HIDRELLEZ’DE GERÇEKTEN NE DİLEDİĞİNİN FARKINDA MISIN?
Farkındalık

Hıdırellez’de gerçekten ne dilediğinin farkında mısın?

Hıdırellez, Hızır ve İlyas peygamberlerin buluştuğu gece her yıl büyük umutlarla beklenir. Üstelik sadece ülkemizde değil, Orta Asya, Orta Doğu ve Balkanlar’da da kutlanır. Jülyen takvime göre Hıdırellez 23 Nisan’a denk gelir, bu sebeple Büyükada’daki Aya Yorgi Kilisesi’ne iplikle tırmanma geleneği yüzlerce kişi tarafından gerçekleştirilir. St. George olarak da bilinen Hızır, İngiltere’nin azizi olarak kabul edilir. Aynı zamanda Yeşil Adam olarak da anlatılır. Hızır kelimesi de Arapça hıdır kelimesinden gelir ve yeşillenmek/yeşil alan anlamı taşır. Hıdrellez kışın bitişi, yazın başlangıcı, yeşillenmenin müjdecisidir. Ayrıca bu gelenek Unesco’nun Somut Olmayan Kültürel Miraslar Listesi’nde de yerini almıştır. Dileklerimizi hazırlamadan önce bu rengarenk geleneği ve hikayesini bir de Zeynep Dündar’dan dinleyelim istedik. Aile danışmanı ve motivasyon koçu olan Dündar, Türk mitolojisiyle ilgili de araştırmalar yapıyor.

Öncelikle bir konuya açıklık getirelim mi? Bu sene Hıdırellez’in yeniay sebebiyle 28 Nisan tarihinde olduğu söyleniyor. Oysa biz her sene 5 Mayıs gecesi diye biliyoruz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Hıdırellez baharın uyanışı, yeşillenmesi ile ilgili. Dolayısıyla gökyüzüyle değil yeryüzüyle bağlantılı. 5 Mayıs değişken bir tarih değil.

Türkler Şamanizm sonrası İslamiyet’i kabul etmiş ancak bazı şamanik ögeler halen hayatımızda yer alıyor. Hıdırellez’de de benzerlik taşıyan ritüeller var diyebilir miyiz?

Şamanizm’i bir din olarak değil, bir yaşayış şekli olarak algılarsak Yaradan, tek ilah olan kendini her dönemde yarattıklarına farklı şekilde anlatmış ama özde hep bir olmuş. Türk mitolojisi ve Şamanizm’i konusunda da uzun yıllar araştırmalar yaptım. Türk’ün töresinde de böyle kibirden azade Yaradan’ın yarattığı her şeyi kutsal görmek, her şeyle bir olmak var. Bunu İslami literatürde tevhit olarak adlandırıyoruz. Hıdırellez’de dileklerimizi gül ağacının altına koyarız. Gül ağacı Hz. Muhammed’in en sevdiği çiçektir, 320 hertz titreşen bir çiçek. Hıdırellez’de olması manalı. 

Hz. Hızır ile ilgili çok farklı karşılaşma hikayeleri var, pek çok camide makamı olan bir zat. Bu açıdan bakılınca Hızır neyin sembolü?

Ruhul-kudüs olduğunu söyleyenler var. Bu varsayımı şöyle açıklayabiliriz. Hızır diye bir varlık yoktur, sen Hızır’ı gördüğün anda onun titreşimindesindir. İnsanın kendi ruhunun yansıması olduğu da düşünülüyor. Zaten elimizde Hızır’ın halen yaşadığına dair bir kanıt yok. Oysa ki Hızır ete kemiğe bürünmüş bir erkek suretiyle görülüyor. 3 boyutlu alemde binlerce yıl yaşayan bir varlık yok. Her yerde, aynı anda birçok yerde, bu da metafiziksel bir anlayış. Bu açıdan acaba onu gören mi o anda Hızır titreşimindedir yoksa Hızır öyle bir varlıktır ki her an her yerde olabilir. Biz Kehf suresinden ötürü onu ete kemiğe büründürüyoruz. Hz. Musa ile birebir gezmelerinden ötürü. Fakat oradaki hikâye de gene kendi içinde çok metafiziksel. O olaylar gerçekten oldu mu? Sonuçta onlar menkıbe olarak aktarılmış sembolik değerler. Yaradan diyor ki her şeyi ben bilirim sizin bugün karşınıza çıkan başınıza bela gibi görünen bir olayın ardında belki de bir hayır vardır, resmin büyüğüne bakın küçüğüne bakmayın. Hızır’dan anladığım insanın öğrenmesi gereken: resmin büyüğüne bakın küçüğüne bakmayın seyri sülükte bulunun kendinizden yukarı çıkıp alemi seyredalın. Böylece dileklerinizin de ne anlama geldiğini anlarsınız. Örneğin yılbaşında ne dilemiştiniz hatırlıyor musunuz? Birçok insan unutur. 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gece yatsı ezanından sonra resimlerimizi bir gül ağacının altına ya da dalına bırakmamız sabah olunca eğer resim silindiyse dileğin gerçek olacağını zannedeceğimiz bir sürece doğru ilerliyoruz. Peki siz gerçekten bu dileğin olmasını istiyor musunuz? Ne dilediğinizin farkında mısınız? Ne için Hızır’ı yanınıza çağırıyorsunuz? 

