Dünya müthiş bir oyun alanı ve bu alanda kendi kendimize oyunlar oynuyoruz. Bunu her defasında yeniden keşfetmek benim için çok değerli, aynı zamanda da sihirli. Peşine düştüğüm mutluluğun ve huzurun aslında yanımda olduğunu keşfetmem ise Yaradan’ın ya da evrenin benimle konuşma hatta bazen eğlenme hali gibi geliyor. Bu yaz birçok kişi gibi ben de 1,5 yıllık pandemi arasından sonra ailemle yavaş yavaş eski hayatıma dönmeye çalıştım. Kaybettiğimiz neşeyi denizde ve doğada yeniden bulurum umuduyla yazın başlayan normalleşme sürecine ben de kendimi kaptırdım. Tatilde yaşadıklarım bırakın neşemi geri getirmeyi, beni daha da büyük bir umutsuzluğa sürükledi. Haftalarca kendi kendimi iyileştirmek için uğraştım diyebilirim.
Pandemi bizi doğaya biraz daha yaklaştırdı diye düşünürken insanoğlunun sahip olma isteğini perçinlediğini gözlemledim yer yer… İnsanın doğaya hükmetme ve her şeyin kendi için yaratıldığını düşünme sanrısı ne zaman biter bilmiyorum ama buna genel bir saygısızlığın da eklenmesi beni karamsarlığa sürükledi. Neşemi geri kazanmak için çıktığım tatilim daha da içime kapanmama sebep oldu. İnsanların güzelim koyları sanki kendi mallarıymış gibi zapt etmeleri, onlarca teknenin demirlediği koylarda doğayı ve diğer insanları umursamadan istedikleri kadar kalmaları doğa ve insan ilişkisini yeniden düşünmeme sebep oldu. İnsanların çoğunun ne yazık ki doğayla kurduğu ilişki hoyratça… Ayrıca ülkemizde iyi hizmet almanın da artık parayla doğru orantılı olduğunu da gördüm.
Bu yaz denizler, koylar, her yer ağzına kadar doluydu ne yazık ki. Restoranlarda insanlar o kadar üst üsteydi ki şaşkınlığım yer yer karamsarlığa döndü. Artan pahalılık dehşet vericiydi. Daha mütevazı bir tatil yapmak istediğimde ise yine aynı kalabalık ve bir de hijyenden yoksun tesislerde sinirlendiğimle kaldım. Ve çareyi evime dönmekte buldum.
Dışımızda olan biten bizi rahatsız ettiğinde evime, yuvama dönebilecek kadar şanslı olduğum için Yaradan’a şükrettim ama öte taraftan beni bu kadar rahatsız eden bu hoyratlık, bu bencillik karşısında nasıl bir tavır takınmalıyım diye düşünmekten ve yine huzursuz hissetmekten de kendimi alamadım. Neticesinde kafamın içinde şu sorular dönüp durdu, “Acaba sağduyum ne zaman ortaya çıkmalı? Sağduyumu kimle, nerede, ne zaman konuşacağım? Dışarı çıkınca dertleniyorum. Benimle dertlenen insanlar var biliyorum ama bu insanlar nerede? Ben nerede kendi değerlerime benim gibi sağduyulu insanlarla imza atacağım? Kim beni kapsayacak?”
“Ne yazık ki birçok sivil toplum kuruluşu kurumların PR stratejisine döndü. Alanlarda neler yaptıklarını görmüyoruz. Dolayısıyla kendimizi yalnız hissetmeye devam ediyoruz.”
Bireysel olarak sadece dertlenmekle kaldığımızın fakındayım. Bireysel olarak bu ülkeyi, doğayı, doğal kaynaklarımızı koruyamayız. Ben ve benim gibilerin tedirginliğini kapsayan alanlara, kurumlara ihtiyaç duymaya başladım. Kapsayıcılar gelsin beni ve benim gibi dertlenen insanları bulsun, kapsasın istedim. Ne yazık ki birçok sivil toplum kuruluşu kurumların PR stratejisine döndü. Alanlarda neler yaptıklarını görmüyoruz. Dolayısıyla kendimizi yalnız hissetmeye devam ediyoruz.
Bu arayış neticesinde “Sivil toplum örgütleri neredesiniz? İşgal edilen ortak alanları nasıl koruyacağız? Ben sizin kapsayıcılığınızı arıyorum. Sizinle doğa için sahada savaşmak istiyorum,” diye haykırmak istediğimi fark ettim.
“Neşeyi, huzuru dışarıda aradım ama gel gör ki bulduğum yer evimdi.”
Sonra tüm bunlara dertlenirken tatilden vazgeçip döndüğüm Maşukiye’deki evimde, balkonu yıkayıp sessizliği dinlediğim ilk saniye kendi kendime güldüm, Yaradan’ın benimle olan oyununa güldüm. Neşeyi, huzuru dışarıda aradım ama gel gör ki bulduğum yer evimdi. Çünkü Allah, neşenin bazen de kendimizde, özümüzde olduğunu tekrar tekrar fark ettirmek ister bize.
Huzursuzluğumun sebebi Allah’ın “Sen o alanda olma, kendi içlerindeki sesi bastırmak isteyen insanların kalabalığından çekil deme,” yoluydu belki de.
Ama yine de bu işgal edilmişlik insanda huzursuzluk yaratmıyor değil. Bu farkındalık, bu mesaj insanların doğaya karşı bu umursamazlıklarına göz yummak istiyorum demek değil benim için. Hiçbir şeyin sahibi olmadığımızı pandemiyle bile anlamadıysa insanoğlu; bu içimizdeki boşluk, kimsesizlik, ıssızlık hissi nasıl dolacak? Hâlâ asıl derdim bu…
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.