Aşk bahane, yaşamın döngüsü şahane!
Dergi Uygulamalar

Aşk bahane, yaşamın döngüsü şahane!

Aşk deyince şiirlerden, şarkılardan, titreyen ellerden ve midemizde uçuşan kelebeklerden bahsetmek daha keyifli elbet. Ancak bu hikâyenin bir de öncesi var. Çok çok öncesi… Biyolojimiz bizi bu çılgın hale neden getiriyor, o hormonları neden salgılatıyor, bizi aşkın gözü körlüğüne neden çekiyor? İşte bunu anladığımızda aşkın illüzyonu bitiyor ve kim olduğumuza bir kez daha bakma zamanı geliyor. Gerçek aşk belki de tam olarak bu aşamada başlıyor!

Recall Healing, Carl G. Jung’un psiko-analiz alanındaki çalışmalarının, Dr. Ryke Geerd Hamer’ın yeni Alman tıbbı yaklaşımının ve Dr. Claude Sabbah’nın geliştirdiği Total Biyoloji kavramlarının birleşimine dayalı bir bilgiler bütünü…  Dr. Gilbert Renaud, son 30 yıldır, bu çalışmaları başka birçok yaklaşımla birleştirerek, iyileşme sürecini en uygun hale getiriyor ve insanların neden hastalandığının ve/veya çatışan davranışlar gösterdiğinin anlaşılmasını kolaylaştırmakta kullanıyor. Bunun için üç araç kullanılıyor: Bireyin şimdiki halinden geriye doğru gidilerek doğumuna kadar olan süreçteki yaşamı ile ilgili Zaman Çizgisi, doğumdan dokuz ay öncesi, hamilelik, doğum ve doğumdan sonraki bir yılı kapsayan 18 aylık Proje Amacı sürecinin incelenmesi ve üç nesli içeren Soyağacının Oluşturulması ile atalar hakkında bilgi edinilmesi. Sevgili Gilbert’e konu aşk olunca biyolojinin ve aile ağacımızın neler söyleyebileceğini sordum.  İllüzyonlarınızı yıkmaya hazır mısınız?

Sevgili Gilbert, seninle tekrar bir araya gelmekten ve yine çok ilginç bilgiler öğrenecek olmaktan dolayı çok mutluyum. Başlayalım mı?

Gilbert Renaud
Gilbert Renaud

Başlamadan önce bir sunuş yapmak istiyorum. Recall Healing’deki İlişkiler Atölyesi negatif bir atölyedir. Neden? Çünkü benden sorunları bulmam beklenir. Aşk deyince; aşk kalbe dokunur, duygulara dokunur, güzelliklere dokunur, ruha dokunur. Ama iş biyolojiye gelince biyoloji yaşamın devam etmesi demektir ve beyin, yaşamı devam ettirmek için ne gerekiyorsa yapar. Birçok insan da aşkın illüzyonunda tuzağa düşer. Negatif bir röportaj vermek istemiyorum ama burada da ister istemez olumsuzluklar vardır. Çünkü -karmaya ya da geçmiş yaşama inanmayabilirsiniz ama- herkesin aile ağacı vardır. Ailenin geçmişinde çözülmemiş sorunlardan bugün bahsetmek gerekir. İnsanlığın en büyük trajedisi aşkı ve mutluluğu ararken diğer yandan geçmişin o negatif yükünü taşıyor olmasıdır. Bu yük kişinin geleceğe dair iyimser olmasını desteklememizi zorlaştırır. Ama bazı şeyleri fark ettiğimizde bir anda bir şey değişebilir. NLP, hipnoterapi gibi çeşitli teknikleri deneyen, ünlü isimlere giden kişiler biliyorum. Bir süre her şey yolunda gibi görünür ama büyük bir stres yaşandığında her şey tıpkı bir bumerang gibi aynen geri döner. Bu açıklamayı yapmak istedim çünkü sadece pozitif şeyler söyleyemeyeceğim. Sorularınızdan biri şu: “Aşk duygusal bir çatışma mıdır?” Hayır, aşk güzeldir, çatışma değildir. Aşkın ne olduğunu tarif edemem. Aşk koşulsuzdur, karşılığında bir şey beklemezsiniz. İçinizden evrene doğru açılır. Özgürdür. Bir annenin çocuğunu sevmesi gibidir. Anne çocuğuna her şeyi verebilir ve bir şey beklemez. Belki bir “Teşekkür ederim anneciğim”i duymak annenin egosunu besler ama o kadar. Şimdi, bu durumda ne konuşacağız? Çünkü siz derginizde olumlu, neşeli şeyler anlatıyorsunuz.

