İlişkiler

Red flag falan önemli değil, önemli olan iç güzellik

Selamlar aşk kuşları ve kalp kıranlar, Kaygılı Bağlantı Şifresi serisinin kışkırtıcı ilk yazısına hoş geldiniz! Bu yazıda, kırmızı bayrakların ve endişeli bağlılıkların bulanık sularına balıklama dalıyoruz. Ancak korkmayın, çünkü cephaneliğimizdeki en güçlü silahlarla donanmış durumdayız: mizah, bilgelik ve sağlıklı bir dozda öz sevgi. Öyleyse koltuğunuza uzanın ve modern romantizmin iniş çıkışlarını keşfederken duygu dolu ama sarsıcı bir yolculuğa hazırlanın.

RED FLAGLERİN ANATOMİSİ

O kırmızı bayraklar! Red flag diyoruz artık yeni jargona ayak uydurarak. Bilinçaltımızın esintisinde dalgalanan, kalp kırıklığı ve pişmanlık uçurumuna dalmamamız için bize dikkatli ilerlememizi hatırlatan o sinir bozucu küçük uyarı işaretleri! Endişeye yer yok. Aşkın şifreli dilini çözmenize ve sapla samanı birbirinden ayırmanıza yardımcı olmak için buradayız. Bağlanma fobisi olanlardan kronik hayaletlere kadar, tüm klasik red flagler ve bu işaretleri asaletle nasıl aşacağınız hakkında bilgi sahibiyiz. (Aştık ama asaletle mi orası tartışılır.) Zaten daha fazla ne olabilir ki lanetli sorusunu sorduktan sonra başlayalım bakalım. Haydi mayın tarlasına, ileri!

İlişkiler, alma ve vermenin, güven ve kırılganlığın hassas bir dengesidir. Yine de duyguların ve tutkunun kasırgasının ortasında, uyarı işaretlerini, arka planda çılgınca dalgalanan ve ilerideki potansiyel tehlikeyi işaret eden red flagleri gözden kaçırmak kolaydır.

Red flagler, bir ilişkide bir şeylerin yanlış gittiğinin göstergesi olan uyarı işaretleridir. İnce davranışlardan göze batan tutarsızlıklara kadar birçok şekilde ortaya çıkarlar ancak amaçları aynıdır: İlişkinin sağlığını ve uzun ömürlülüğünü tehlikeye atabilecek potansiyel sorunlara karşı bizi uyarmak.

“Biz bu uyarıları ne yapıyoruz peki? Aslında onun içinde iyi biri var, dedikten sonra üç evetle gökyüzüne uğurluyoruz. Aferin bize, iyi yapıyoruz.”

Oysa bu bas bas bağıran uyarı işaretlerini görmezden gelmek veya önemsememek uzun süreli mutsuzluğa, duygusal kargaşaya ve hatta fiziksel tehlikeye yol açabiliyor. Ah, canım aşk dedektiflerim! Bir partide istenmeyen misafirler gibi ortaya çıkan ve ileride potansiyel bir belaya işaret eden o sinir bozucu uyarı işaretlerini bir nebze olsun kabullensek mi artık?

Bir Red Flag Kolay Yetişmiyor

Şunu hayal edin: Hayallerinizdeki kadın ya da erkekle randevudasınız ve her şey yolunda gidiyor gibi görünüyor. Ama sonra birdenbire bir bomba patlıyor: “Ben öyle zırt pırt buluşmayı sevmem, özgürlüğüme düşkünüm. Babam da öyledir benim.” Plağın çizilmesi ve dehşete düşmüş solukların duyulması… Şimdi gel de kaygılı bağlanmaya bağlanma! Oysa işler tam da dengede gidiyordu.

Sevgilinizi mum ışığında, müzik eşliğinde ve meşhur yemeklerinizle romantik bir akşam yemeğine davet ettiniz. Ancak o biricik aşkınız, mutfak beceriniz için minnettarlığını ifade etmek yerine bir “lütfen” veya “teşekkür ederim” bile demeden yemeğine dalıyor. Bu ne cüret! Temel görgü kurallarına karşı bu bariz umursamazlık, göze batan bir red flagtir ve saygı, düşünce ve ortak terbiye ile ilgili sorunların sinyalini verir. Görgü Kuralları El Kitabını çıkarmanın zamanı gelmiştir. Kısa yoldan kapının yerini de göstermek bir seçenek elbet.