İçinde bulunduğumuz düzende istekler kalpten mi zihinden mi geliyor fark etmek çok zor. Örneğin şu anda Türkiye’de herkes zengin olmak istiyor. Peki bu gerçekten ruhun istediği şey mi? Biz ruhun istediğini nasıl fark edebiliriz?

İsteklerin hangi anlamda hayatınızda neyi değiştireceğini düşünmek gerekiyor. Hızır aslında bütünü koruyacak hareketlerde bulunur, seni kollar ama çevrendeki olaylara da müdahale eder. Dilek dilerken benim dışında bütünün yararına mı diye bakmak önemli. Seçtiğimiz kelimelere de dikkat etmeliyiz. Pek çok bekar danışanım şöyle der, “Bana öyle bir koca ver ki Allah’ım, karısını çok seven biri olsun.” Bu cümle çok tehlikeli çünkü belki o adam şimdi bir başkasının kocası ve onu çok seviyor. Bana öyle birini ver ki beni çok sevsin olmalı. Allah’ım bana çok para ver azdırma derler ama azmaktan korkuyorsun ve koşullu bir istekte bulunuyorsun. Kendini tanıyan insan Rabb’ini de bilir. Kendini bilen parayı bulunca ne yapacağını da bilir. Mesela bugün herkes çok para istiyor, peki ne yapacaksınız parayla? Bir ev, bir araba mıdır? Nereden, nasıl? Belki evde hasta bir anneniz var, siz şu anda bir ev istiyorsunuz ama onu bırakıp gidebilecek durumunuz yok. Sonra o evle karşılaştığınızda aklınıza gelmeyecek mi? Evde annem hasta şimdi ona kim bakacak ben bu eve geçemem.  O zaman o evi neden istedin? Dolayısıyla dileklerinizi çok geniş çerçeveden düşünmeniz gerek. Danışanlarımda şunu çok görüyorum 40 yaşına geldiler ancak 30 yaşındaki seçimlerinden çok pişmanlar ve 30 yaşında çok doğru yaptıklarını düşünüyorlardı. Hızır herkesin duasına yetişsin o bunu yapabilecek nitelikte ancak siz neye dua ettiğinizin farkında mısınız? Bu röportajı okuyanlar bunu umarım düşünürler.

Jim Carrey’nin Bruce Almighty filmindeki gibi. Her istek gerçekleşse kaos oluşuyor. 

Çok doğru bu sebeple Hızır her dileği gerçekleştirmiyor. Burada inanmak da çok önemli. Ruhul-Kudüs’ten söz etmiştik belki insanın saflığı Hızır’ı oraya getirendir. Bu arada 5 Mayıs gecesi İlyas ile Hızır’ın yeşillenen her yerde olabileceği var sayılıyor. Bu sebeple o gece evde olmayınız. Dikiş dikmeyin. Kalbinizi temiz tutun. Onun var benim neden yok demeyiniz. Benim neyim olabilir, ben hangi yeteneklerimi ortaya çıkartabilirim deyiniz. Yeni öğrendiğim bir bilgi var ve ilham kaynağı olabileceğini düşünüyorum. Biz araştırmalarımıza bergü kelimesinin ilham vahiy manasına geldiğini öğrenmiştik. İnsana ya da şamana geldiğinde bu ilham oluyordu. Peygambere geldiğinde vahiy oluyordu. Azerbaycan Türkleri şu anda vergi kelimesini bergü olarak kullanıyor. Mitolojik bakımdan ise vergi az önce anlattığım ilham ve vahiy manasına geliyor yani Yaradan sana verdi. Mitolojik olarak bakarsak Yaradan sana kut verdi. Rüyasında Hızır’ı görenler de Yaradan’ın verdiği o ilhama mazhar olmuş ve onu rüyasında görmüş olabilirler. 