Aslına bakarsanız sadece olumlu şeyler duymak ve yazmak istemiyoruz, farklı bakış açılarından aşkı dinlemek ve aktarmak arzusundayız.

Evet ve bu çok önemli. Yeni bir danışan geldiğinde Recall Healing bakış açısı ile onun neden bir sorun yaşadığını anlamamız gerekir. Bu kadından/erkekten neden ayrıldım? Avusturalya’ya da gitsem hep aynı sorular, aynı hikayeler, aynı eşleşmeler karşıma çıkar. Örneğin Türkiye’de atölyeme katılan bir kadın doktor vardı. Çok güzel bir kadın, çok içten, samimi… Ama yalnız! İnsan nedenini merak ediyor. Bir gün bana e-posta gönderdi. Doğru kişiyi bulmuştu, mükemmel(!) bir kişiydi. Bunu duyunca korktum çünkü bilirsiniz aşkın gözü kördür. Hızlıca hamile kaldı ve evlendi. Evlendiği andan itibaren hayatı cehenneme döndü. Hem kocasıyla hem onun ailesi ile sorunlar başladı. Bir gün bana e-posta gönderdi. Recall Healing bakış açısı ile kızına “proje-amaç” dediğimiz dönemiyle ilgili destek olmak istiyordu. Bebeği ile bir fotoğrafını gönderdi ve onu tanıyamadım! Sanki geçmişten bumerang gibi gelen bir şeyin etkisindeydi. İşte aşkın illüzyonu bizi bir şeyin tuzağına düşürür. Bunu nasıl değiştireceğimi bilmiyorum ama bunu nasıl gözlemleyebileceğimi biliyorum. En azından kuantum fiziğine göre gözlemlemek nedenini anlamamıza yardım eder. En azından nedenini anladığınızda, acının derecesini biraz azaltırsınız. Ruhsal seviyede ilerlememizin en hızlı yolunun da acı çekmek olduğu söylenir. Çünkü ıstırap yoksa soru sormak da yok. Önce bir duvara çarpar sonra düşünmeye başlarsınız.

Ön görüşmemizde bana ilişkiler ve aşk ile ilgili bir hikâye anlatmak istediğinizi söylediniz. Merakla bekliyorum.

