Anadolu’da yüzyıllardır süregelen sessiz bir ritüel vardır. Bir bebek dünyaya geldiğinde, o doğum anına eşlik eden uğultu birden kesilir. Ve biri, neredeyse suç işler gibi alçak bir sesle fısıldar: “Kız doğdu…” Ardından derin bir sessizlik… Herkesin bildiği ama kimsenin dile getirmediği bir iç çekiş. Gözler yere çevrilir, dudaklardan istemsiz bir “olsun” dökülür. Oysa ortada ne bir kabahat vardır ne de bir eksiklik. Yalnızca bir insan dünyaya gelmiştir.
Bir kız çocuğu… Ama toplumun ortak bilinçaltında çoktan karar verilmiştir: Bu doğum, bir sevinç değil; bir sükûnet anıdır. Ve o sessizlik, sadece o anı değil, doğan çocuğun yıllar sürecek susturulma hikâyesini de başlatır. Kız doğduğunda hem doğum susturulmalı hem de doğanın dili ve yaşamı.
O kız çocukları büyür. İçlerinde sessizliği taşırlar önce; sözleri yutarak, kendilerini geri çekerek, yük taşımayı öğrenerek. Ama sonra bir gün, o sessizliğin üzerine doğal kimliklerini ve seslerini inşa etmeye başlarlar. Kimisi kelimelerle konuşur, kimisi çizgilerle, kimisi ilmek ilmek elleriyle. Ve hepsi, o ilk andaki suskunluğa rağmen, var olmaya karar verir. Çünkü “kız doğdu” denilen yerde aslında bir çağın kaderi değişir. Çünkü her kız çocuğu,
yalnızca bir evin değil, bir toplumun, bir halkın, bir medeniyetin yeniden doğuşudur. Biz artık o an geldiğinde sessizlik değil bir uyanışın yankısını duymak istiyoruz.
Ve bugün biz, kız çocuklarının doğumuna şöyle diyoruz:
“Işık geldi.
Güç geldi.
Sevgi geldi.
Umut geldi.”
Kız doğdu,
ve dünya yeniden nefes aldı, şükürler olsun.
Not: Bu yazı, geçmişin sessizliğini dönüştürmek ve her kız çocuğunun doğumunu onurlandırmak adına kaleme alınmıştır. Her bir kadının hikâyesi, bir çağın dönüşümüdür.
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.