Kam dediğimiz Yaradan’ın elçisi olan güçlü ruhlar ya atalarından kam olur ya da rüyasında eğitime tabi tutulur. Eğer görevlerini yapmazsa şaman azarı denilen epilepsiye benzeyen hastalıklarla karşılaşır. Dolayısıyla tüm bunlara vergi denir. Hızır’ın da bize verdiği vergidir, peki sen o vergiye talip misin ve layık mısın? Tüm bunlar da Türk’ün farkında olmasa da kadim bilgileri nasıl devam ettirdiğini gösteriyor. Aslında tahtaya vurmak da yerin altındaki Erlik denen kötülüğün efendisinin buradaki yaratıklarından uzak durmak için yapılan bir harekettir.

Dileklerin dışından ateş üzerinden atlamak da Hıdırellez’in olmazsa olmazı. Biraz da ateşten söz edelim mi?

Ateş bu dünyada ilk etapta yoktu. Ateş dünyaya gelmeseydi çiğ et yiyor olacaktık. Şimdikinden çok daha vahşi olacaktık. Yemeğimizi pişirdik, ateş etrafında toplandık kamların öğrettiği kozmostan gelen bilgileri dinledik. Biz bilgiyi ateş sayesinde edindik, bugün ateş üzerinden atlayarak arınıyoruz. Eskiden hanları ve hakanları ziyaret edenler huzura çıkmadan önce ateşten yapılmış koridorların arasından geçerdi, çünkü ateş arındırıcıdır. Hıdırellez’de ateşin üstünden üç kez atlanır, o ateşin evde gereksiz görünen eşyalardan yakılması icap eder. Hastanız varsa o ateşin külünden alınız hastanın alnına sürün bu külün iyileştirici bir etkisi olduğu düşünülüyor. 

Türkler için ateş çok önemli. Bildiğim kadarıyla Orta Asya’da çadırlarda yaşayan Türkler çadırın ortasında bir ocak yakıyorlardı ve ateş hiç sönmüyordu. Ocaktaki ateş de kadın tarafından yakılıyordu. Evlendiklerinde üç ayaklı ocak yurdun içine konurdu. Evlenen çift kendi yurduna yani çadırına girmeden önce yurdun tam ortasında yanan ocaktan çıkan ateş yurdun üstündeki haç şeklindeki boşluktan yukarı çıkar göğe yükselirdi. Gökte Uçmak Sarayı’nın olduğu varsayılır ve orada göğe doğru bir saygı gösterilir. Ben bu ocakta muhabbeti bereketi sürdüreceğim ve ben buradaki başlangıcımı senin inayetinde başlatıyorum manasındadır. Bu ateş etrafında bir kadın olduğu hayal edilir, bu kadının adı Od Ana’dır. Türk mitolojisinde en rütbeli olan kadın Umay Ana’dır, üç boynuzlu tacı vardır. Türk mitolojisine ana erkil demesek de eşitlikçi bir yapıya sahip olduğunu söyleyebiliriz. 3 boynuzlu taç en yüksek rütbenin sembolüdür dolayısıyla Umay Ana en üsttedir. Umay Ana soyların koruyucusudur, askere gidecek olanlara ant kadehinden ant içirirken ardından isim verir sonra asker askere gider. Dede Korkut’un aynı şekilde isim vermesi aslında çok daha önceden Umay Ana tarafından yapılırdı. Divan-ü Lügati-t-Türk’e göre plasenta manasına gelir Umay kelimesi. Soyun devam etmesi için o evde mutlaka ateş yanması gerekir. Bugün yeni evlenen çiftlere tavsiye ederim; evlendiğiniz gece mutlaka evinizde bir kahve pişirin. Evde ateş yanması muhabbet ve bereketi artırır. Bunun da sahibesi Od Ana’dır, kırmızı renkle anılır, kına gecesinde gelin kızlara kırmızı tül, erkeklere de yeşil tülbent atılır çünkü Od’dan gelir. Od ateştir, kadında kırmızı, erkekte yeşildir. Hızır da yeşildir. Hanım kelimesi de Han’ın “O da benim Han’ım” deyişinden gelmiştir.

Hızır, Hristiyanlıkta St. George olarak karşımızı çıkıyor ancak hikayesi Hızır’dan biraz farklı. Bir ülkeye dadanmış ve insanları yiyen ejderhadan ülkeyi kurtarıyor. Aynı zamanda biz Ejderhanın bilgeliğin, zamansızlığın sembolü olduğunu söylüyoruz. Burada bir çelişki yok mu?