Size kendi hikayemi anlatmak istiyorum. Şu an 66 yaşındayım. Hiçbir zaman evlenmeyeceğimi sanıyordum. Quebec’te yaşıyordum, sen biliyorsun, bir dansçıydım ve birçok kadınla tanışıyordum. Aynı zamanda masaj terapistiydim. Çok yakın olduğum kız arkadaşlarım vardı. Ama evlenmeyi hiç düşünmüyordum. Ardından 15 yıl boyunca manevi bir öğretmenim oldu ve hayatımda kimse olmadı. Vancouver’a geldim ve bir yıl içinde Çinli bir kadınla evlendim! Ben ailemin 3 numarasıyım.* (Gilbert Renaud burada aile ağacını çizmeye başlıyor ve anlatımı onun üzerinden yapıyor.) Annem de benim gibi kendi kardeşlerinin üç numarası. Biz Katolik bir aileyiz. Dolayısıyla annemin evlenmeden önce bakire olması bekleniyordu. Ancak öncesinde babamdan hamile kalmış. Hızlıca evlenmişler. Annem de babam da zaten o zamana kadar suçluluk hissetmiş insanlardı.  Babam pederin annem ise babasının istismarına maruz kalmıştı. İlk bebekleri kızmış, 6,5 aylık doğmuş ve iki gün sonra ölmüş. Annem kendini Tanrı’nın önünde çok suçlu hissetmiş. Bebeğini vaftiz edilmeden gömmek zorunda kalmış. Vaftiz edilmeyen bebekler ortak bir alana gömülür ve Araf’ta kalacaklarına inanılır. Annem Tanrı tarafından cezalandırıldığına inanmış. Daha sonra 2 numara olarak ablam ve sonra 3 numara olarak ben doğmuşum. Bu sırada annemin ablasının 3 numaralı çocuğu doğmuş. Bir kız bebek, adı Fransin. Ablası ondan bu kızının vaftiz annesi olmasını istemiş. Dolayısıyla Fransin ile annem arasında derin bir bağ oluşmuş, birbirlerini çok severlerdi. (Ve ikisi de 3 numaraydı.) Ancak Fransin’in annesi, annemi kıskanmaya başlamış. Ben ise hiperaktif bir çocuktum. Bütün gün anaokuluna gönderilirdim. Babam ise alkolikti. Bir akşam beni okuldan almayı unuttu. Annem de 14* numaralı erkek kardeşini arayıp beni almasını istedi. O sırada erkek kardeşi 17 yaşındaydı ve 16 yaşında da bir kız arkadaşı vardı. Beni almaya geldiler. Herkes saat üç gibi gitmişti ve saat altıda ben hala rahibelerle birlikte oradaydım. Onlar geldiğinde -dün gibi hatırlıyorum- kız beni kucağına oturttu ve tenini hissedebiliyordum. Çok güzeldi. Bana kurabiye verdi. Beni eve götürdüler. Annem bu çifte bayılıyordu. Beni bir iki yıl boyunca birçok defa okuldan aldılar. 12 yaşlarındayken bu çift ile aynı apartmanda oturuyorduk. Annem bu kızı çok seviyordu. Onun ne kadar güzel olduğunu bana anlatıp duruyordu ve onunla aramın iyi olmasını istiyordu. Onların çocukları olmuştu, git onunla oyna diyordu ama onların çocukları benden çok küçüktü. Neden beni onlara yönlendirdiğini anlayamıyordum. Aynı zamanda küçük kız kardeşim vardı ve birçok kız arkadaşı bizim eve gelirdi. Onlardan birkaçına âşık olmuştum. Ama bir tanesini çok seviyordum. 15 yaşındaydım, sadece bir ay sürdü. Nihayet Naturopat oldum, çalışmaya başladım ve 15 yıl kadar kadınlarla hiç ilgim olmadı. Vancouver’a gider gitmez bir yıl içinde evlendim. 43 yaşıma geldiğimde Dr. Claude Sabbah’nın atölyesine katıldım. Evlenmemden bir yıl sonraydı. Aile ağacımı ortaya koydum ve şunu gördüm. Annem bize asla söylemedi ama bebeğini morga göndermeden önce vaftiz etmişti ve adını Fransin koymuştu. Ablası Fransin adlı bebeğinin vaftiz annesi olmasını istediğinde şoke olmuştu çünkü kaybettiği bebeği ile tekrar bağlantı kurduğunu düşünmüştü. Benim de annemin de çok sevdiği o genç kızın adı da Fransin idi.

Karınızın adı da Fransin mi yoksa?

Gilbert Renaud
Gilbert Renaud

Hayır hayır… Püf noktası şurada… Beni okuldan almaya gelen Fransin Çinliydi. Ama çocuk olarak Çinli, Asyalı, Farkialı diye düşünmüyorsunuz. O bir insan…  Ancak 43 yaşında anladım bunu. Karımı seçtiğimi sanıyordum ama hiçbir şey seçmiyoruz. Ve bu anlattığım sadece küçük bir bakış. Seçtiğimizi sanıyoruz, beyin bizim fiziksel çekimimizi kullanıyor. Bazen bir kadın ya da erkek sizde bir şeyi harekete geçirir, size sevdiğiniz birini hatırlatır. Beyniniz sizi uyandırmak için bir şeye odaklanmanızı ister. Tek amaç üremektir, yaşamın devamıdır. Ben diyorum ki üremek ya da anıları şifalandırmaktır. Ama bazen çatışmaları olduğu gibi bırakırız. Çözülmemiş sorunların yanıtı biziz gibidir. Bazı insanlar cinsellik konusunda sapkındır. Aile ağacının üstlerine gittiğinizde cinsellikle ilgili bir baskılama hikayesi vardır. Ekstrem bir uca gittiğinizde mesela bir papaz ya da rahibe iseniz diğer uca giden bir aile ferdi olur, hep dengelemek içindir bu. Mesela suçluluk duygusu… Suçluluk birisi için evlilik öncesi ilişkiye girmek, hamile kalmak, bir başkası için sağlığına iyi gelmediğini bilmesine rağmen kahve içmek ya da bir kadeh şarap içmek olabilir. Ancak aile planımızda bir suçluluk duygusu hikayesi varsa beynimiz bunu tetiklemek için hayatımızdaki herhangi bir şeyi kullanabilir.

