Eril-dişil enerji konusunda henüz kafası karışık olanlar ve konuyu mistik yoldan anlatıldığı için reddedenler olduğunu fark edince bir içerik hazırlamaya karar vermiştim ki önüme Nadia Maiya’nın “Var Ol” adlı kitabı çıktı. Konuyu kendi hayatından da örnekler kullanarak anlatan Maiya’nın sıra dışı hikayesinin de beni motive ettiğini söylemeliyim.
Sovyet yönetimi altındaki Ukrayna’da doğan, altı yaşında sirkte çalışmaya başlayan, sporcu annesinin konu komşu tarafından dahi zaman zaman yadırganan sağlık yöntemlerini uygulayarak büyüyen, spor, müzik, moda ve çeşitli eğitimler derken kendine özgü bir koçluk modeli geliştiren Maiya, uzun zamandır Türkiye’de yaşıyor. Onu Türkiye’ye getiren hikâye kitabı almayı düşünenlere sürpriz olsun, biz eril-dişi konusuna geçelim… Çapkın erkekler ve eril kadınlar orada mısınız?
Anneniz sizi her konuda farkında olarak büyütmüş ama siz 18 yaşında bunun boğucu bir şey olduğunu fark etmişsiniz. Bu yanlış mı sizce?
Annem sağolsun her konuda farkındalığımı artırmaya çalışıyordu. Gerçek şu ki, sadece 18 yaşında değil, önceden de hiç hoşuma gitmiyordu. Çünkü fark etmek, yüzleşmek demek, kendini olduğu gibi görebilmek demek. İnsan doğal olarak kendi ile yüzleşmek istemiyor, karşısındaki kişiyi suçlamak daha kolay. İçindeki nefreti, kıskançlığı, kibri vb. reddediyor. Çünkü dış dünyanın verdiği kalıplar var ve o kalıplara uymak zorundayız, yuvada, aile ortamında, okulda, üniversitede, iş yerinde, hep “iyi olmak” zorunluluğu var… Ama ancak kendimizi çıplak gözle gördüğümüzde dönüştürebiliyoruz. Bana erken yaşta fark etme alışkanlığı öğrettiklerinden dolayı hayatımı kesinlikle daha keyifli yaşayabiliyorum, bakın daha kolay demiyorum, çünkü kendi içinde “negatif” şeyleri görmek kolay değil. Verdiğim eğitimlerde, çalıştığım insanlarla farkındalıkla yeni tanıştıkları zaman veya tanışmış zannedenler ama gerçekte kendini kandıranlarda şunu görüyorum, ilk önce şaşırıyorlar. “Geçmişte yaşadığım acıları gerçekten kendim miseçtim?” Sonra seviniyorlar: “Kendim seçtiysem, demek ki geleceğimi de tasarlayabilirim”. Yani kurban rolünü, “bana oluyor” veya “bana yapıyorlar” “bana yaptılar”ı bırakıp, sorumluğu üzerine alıp “ben yaratabiliyorum” şekline dönüşüyor. Gücünü eline alıp hayatlarını istedikleri şekilde şekillendiriyorlar.
Bugün farkındalık furyasına çocuklarımızı da katıyor onların da çok bilinçli olmalarını istiyoruz. Bu doğru mu yoksa acele mi ediyoruz?
Çocuklar ile çalışmayı çok severim, en kolay çocuklar dönüşüyor çünkü çocukların bilinçdışında henüz onları engelleyen inanç kalıpları oluşmamış oluyor, böylece daha kolay adapte olabiliyorlar. Bir örnek verebilirim. Bir kız geldi bana 14 yaşında, biliyorsunuz çocuklarda en zor zaman ergenlik dönemi. Her şeyden bıkmış, dış dünyayı suçlayan, her şeye karşı çıkan. Onunla farkındalık yoluna başladık ve sadece 4 çalışma yaptık, bilinç dışındaki inanç kalıplarını tespit edip dönüştürdük ve benim yanımda bir ay kalarak asistanlık yaptı. Artık kendine inanıyor, potansiyelini fark etti ve artık bağımsız bir şekilde kendi yolunda yürüyor. 19 yaşında şu an, arkadaşlarıyla vegan kafe açmışlar humanizm okuyor ve dünyayı nasıl daha güzel ve yaşanabilecek bir yere dönüşebilir diye projeler üzerinde çalışıyor. Maalesef birçok gencin yardıma ihtiyacı var çünkü çoğu yolunu kaybetmiş ve farkındalıkları yok. Ben de aynı şekilde annem ve babam tarafında şekillendirmeseydim, kibirli, nefret dolu, kızgın, etrafını suçlayan bir kadın olabilirdim. Şunu söyleyebilirim, kibirli olmak yerine, kibri fark ettiğim anda seçim yapabiliyorum, bu da farkındalığın faydası. Farkındalık tek başına dönüşüm yaratmıyor, ama dönüşüm farkındalıkla başlıyor, yani ilerlemek ve dönüşmek için farkındalık şart ve önemli adımdır. Şimdi siz bana söyleyin çocuklarımızı farkındalık içinde mi büyütelim?