Ben kimim sorusunun cevabını bulmalıyız. Sen kimsin? Doğuya mı batıya mı aitsin yoksa dünyanın merkezinde misin? Burada dünyanın doğusuna giderseniz ejderha, bilgeliği, zenginliği, sonsuzluğu ifade eder. Batıda ejderha; prensler, krallar tarafından yenilmesi gereken kötücül bir güçtür. Onların tanrı algısıyla bizim tanrı algımız farklı. Doğunun tanrı algısı bir ilahtan gelen, her şeyi kapsar. Her şey onun kulu ve elçisidir. Batıya gittiğinizde ise üçlemeden gelen tanrı ve tanrıdan gelen oğlu ve tanrının ortakçıları vardır. Türk mitolojisinde ayı ve dünyayı çevirecek kadar büyük ejderha elbette ki batının tanrı algısını sarsar. Ahi Evran, ahilik teşkilatının kurucusudur. Menkıbelerinde “evran” kelimesinin “ejderha” olduğunu ve kendisinin don değiştirip ejderha olduğunu ifade etmektedir. Bugün ülkemizde bu konu yeterince araştırılmıyor, ahilik çok özel bir yapı olmakla beraber hem evrensel hem de ejderhayı ön plana çıkartan bir isim. 

Don değiştirmek kavramından da söz edelim mi yeri gelmişken. 

Alevilik’te özellikle Bektaşilikte don değiştirme geyik haline gelmekle ifade edilir. Duvarlardaki geyik halıları da bunu ifade eder. Geyik avlamak yasaktır. Don değiştirmek türk mitolojisinde sıkça görülen bir kavram. Hızır için anlatılan menkıbelerde don değiştiriyor ancak hayvan haline gelmiyor. Bununla beraber Hz. Muhammed ile Cebrail’in karşılaşmalarında Cebrail’in don değiştirmesi söz konusu. Kendisi kimi zaman erkek, kimi zaman kuş gibi görünebilir. Miraç hadisesinde Cebrail’in hangi dona girdiği de önemli bir tartışma konusudur. 

İbni Arabi’nin anlatımına göre Cebrail çok yakışıklı bir erkek olarak Hz. Meryem’e görünmüştür. Meryem Yaradan’a şöyle seslenmiştir: “Tanrım beni şaşırtma.” Sonsuz bekareti ve masum haliyle öyle içten söylemiştir ki Cebrail tedirgin olmuş, “Şu an çok sıkılıyor, inşallah bu şekilde hamile kalmaz da çocuğu çirkin olmaz”, demiştir çünkü İsa’nın görevi sebebiyle çok güzel olması gerekmektedir. Ve Meryem’i rahatlatmak için kendini tanıtmıştır. Anne rahmindeki çocuğun annenin duygularından nasıl etkilenebileceği hatta fiziksel olarak ne kadar değişebileceğini bilim olarak ispat ettik günümüzde ancak İbni Arabi yüzlerce sene önce bundan söz ediyor. Yaradan’ın sonsuz levhimahfuz denilen olağanüstü bilgeliğinin yansıması. 

Hızır da genellikle ak sakallı, nur yüzlü bir erkek olarak tasvir ediliyor. Genelde de kişilerden bir talebi oluyor kimi zaman para, kimi zaman yardım, kimi zaman eşya. Acaba bu da bir test olabilir mi?

Hızır temiz kalpli insanların duasını kabul ediyor ve test ediyor. Sen şu anda elindeki son şeyi verebilir misin? Yardımsever misin? Bir arkadaşım şöyle bir yaşadı: Kapkaranlık bir yolda tek başına giderken yolda ağır aksak yürüyen yalnız bir insan görmüş. Korkmasına rağmen yanında durup sizi götüreyim mi demiş. Adam da kabul etmiş. “Nerede ineceksiniz?” dediğinde, “Yol ayrımında” demiş adam. Sonrasını şöyle anlattı: “Onu bıraktığım yer yine çok karanlıktı ve arkama baktığımda onu görmedim.” Yol ayrımı da çok önemlidi hatta Türk mitolojisinde Oğuz Kaan’a yol gösteren börüye benzetilen yolların koruyucuları vardır, onlar bir bakıma kaderin de seçicileridir. Yani sen o ana kadar yaptığın hareketlerle o yolda ilahi rehberliğe layık olup olmadığını da görürsün. Hızır da çoğu zaman kendini düşkün olarak göstererek kişinin en saf halini test eder. 

İstanbul’daki Hz. Yuşa Makamı’nın aynı zamanda Hızır makamı olduğu da söyleniyor doğru mu?