Bir şeyden kaçarsanız, bir sorunu çözmezseniz, beyninizin onu çözmek için her şeyle ve herkesle karşılaşmanız adına elinden geleni yapacağından emin olun. Kaderinizden kaçamazsınız.

“ÇATIŞMAMIZLA EŞLEŞİYORUZ”

Peki siz yıllar sonra Çinli bir kadın ile evlendiniz. Bu bir şifalanma mı yoksa bir çatışma mı?

Başlangıçta adapte olmak o kadar kolay değildi. İlginç olan şu ki karım Pekin (Beijing)’de doğmuştu. Ben onunla Vancouver’da bir akupunktur kliniğinde tanıştım. Dedesi 1900’lerin başında Pekin’deki Paris Bankası’nda çalışıyormuş. O yıllarda Çin’deki büyük firmalar personel çocuklarının eğitimini karşılıyordu. Dedesi Fransızca biliyormuş. Karımın babası da Pekin’de Katolik bir rahip tarafından büyütülmüştü. Karım genç kız olduğunda Fransızca romanlar okuyabiliyordu. Ben Kanadalı bir Fransız’ım. İlginç olan şu ki babası ekim ayında doğmuştu. Çin’de hala ay takvimi kullanılıyor Eğer Batı takvimi kullanıyor olsaydı 15 Eylül’de doğmuş olacaktı. Babamın doğum tarihi ile aynı. Ailemde en büyük çatışma yaşadığım kişi dört numaradaki kız kardeşimdi. Benim için o büyük sıkıntıydı. 13 ay vardı aramızda ve aramızda kıskançlığı başlatan ilk şey buydu. Birisi gelip sizin alanınızı çalıyor. Ailemiz de zor zamanlardan geçiyordu o yıllarda. Karım 4 Şubat, kız kardeşim 8 Şubat doğumlu. Karakter açısından benzerlikleri olduğunu söyleyebilirim. Ay ay ay…! Kız kardeşimle çözemediğim her şeyle karımda da karşılaştım. Çünkü hepimiz çatışmalarımızla eşleşiyoruz.

Başlarda benim için çatışmaydı. Anlamak için bir adım geri çıkıp bakmam gerekti. Şimdi her şey çok farklı. 22 yıldır evliyiz. Ama başlangıcı… Aman tanrım, evlenmemiş olmak istiyordum. Şunu fark etmeliyiz ki kaderinizle her koşulda karşılaşıyorsunuz. Bir şeyden kaçarsanız, bir sorunu çözmezseniz, beyninizin çözmeniz için her şeyle ve herkesle karşılaşmanız için elinden geleni yapacağından emin olun. Kaderinizden kaçamazsınız. Astrolide ve Kabala’daki hayat ağacında da hep aynı prensip vardır. Kaçamazsınız, çözmelisiniz. Çözmek için anlamalı, anlamak için sevmelisiniz ve öncelikle kendinizi sevmelisiniz. Dr. Sabbah çalıştığı çiftlerin yüzde 90’ının ilişkilerini devam ettirdiğini söylemiştir.

Keşke bizi programlayabilecek bir hipnoterapi yöntemi olsa.  20 yıldır yaptığım çalışmalar sonunda gördüm ki büyük bir stres, çözülmemiş her şeyi geri getirir. Satürn’ün döngüleri gibi…

Yüzde 10’u ise bir sonraki döngüye kadar idare mi ediyor?