Eril Enerji ve Dişil Enerji yıllardır kullanılan ama henüz tam anlaşılmamış ifadeler. Siz nasıl tanımlıyorsunuz?
Eril ve Dişil enerjiyi, ruhun ikizleri olarak tanımlıyorum. Eğitimlerimde eril nedir, dişil nedir diye sorduğumda, genel olarak, eril erkek, dişil kadın akla geliyor. “Var Ol” kitabımda çok detaylı bir şekilde bu kavramları anlattım. Kısaca anlatacak olursak, Eril yapmak, yönetmek, misyonu belirlemek, hedefe ulaşmak ve başarmakla karakterize edilir; mantık ve akıl tarafından şekillendirilir. Dişil ise var olmak üzerinde şekillendirilir. Dişil sezgiseldir, akışta kalmak, esnek olmak, beslemek ve almaya yöneliktir. Birisi diğerinden daha önemli veya daha iyi değildir. Her ikisi de kadın ve erkek içinde mevcuttur. Tamamlanmış bir insan, eril ve dişil arasında bir dengedir.
Eril ve dişil dengesi doğada kendini nasıl gösteriyor?
Bu çok güzel bir soru. Ben de hep doğadan örnek veririm. Elma tohumu sizce eril mi dişil mi? Birlikte bakalım. Bir elma tohumu var, tek başına sadece bir tohum, onun hayali elma ağacı olmak, yani tohumun misyonu var: “Elma ağacı olacağım”, bu eylem nedir? Eril enerjidir. Tek başına elma ağacı olamaz, büyümesi ve beslenmesi için toprak, su, hava ve güneş gerekir. Toprak nedir? –Dişil enerjidir, besler, sever, korur, büyümesi için sağlıklı ve güvenli alan sağlar. Tohum toprağa girdi ve zamanı geldiğinde filizlenmeye başladı, toprağın dışına güneşe doğru, bu hangi eylem? Erildir, harekete geçti hedefe doğru gidiyor, büyüyor, ağaç oluyor, yapraklar ve çiçekler oluyor. Çiçeğin vazifesi var mı? Var. Var oluşu ile güzelliği ile, kokusu ile arıları çekiyor, arı geliyor çiçeğe konuyor. Rüzgârın etkisiyle veya arı sayesinde tozlaşma oluyor. Bu Eril eylem. Bu şekilde elma meyveye dönüşüyor. Elma bizi besler, toprağı besler, yani dişil, ama içinde yine ne var, tohum. Doğada Eril ve Dişil ayırımı yoktur, devamlı birbiri ile ilişkide, birlikte çalışıyor, birlikte hareket ediyor. Bu şekilde olmazsa varlığı sürdürülemez ve yok olur. Bizim içimizde de aynı şekilde bu sistem çalışır.
Fotoğraf: Fumiaki Hayashi-Unsplash
Eril ve Dişil enerji hayatımızda nerelerde nasıl yer alıyor?
Eril ve Dişil hayatımızda her yerde. En basit örnek; gece uykudayken dinleniyoruz, Dişil enerjideyiz. Sabah uyandım, eğer sağlıklı Eril’deysem, hayatımın gidişatını, misyonumu hedefimi biliyorsam, yüksek motivasyonla yataktan kalkıyorum. Kahvaltımı ediyorum, besleniyorum, Dişil. İşe gidiyorum veya günlük işlerimi hallediyorum, hedefimi tamamlanmak için eyleme geçiyorum, Eril. Arkadaşlarımla buluşuyorum, eğleniyorum, tiyatro, konser, sinema gibi aktiviteler, Dişil. Akşam yemek yiyorum, Dişil ve tekrar yatıyorum, Dişil. Bu tabii ki Eril ve Dişilin günlük hayatımızda dengeli hali. Modern dünyada çoğu insan dengeli olmadığı için, şuna benzer bir resim görüyoruz: Diyelim gece uyuyamadı çünkü devamlı endişede, İçindeki Eril sağlıklı değil, aşırı aktif (şişik eril), gel git yaşıyor, hayatını veya ilişkisini düşünüyor, “Onunla kalsam mı, ayrılsam mı?”. Sabah da zar zor uyanıyor, beslenmeye önem vermiyor, Dişil sağlıklı değil, ağzına bir şey tıkıp işe koşuyor. Aynalara bakmamaya çalışıyor, bedenini hiç sevmiyor (dişil bastırılmış). O işi de sevmiyor, patronundan nefret ediyor, ama “iyi” kazanıyor. Arkadaşlarla buluşmaya vakti yok veya önemsemiyor, zaten kendi derdi kendine anca yetiyor. Eve dönüp sağlığına zarar veren bir yemek sipariş ediyor ve platformdan bir dizi seçip sabaha kadar izliyor (Dişilin karanlık tarafı)… Milyonlarca senaryo yaratabiliriz, etrafınızda mutlaka benzer hikayeleri arkadaşlarınızdan duymuşsunuzdur.