Yuşa Tepesi’ne gittiğinizde kendisinin kabrinin 17 metre olduğunu görürsünüz. Boyunun o kadar uzun olup olmadığı tartışma konusudur. Ancak 17 bizim için tanıdıktır çünkü Türk mitolojisinde Uçmak Sarayı’nın da 17 katlı olduğuna dair rivayetler vardır. Uçmak Sarayı göğün üzerinde dünyanın hükümdarı olan Ülgen’in yaşadığı devasa bir saray. İçinde ruhların hazırlandığı süt gölü ve çevresinde dağlar vardır. Düşünün ki içinde göl ve dağların olduğu bir saray. Yuşa’nın da 17 metrelik bir kabrinin olması tesadüf mü insan düşünüyor. Tam da Yuşa tepesinin denizle buluşan noktasında ölü bir balığın denizin içine düşüp canlanması Gılgamış destanından günümüze gelen ölümsüzlük suyunun orada olduğu ve Hızır’ın da o destandaki kişi olduğunu düşündürüyor. 

Paylaştığınız bilgiler büyük bir emeğin sonucu. Bu araştırmalara nasıl başladınız?

Rüyalarla gelen verilen işaretler demiştik bergü kavramı için. Birçok insana ben bu işaretlerin geldiğini düşünüyorum bana da çocukluğumdan beri geliyor kimi zaman astral seyahat denilen seyahatlerle geldi kimi zaman vizyonlarla kimi zaman rüyalarla birçoğunu da hatırlıyorum.  Türk mitolojisine olan merakım bana gelen rüyaları bir görev gibi addedip bir süre sonra kabul edip araştırmamla başladı. Bunlar bana gönderilmiş mektuplar ben bunları okudum o zaman gönderene olan saygımdan işimi yapmalıyım. Şu anda bergü araştırma grubu olarak 70’e yakın pek az bilinen Türk mitolojisi karakterini resmettik. Bunlardan bazıları Umay ana, ülgen erlik gibi pek çok insanın bildiği bir kısmı da sazakan ejerhası, ebren ejderhası, Mergen Han gibi ulu varlıklar olmak üzere pek bilinmiyordu. 

Yakın gelecekteki projeleriniz nedir?

En büyük umudum Türk mitolojisinin Türkiye’de yaşayan insanlar tarafından diğer mitolojiler kadar saygı görmesi ve merak uyandırması. Bu konudaki Instagram hesabımızın milyonlara ulaşmasını çok istiyorum.  

OKURLARA ÖZEL HIDIRELLEZ KUTUSU

Hıdrellez’de dileklerinizi anlatan resimler yapabilirsiniz. Bu resimleri gül ağacı dalına iliştirin ya da ağacın dibine gömün. Resminizi renkli kağıtlarla yapmanızı ve o dileğiniz olduktan sonra hayatınız nasıl değişecek hissederek duygularınızı yüklemeniz önemli. 

Dilek kağıtlarınızı yakmayın, ateşi arınmak için kullanıyoruz. Bu sebepler Hıdrellez akşamında ateş üstünden üç kez atlanır.  Eğer hastanız varsa Hıdırellez’de yakılan ateşin külünü hastanızın alnına sürün.  Ertesi sabah dileklerinizi suya atabilirsiniz ya da toprağa gömebilirsiniz. 

Olması en zor olanları denize atın çünkü ab-ı hayatın sembolüdür deniz, dolayısıyla sonsuzdur. Örneğin yeni bir şirket açacaksanız uzun ömürlü olsun istersiniz. Bu dileği denize atın. Ama araba dilediyseniz bunu gömebilirsiniz. Dileklerinizi gerçekten istiyor musunuz? Bu dilek gerçekleşince hayatınız nasıl değişir, dikkatlice düşünün. Örneğin pek çok danışanım çocuk sahibi olmayı dilemiş ancak anne olmaya hazır değillermiş. 5 Mayıs gecesi Hızır ve İlyas’ın yeşil alanlarda olacağı söylenir bu sebeple geceyi evde geçirmeyin. Dileklerinizi resmetmenin yanı sıra mum da yakabilirsiniz. Eğer mum kendi kendine biterse bu dileğinizin gerçekleşeceği anlamına gelir. Eğer resimleriniz sabah baktığınızda silindiyse bu da dileğinizin gerçekleşeceği anlamına gelir. 


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

damla_selin_tomru
Reklam ve halka ilişkiler alanında 12 yıl çalıştıktan sonra yaşam amacını keşfetme yolculuğuna çıktı. Bu yolculuk ona iki kitap, yeni bir alanda hizmet imkânı, kadim yerlere tur organize edebilme ve bu alanda röportajlar yapma hediyesini verdi. Heyecanla yeni hediyeleri bekliyor.
Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.