Evet, bir sonraki döngüye kadar. Bu şunu gösteriyor… Anlayınca içinizde bir şey sakinleşiyor. Ya da hayatla inatlaşıyorsunuz ve aynı şeyi tekrar yaşıyorsunuz. Bazen de daha beterini yaşıyorsunuz. Kabul etmek gerekiyor. O zaman başka bir şeye açılıyorsunuz. Hayat böyle, size her zaman yeni bir şey getiriyor. Bazı atölyelerde istediğin kişi olabilirsin denir. Keşke öyle olsa. Keşke bizi programlayabilecek bir hipnoterapi yöntemi olsa. 20 yıldır yaptığım çalışmalar sonunda gördüm ki büyük bir stres, çözülmemiş her şeyi geri getirir. Satürn’ün döngüleri gibi…

Yani kalbimizle değil beynimizle âşık olduğumuzu söyleyebilir miyiz?

Hayır… Bunun için farkındalığınız olması gerekir. Beynimiz tarafından kontrol ediliyoruz. Her zaman beyin tarafından eğitiliyoruz. Biyoloji, yaşam demektir. Biyolojide konu yaşamdır. Dr. Ryke Geerd Hamer ve Dr. Claude Sabbah eşcinselliğin biyolojik bir çözüm olmadığını söyler. Çünkü bir nesil boyunca herkes eşcinsel olsa hayat devam etmeyecektir. Artık eşcinsellerin dahi çocuk sahibi olmanın yollarını bulduklarını görüyoruz. Diğer yandan 8 milyar insan varken eşcinsellik bir denge de yaratır. Çok daha fazla insan olmasının önüne geçer. Depresyon için de aynı şey geçerlidir. Herkes lider olamaz. Bazıları lider olamadıkları için depresif hissedeceklerdir. Hayatı ne devam ettiriyor, öncelikle bunu onurlandırmamız gerekir. Bizim Recall Healing’de söylediklerimizi Tibet tıbbında 700 yıl önce biliyorlardı. Bu bilgi bir anlamda karmayı da açıklıyor. İlginç olan şu… Diyelim ki karma var. Karmayı ne değiştirir? Ya da başınıza gelenleri ne değiştirir? Bilinçli farkındalık… Bilinçli farkındalığı hayatınıza getirdiğinizde sevgiyi de getirmiş olursunuz. Sevgi, bir zekâ seviyesidir, bir farkındalık seviyesidir. Diğer türlü sadece bir çekimdir.

Bu konuştuklarımız organiktir, entelektüel değil. Beyin teoriyi bilmez. Kitapları bilmez. Beyin çözümü bulmak için anı kullanır. Çözümü anda bulur. Ve bu da bir sonraki nesil için bir patern yaratır. Çok iyi psikologlar, doktorlar tanıyorum. Hastalarının sorununu çözmek için üniversitede öğrendiklerini kullanıyorlar. Ama beyin bunu kullanmaz. Beyin çözüm için günlük hayatı kullanır. Bu yüzden sürekli gerçeklikle bağlantı kurmanız gerekiyor. Bunu yaparsanız sürekli değişir ve sürekli şaşırırsınız.

Sizin atölyelerinize katılamayacak olanlar için biraz ipucu verelim mi? Onlara aile ağaçlarında hangi konularda meraklı olabileceklerini söyleyelim.

Öncelikle hepimiz anne-babamızın çocukları olduğumuzu anlamalıyız. Onlarla iletişimimiz olmasa bile biyolojik seviyede ebeveynlerimizin ve aile ağacımızın bir uzantısıyız. Eğer kendi tarihçeni unutursan onu tekrar etmeye mahkumsun. Bunu böyle bir dergiye söylemekten hiç hoşlanmıyorum ama neyi çözümlemediğini unutursan bunu tekrar etmeye mahkumsun. Hristiyanlıkta anneni babanı onurlandır denir. Biz hayatımızın içinde onların yaşadıklarını tekrar ederek onları onurlandırırız aslında. Yani “Anneciğim babacığım bana verdiğiniz her şey için teşekkür ederim, ben de şimdi elimden gelenin en iyisini yapacağım” diyebilirsiniz. Ama yine de tarihçenizden kaçamazsınız. Bu nedenle her zaman şunu öneririm; öncelikle kim olduğunuzu bilin ve bunun için de kim olmadığınızı bilin. Siz şu an bilinçli olarak farkında olduğunuz kişi olduğunuzu sanıyorsunuz ama bir de aile ağacından taşıdığınız total var.