Eril ve dişilin de kendi içinde çeşitleri olduğunu anlatıyorsunuz; statik ve dinamik diye. Bunu biraz açıklar mısınız?
Kitapta arketip isimlerle ilerliyorum, burada biraz daha sade anlatayım:
Statik Eril: Misyonu ve hedefini belirten.
Dinamik Eril: Eyleme geçen ve hedefe doğru koşan.
Statik Dişil: Besleyen, koşulsuz sevgi veren, büyüme ve var olması için alan yaratan.
Dinamik Dişil: Hayatından keyif almak, yaratmak, tüm güzelliklerle var olmak, eğlenmek, şaka yapmak.
Elma örneğinden gidersek:
Tohum: Statik Eril (fikir, misyon)
Toprak: Statik Dişil (besleyen, alan veren)
Tohumun filizlenmesi, elma olana kadar büyümeye devam etmesi: Dinamik Eril (hedefin yerine getirilmesi)
Çiçekler: Dinamik Dişil.
Elma (meyve-kendisi- tüm bu enerjinin bütünü): Statik Dişil (besliyor), Dinamik Dişil (kokusu, görünüş, güzel tadı ile var oluyor)
Elmanın içindeki tohum: Statik Eril.
Ve bu mükemmel döngü sonsuza kadar devam ediyor, elma ağaçtan düşüyor toprağa karışıyor, onu besliyor, tekrar elma ağacı oluyor.
Günlük hayatımızdan örneklerle devam edelim:
Gece uyumak: Statik dişil.
Keyifle yemek yemek: Hem statik hem dinamik dişil.
Çalışmak: Dinamik Eril.
Hayatım nereye gidiyor, misyonum nedir, net bilmek: Statik Eril.
Bu eril ve dişillerin dengesi bozulunca neler oluyor?
Bu konuyu sonsuza kadar konuşabilirim. Günlük hayatta neler olabilir diye örnek verdim. Kitapta bahsettiğim bir parçamız daha var; içimizdeki çocuk. Bu çocuk hiçbir zaman büyümeyen bir parça ve tam bu Eril-Dişil’in arasında dengesizlik oluştuğunda ilk darbeleri o alıyor. O bizim duygusal parçamız, neşemiz, yaratıcılığımız. Bizimle duygular ve beden vasıtası ile konuşuyor. Eril ve Dişil dengesi bozulunca da duygu olarak, duymazsak veya dinlemezsek, bedeninde bir acı, ağrı, hastalık olarak kendini duyurmaya çalışır. Yine duymuyoruz, ilaç ile, alkol veya başka madde/aktivite ile susturuyoruz. O uslu neşeli çocuk, ergene dönüşüyor ve etrafını dağıtmaya başlıyorr, laf dinlemiyor, güvenmiyor ve her şeyi sabote ediyor.
Hadi bizi biraz şaşırtın… Mesela çapkın erkeğin dinamik dişil enerjisi yüksek diyorsunuz? Bu ne anlama geliyor?
Çapkın erkek sağlıklı Dinamik Dişil değil de, onun karanlık tarafını yaşıyor. Bu da Eril ve Dişil dengesizliğinden kaynaklanıyor. Ama bu dünyada her şeyin ve herkesin vazifesi var. Çapkın erkeklerin yaptığı en güzel vazife: Şişik Eril (aşırı, sağlıklı olmayan) kadınların içinden, dinamik dişili, yani içindeki Afrodit’i çıkartmak, sağ olsunlar.
Kadınların erilleştiğinden bahsediliyor ve bu nedenle eleştiriliyoruz da… Bu neden oldu sizce?
