu nedenlerden ötürü ben kendi yolumda yürümeyi her şeyden daha kıymetli buluyor ve sadece Yaradan’ın sesini içimde duymaya odaklanıyorum. Ruhumun, O’nun bir parçası olduğunu biliyorum. Onun en güzel hallerinin kendi içimde açılması için sabırla yol alıyor, hatalarımdan öğrenmek için üstün bir çaba sergiliyor, sevgi ve şefkati artırmak için elimden geleni yapıyorum. Bunun tek doğru YOL olduğunu savunmuyorum ama bu alanda emek veren tüm herkesi bu konuda hassas ve dikkatli olmaya çağırıyor, kendimi de asıl bağın Yaradan ile aramızdaki olduğunu hatırlatmaya hizmetli hissediyorum. Unutmayalım ki O, bize şah damarımızdan daha yakındır.


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

nihan-uycan-ozen_
Yazar, sosyal girişimci…”Her yeni adımla kendine biraz daha yaklaşmış, yapmak istediklerini keşfetme yolunda ilerleyen bir ruh. Toplumda sosyal fayda yaratımını @kopruproject ile destekliyor.