Fransız davranış terapisti Henry Laborit der ki, yüzde 99 aile anılarımızdan oluşuyoruz. O zaman biz kimiz? Bilincimiz bu anıları bir sistem dahilinde deneyimliyor. Bunu dönüştürmek için öncelikle büyük bir bilinçli farkındalığa ihtiyacınız var. Bunun ilk yolu da tarihçenize çalışmaktır. Nereden geldiğinizi bilmektir. İnsanları en kolay kontrol etmenin yolu onların tarihini ellerinden almaktır.  Bu hücresel bir hafızadır. Ondan kaçamayız. Bir anne ve babadan doğarız ve tüm hayatımız boyunca yaratıcılarımızı gözlemleriz. Bir kadının bir erkekle ve bir erkeğin bir kadınla nasıl etkileşime girdiğini gözlemleriz. Bizim ilk modelimiz onlar olur. 3-7 yaş arasında cinsel uyanış başladığında daha fazla kaydetmeye başlarız olanları. Bunlar bilinçaltımıza kaydolur. Jung der ki “Bilinçaltı asla tatile çıkmaz, her zaman kaydeder.” Ve sonraki yıllarda bize bu kayıtları anımsatacak kişilere âşık oluruz. Geçmişimiz ortaya çıkar ama biz bunun farkında değilizdir.

Ya kişinin annesi ya da babası ile ilişki kopmuşsa ya da hayatta değillerse?

Genellikle aileyi terk eden erkek olur. Kadın hamile olunca artık anne ve ileride anneanne olacağını bilir. Çoğu kadın pes etmez ama bazı erkekler baba olduklarını unutabilir. Erkek gidince bu kadınların birçoğu da bir başka erkekle birlikte olsalar dahi evlenmezler. Eğer bu kadının bir oğlu varsa o evin erkeği olur. Buradaki tek problem bilinçaltında artık kadınlarla seks yapma hakkı yoktur çünkü evin erkeği olsa da annesi ile cinsel hayat yaşama hakkı yoktur. Kadınlardan hoşlanır ama sembolik olarak hadım edilmiştir. Çok çekici değildir ya da ereksiyon problemi, erken boşalma ya da boşalamama sorunları yaşar. Eğer bu bir kız çocuk ise annesi ile büyür ve ileride babası gibi onu çocukları ile terk edecek bir erkekle evlenir. Bazen de farklı şekilde gelişir. Soy Sendromu üzerine çalışan Anne Schutzenberger, en güçlü anının dört nesilde ortaya çıktığını ve sonrasındaki nesillerin bunu daha farklı deneyimlediğini anlatır. Bu olası bir açıklama olabilir. Proje-Amaç döneminden konuşmak çok önemlidir. 18 aylık bu süreçte ebeveynlerinin beyni güçlü bir şekilde bebeğin bilinçaltına iner. Belki hepsi değil, bazıları zaten çözülmüştür ama bazıları çok güçlüdür. Bir yılda 365 gün vardır. Beyin her şeyi kaydeder. İlk bir yıl bebeği hayatta tutan her şeyi ikinci yıl tekrar eder. Beyin hayatta kalmaya çok bağlıdır ve tekrar eder. Bunu anlamak zordur çünkü bazen yaptığımız şey farklı görünür ama arkasındaki patern aslında aynıdır. Bu, çok çok önemlidir. İnsanlar hayatlarının erkeğini/kadınını bulduklarını ve sorunlardan özgürleştiklerini düşünürler ama bazıları kısa sürede boşanır. Sonrasında aileyi sorguladıklarında görürler ki babaları da evlendikten sonra kaçmak istemiştir. Gitmemiştir ama çocuğun bilinçaltında babanın terk etme arzusu kayıtlıdır.

Yani çocuğun bilinçaltı babanın gitmek istediğini bilir öyle mi?