Evet Şişik Eril dediğim, yani içinde dişili bastıran kadınlar. Bu da şundan kaynaklı; bu dünyaya kadın olarak doğuyoruz, büyüdükçe fark ediyoruz ki bu dünyada Eril özelikler daha önemlidir: Ne oldun? Hangi okulu bitirdin? İş sahibi oldun mu? Neler elde ettin?
Genel konuşacak olursak, tarih boyunca kadınlar baskılandı, fiziksel olarak daha zayıf oldukları için erkek tarafından kullanıldı, söz hakkı verilmedi, fiziksel baskı gördüler, erkek olmadıkları için bazı işleri yapamadılar, okuyamadılar, kimle evleneceklerinin kararını kendileri veremediler, boşanmak istedikleri zaman boşanamadılar, savaş zamanları kendilerini koruyamadılar. Bunlar bizim atalarımız, yaşadıkları hala bizim DNA’mızda. Hala dünyamızda bunu yaşayan kadınlar var ne yazık ki. Yani Dişil demek “zayıf” demek gibi bir algı oluştu. Feminizm ve onun tarzında olan eylemler de ondan var, bu olay şuna benziyor, bir lastik topu suyun içinde bastırın, ne kadar fazla bastırırsanız o kadar yükseğe fırlar.
Ben de Şişik Eril’dim. Bana bir erkek tarafından fiziksel zarar verilmesine izin vermiyordum, onun için küçük yaşlarda kızları koruyup erkekleri döverdim. Hiçbir erkek benden daha zeki, akıllı olamazdı. Dövüş sanatlarına gidiyordum, bütün erkeklerden daha hızlı koşardım, erkek çocuklarla pull up (yukarı çekmek) yarışları yapıp kazanıyordum ve onları ezmek hoşuma gidiyordu. En iyi öğrenci ben olurdum, ben kazanandım, başka şekilde kesinlikle olamazdı. O küçük yaşlarda bir kız çocuğunun erkeklere karşı nasıl bu kadar tepkisi olabilir? Tabii ki içimizde anneannelerimizin ve babaannelerimizin tecrübelerini taşıyoruz. Benim şansım ise annem gibi bir insanın yanımda olması ve beni yönlendirmesi, başka şekilde de olunabileceğini göstermesiydi. Artık başka dünyada yaşıyoruz, eski inançlarımızı bırakabiliriz. Erkekten daha erkek olmak isteyen kadın bir ilişkide nasıl mutlu olabilir ki? Olay işte o, erkek olmaya veya erkekten daha erkek olmamıza gerek yok. İçimizdeki sağlıklı Eril’i ve Dişil’i büyüttüğümüz, içimizdeki çocuğun sesini duyduğumuzda kadın olarak hem mutlu bir ilişkide hem de sevdiğimiz işte başarılı olabiliriz.
İncinebilir olmanın öneminden bahsetmişsiniz. Bunu biraz açar mısınız? İncinebilir olmanın hediyesi nedir?
Bu benim için de çok zor bir konuydu. En güzel örnek bebekler ve küçük çocuklar, onlara bakın. En savunmasız ve incinebilir hali ile tüm sevgiyi, ihtiyaçlarını ve istediklerini alabiliyorlar. Herkes de onların etrafında koşuyor ve mutlu olmasını sağlamak için elinde geleni yapıyor.
Ukrayna’da Rus bir ailenin kızı olarak doğmuşsunuz, bugün Türkiye’de insanlara destek veriyorsunuz? Öğrendiğiniz bilgiler ışığında bu hikâyeyi nasıl yorumluyorsunuz? Neden başka bir ülkedesiniz sizce?
Başka ülkeleri gezmeyi, görmeyi, farklı kültürleri ve çeşitli insanları tanımayı çok severim. Hem kendimi bir yere ait hissetmiyorum hem de gittiğim her yerde evde gibi hissediyorum, ilginç, çelişkili bir durum. Öğrendiklerimi paylaşmayı çok severim. Öğrencilerim biliyor, bir şey öğrendiğimde hemen onlara aktarıyorum. Açıkçası kendimi bu hayatta öğrenci ve öğretmen olarak görüyorum. Ve bu hayatta bir insana ışık oluyorsam çok seviniyorum, mutlu oluyorum. Bu dünyada her varlığın acı çekmek yerine mutluluk içinde var olmasını isterim, dilerim ve yardımcı olmaya çalışıyorum.
Açılış Fotoğrafı: Patrick Perkins-Unsplash
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.