Başka bir örnek de şöyle olsun: Günlerdir konuşuyorsunuzdur. Şakalar, espriler havada uçuşuyordur. Tövbe haşa ama acaba hayatınızın aşkı olabilir mi? O soğuk gecede aşkınıza esprili, çekici bir mesaj gönderirsiniz, ancak… Saatler günleri, günler haftaları kovalıyor ve hala yanıt yok. Ne oldu? Meşgul olabilir mi, yoksa uzaylılar tarafından mı kaçırıldı? Mutlaka bir sebebi olmalı. İçinde iyi bir insan var ya sadece sizin gördüğünüz.

Ne yazık ki sevgili okuyucu, gerçek çok daha sıradan: SADECE SENDEN YETERİ KADAR HOŞLANMIYOR. Bu klasik bir red flag değil de nedir? İlgisizliği ve sohbete devam etmek için belirgin bir heves eksikliğini işaret eden bir uyarı. Bu gerçeği ne kadar hızlı kabullenirsek yola devam edebiliriz. Hayır hayır oradan değil bu taraftan gidiyoruz sevgili aşk dedektiflerim!

RED FLAGLERE GİRİŞ 101

Ghosting: Hepimizin artık ezbere bildiği korkakların kaçış yolu, başınızı kaşıyıp neyin yanlış gittiğini merak etmenize neden olan ortadan kaybolma hareketi. Bir bakmışsınız flört mesajları atıyor ve romantik bir hafta sonu kaçamağı için planlar yapıyorsunuz, bir bakmışsınız sihirbazın asistanı gibi sırra kadem basmış. Bu arşa çıkan bir red flagtir ve olgunluk, iletişim becerileri ve temel terbiye eksikliğine işaret eder. Bu hayaleti hayatınızdan çıkarmanın ve zamanınıza, ilginize değer veren birine geçmenin zamanı gelmiştir yani. Ve hayır, üzgünüm ama aslında o iyi bir insan değil.

İletişimsizlik, dinlemekten kaçınma ve küsme: İletişim, her ilişkinin can damarıdır. Partnerlerden biri ya da her ikisi de önemli konuları tartışmaktan sürekli olarak kaçınıyorsa ya da açık ve dürüst bir diyaloğa girmeyi reddediyorsa bu durum kaçınma, güvensizlik ya da duygusal yakınlık eksikliği gibi altta yatan sorunlara işaret edebilir. Özellikle kaygılı bağlanan birine denk geldiyseniz eyvahlar olsun. Bunu sonraki yazılarımda detaylı anlatacağım. Yok ben değil bir arkadaşımın başına geldi.

Kontrol manyaklığı ve manipülasyon: Kontrolcü davranış sergileyen bir partner, diğerinin düşüncelerini, duygularını veya eylemlerini dikte etmeye veya manipüle etmeye çalışabilir. Bu, kıskançlık, sahiplenme, iletişimin veya nerede olduğunun izlenmesi ve diğerini arkadaşlarından, ailesinden izole etme girişimleri gibi çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir.

Küçümseme: Saygı, sağlıklı bir ilişkinin temelidir. Diğer kişinin duygularını, sınırlarını veya özerkliğini küçümseyen, aşağılayan veya göz ardı eden herhangi bir davranış ya da dil önemli bir red flagtir. Bu; hakaret, eleştiri, gaza getirme veya küçümseyici tutumları içerebilir.

Tutarsızlık: Bu benim favori red flagim. Davranış veya iletişimdeki sahtekârlık ve tutarsızlıklar güveni aşındırabilir ve bir ilişkinin temelini zayıflatabilir. İster bilgi saklamak ister açıkça yalan söylemek ya da gizli veya şüpheli davranışlarda bulunmak olsun, bu eylemler şeffaflık ve dürüstlük eksikliğine işaret eder.

“Kendini bil, davranışlarını gözlemle, ağacı sev, yeşili koru, ayıyı öpme!”

Yani az laf çok iş diyebiliriz özetle. Buradaki mesele size ne yapıldığından ziyade yapılanlara karşı geliştirdiğiniz bakış açısı. Olan oldu ama ben bu davranışı nasıl anlamlandırmalı ve kendimi nasıl konumlandırmalıyım? Nasıl Stoacı aklı verdim ama?