Evet öyle. Nabız gibi atar adeta. Çünkü baba terk etmek istediyse bu çok güçlü bir duygudur ve bu duygu bebeğin bilinçaltına yüklenir. Bir erkeğin bir kadını hamile iken terk etmesinin de birçok nedeni vardır. Birincisi erkeğin haberi yoktur. Kadın “hamileyim” diye haber verince öğrenir. Bazı erkekler de çocuk istemezler. Ama bir kadına onu sevdiğinizi söylediğinizde bu da adil değildir. Eğer bebek sahibi olmak istemiyorsanız onunla olmamalısınız. En azından onu onurlandırmak için. Bazı erkekler ise aileyi geçindirmeye çok uygundurlar ama yeterli olmadıklarını düşünürler. Bu onları korkutur ve kendilerine güvenmedikleri için terk ederler. İlişkilerde bunları konuşmak eğlencelidir. Bir erkek bir dergide bunları okuduğunda bu ona bir şey söyler. Belki kendisi de gitmek istemiştir, hemen ailesini sorgulayabilir. Kendi babası nasıldı, dedesi nasıldı, aile ağacındaki erkekler nasıldı? Birçok erkek kalır, gitmez ama onlar da eşleri ile iletişim kurmazlar. Evde iki yalnız vardır.

Siz diyorsunuz ki aile tarihinizi öğrenin. Ancak bazı aileler bunu konuşmayı asla kabul etmiyor.  Hiçbir baba, “Ben sizi terk edecektim ama edemedim” demez kolay kolay… Hele ki bizim toplumumuzda…

Anlıyorum, bu zor. Türkiye’de erkek arketipi çok güçlü. Bir erkeğin zayıflığı olduğunu kabul etmesi çok zor. Gerçekleri ortaya çıkarmak bir mücadele alanı kabul ediyorum.

“AİLENİZLE İLGİLİ BİR ŞEY ÖĞRENDİĞİNİZDE İLLÜZYONUNUZU KAYBEDERSİNİZ”

O zaman ne öğrensek kâr deyip sormaya başlayacağız.

Evet, evet! Ama burada da başka bir sorun ortaya çıkar. Ailenizle ilgili yeni bir şey öğrendiğinizde önce illüzyonunuzu kaybedersiniz. Size en başta söylediğim gibi, biyoloji deyince negatif bir yere varıyoruz çünkü biyoloji tekrar ediyor. Bu da insana pek umut vermiyor. Dünyanın döngüsüne baktığınızda bu da bir tekrar. Astrolojide de böyle. Ama ne kadar farkında olursanız, dikkatinizi ne kadar verirseniz, döngüleri ne kadar anlarsanız bu döngü bir spirale dönebilir.

Gilbert Renaud - Yaprak Çetinkaya
Gilbert Renaud – Yaprak Çetinkaya

Gerçek bir anlayış olduğunda gerçek sevgi başlar. Bilgelik gelir. Her şeyin bir sebeple olduğunu idrak etmeye başlarsınız.  Artık olanla savaşmazsınız. Onu anlarsınız.

Yani bilincimiz genişlemeye başlar değil mi?

Daha yüksek bir farkındalık alanını deneyimleme şansınız olur. Bu nasıl olur? Gerçek bir anlayış olduğunda gerçek sevgi başlar. Bilgelik gelir. Her şeyin bir sebeple olduğunu idrak etmeye başlarsınız. Artık olanla savaşmazsınız. Onu anlarsınız. Biliyorsunuz ki kendinizden kaçamazsınız, kaçarsanız tekrar mutlaka karşılaşırsınız. Sevgi dolu bir farkındalık davranışlarınızı yeniden şekillendirir. Daha sabırlı olursunuz. Sevginin 25 milyon seviyesi vardır. Birinci seviye sabırdır. Bunu söylemek benim için çok önemli çünkü bir kadın eğer evlenmeden önce erkeğini test etmek istiyorsa onun beklenmedik bir olayda, bir şey bozulduğunda nasıl davrandığına baksın. Sert mi, sabırsız mı? Çok iyi bir testtir bu. Çünkü sevgideyseniz sabırlısınızdır, kabuldesinizdir.

Ya kadınlar?

Tabii ama ben şu an kadınlara yönelik konuşuyorum. Tabii ki aynı… Kadınlardan bahsedersek başka bir konu ortaya çıkar. Kadınlar güzeldir ve görüntüde feminendir ama acaba beyinleri nasıldır? Eril mi? Ya da cinsel açıdan hüsrana uğramış kadınlar vardır. Çocukken kadınlıkları incitilmiştir. Çok güzel görünürler ama bir erkeğe içsel olarak güvenemezler ve eril kalırlar. Görüntüleri dişildir ama bir ilişkide eril taraf aniden ortaya çıkıverir. O nedenle bu işler öyle kolay anlaşılabilir değildir. Az önce söylediğim hem kadın hem erkek için geçerlidir. İlişkilerde de beyninizin eril mi dişil mi olduğunu anlamak önemlidir. 

Çok merak ettiğim bir konu var. Mesela ünlü birisi bir ilişkiye başlar. İnsanlar inanamaz bu güzel/yakışıklı insan bu kadında/adamda ne buldu diye sorarlar. Özellikle kadınlara çok yüklenilir… Cevap nedir, ünlü ve güzel kişi bizim sıradan bulduğumuzda ne bulur?

Evet bu önemli bir konu. Bu bazen görüntüsü, bazen adıdır. Ona kendisinin bilmediği bir şeyi anımsatır, çocukluktan bir anı bile olabilir. Aile ağacından çok güçlü biri de olabilir. Bazen o ünlü erkeğin hayatının bu eşleşme için en uygun olan döngüsüne denk gelir. Peki eşleştiği kadın o sırada kimdir? Bu kadın belki de onun kendisi gibi olmasına izin veriyordur, onun tarafından yönetilmediğini hissediyordur. Güvende hissediyordur. Belki de ona anne gibidir. Onun hayatında bir şeyi, bir boşluğu dolduruyordur, bu bir seviyede bir eşleşmedir. Ya da o kadın kendisi için hiçbir şeydir ama erkek onun için her şeydir. Erkek ona bir şey verebileceğini hisseder. Bu da iyi bir eşleşmedir. Birbirlerini tamamlarlar. Bu maneviyatta ustanın cahile çekilmesini gibidir. Çünkü ustanın ona verebileceği bir şey vardır. 

O zaman tekrar soracağım, biyolojide aşk nedir?

Biyolojik açıdan aşk arzu duymaktır ve beyin tarafından üreme olasılığını artırmak için başlatılır. Feromon gibi tüm salgıları kullanır. 3-7 yaş arasında ne olduysa onu da kullanır. Onlar asla kaybolmaz. Şu lafı seviyorum; insanlar bazen bir süre bilinçli hale gelir ama şovu bilinçaltı yönetir. Ho’oponopono der ki bilinçaltının anıları bizi düzenli olarak tekrar ziyaret eder. Başka şansımız yoktur, 7/24 çalışır.

“GERÇEKTEN MUTLU OLMAK İSTİYORSANIZ KENDİNİZİ AŞKA ADAYIN”

Hastalıklardan hiç bahsetmedik… Aşk insanı hasta eder mi?

Bu soru beni hasta etti! Aşkı birine karşı hissettiğimiz ve karşılığında bir şey beklemediğimiz bir duygu olarak tanımlarsak bu bizi hasta etmez. Bizi hasta ettiğinde ise aşk değildir artık. Gerçek aşk sizi özgür bırakır. Sevdiğiniz biri ile evlendiğinizde onu yargılamazsınız, seviyorsunuzdur. “Beni seversen seni severim” ise hapishane gibidir. Gerçekten mutlu olmak istiyorsanız kendinizi aşka adayın, kabul edin, kabul edin. Ama dengeyi kurmak önemlidir. Eril tarafta sahip olmak, dişil tarafta sahiplenilmek isteriz. Bu da biyolojiktir ve güçlüdür, dengeyi kurabilmek önemlidir.

Bu içerik Mayıs 2022 tarihli Aşk Özel Sayısında yer almaktadır. Dergiyi şimdi okumak için tıklayın.
Bu içerik Mayıs 2022 tarihli Aşk Özel Sayısında yer almaktadır. Dergiyi şimdi okumak için tıklayın.

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

yaprak-cetinkaya
Gazetecilik eğitimini Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde aldı. 27 yıldır farklı görevlerde daima mesleğine aşık bir hal ile çalışıyor. Gazeteciliği en çok wellbeing, kişisel gelişim, psikoloji, ezoterizm, mitoloji gibi daha az konuşulan konular üzerinden yapmayı seviyor. Mümkün Dergi, Yuka Dükkân ve Yuka Ajans’ın kurucu ortaklarından…