Önemli olan iç güzellik mi yoksa six packler mi onu bilemiyorum ama bildiğim tek bir şey var ki ilişkinin başlarında gelen uyarılar hiçbir zaman yanılmıyor. Tek yanılan, bizim içimizdeki o herkesi düzeltmeye ant içmiş ponçik kalpli kurtarıcı melek. Taktiklerle, kötülüklerle, görsün bakalımlarla düzelecek mevzu değil bu. Ağlayacaksanız oynamayalım.

Red Flaglere Rağmen Devam Eden Kırılganlar

Şimdi, buraya kadar tüm aşamaları inanılmaz bir inatla geçen kaygılı bağlananlardan bahsedelim. Hani şu inatçı bir sarmaşık gibi kalbinizi saran, ne kadar sallamaya çalışırsanız çalışın bırakmayı reddeden yapışkan güvensizlik hissi var ya? Evet, işte o. Ama korkmayın, çünkü mücadelenizde yalnız değilsiniz. Öz farkındalık geliştirerek ve öz bakım uygulayarak bu kaygılı bağlılığın boğucu pençesinden kurtulabilirsiniz. Tabi eğer istiyorsanız.

Genel kanının aksine, kırılganlık bir zayıflık değil, kılık değiştirmiş bir süper güçtür. Kırılganlıklarımızı ve mücadelelerimizi partnerlerimizle paylaşarak daha derin bağlar kurar ve gerçekten sarsılmaz bir yakınlık duygusu geliştiririz. Açık bir iletişimden bahsediyorum. Ohoo, o kadar mı unutuldu ne olduğu? Ne istediğinizi ve istemediğinizi söylediğiniz bir iletişim hani.

Öyleyse devam edin sevgili aşk dedektifleri, ruhunuzu çıplak bırakın ve güvensizlik duvarlarının önünüzde yıkılışını, geride zamanın testine dayanacak bir güven ve özgünlük temeli bırakışını izleyin. Bunu bugün yaparsanız bir kez kırılırsınız. Üç gün ağlar, bir ay düşünürsünüz ama eninde sonunda biter. Yapmazsanız? İşte o zaman işin sonu patates. Hem de koca bir çuval değersizlik, yetersizlik, özgüvensizlik ve aşağılanmışlık duygusuyla tıka basa dolu bir çuval patates!

Şunu hayal edin: Sosyal medyada geziniyorsunuz, mükemmel bir şekilde düzenlenmiş hayatların görüntüleri tarafından bombardımana tutuluyorsunuz. Göz alıcı tatiller, kusursuz selfie’ler, Michelangelo’nun kendisi tarafından hazırlanmış gibi görünen avokado tostu. Bu sırada siz pijamalarınızla kanepede oturmuş, taranmamış saçlarınız ve dünden kalan pizza kırıntıları yüzünden yaşadığınız varoluşsal krizi düşünüyorsunuz. Bu klasik bir patates paradoksu vakasıdır: Diğer herkes hayatını düzene sokmuş gibi görünürken siz instagram filtreleri ve lahana smoothieleriyle dolu bir dünyada hayatta kalmaya çalışan alçakgönüllü bir patatessiniz.

O zaman kendime sormam gereken soru şu: Patates olmaya devam mı edeceğim yoksa red flaglerin blöfünü görüp bu oyundan alnımın akıyla çıkacak mıyım?

Serinin ikinci yazısında görüşmek üzere!


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

ASLI ŞENGÜN
Üniversitede aldığı iletişim ve edebiyata dair kuramsal alt yapı ve tekniklerle fikirlerini çeşitli sitelerde yazarak pekiştirmeye ve herkesle paylaşmaya çalışıyor. Bir yandan içerik üretirken bir yandan aldığı eğitimlerle iletişim tekniklerini referans alarak yol arkadaşlığı yaptığı koçluk sistemiyle yetişkinlerin ve öğrencilerin hayatına dokunuyor. Düzenlediği eğitimler ve atölyelerle de evrendeki iyi yaşam çemberinde yeni nesil rehber ve öğrenci olma görevine devam ediyor. Sosyal medya hesabında içerik üretip yazmaya devam ederken aynı zamanda Mümkün Dergi bünyesinde yazı işleri müdürlüğü ve editörlük yapıyor.