Emeğin değeri paylaşınca artıyor. Bu yazıma başlamadan önce niyetim; aylarca emek verdiğim psikoloji yüksek lisans bitirme projemi paylaşmaktı. Yazmaya başlayınca daha derinden başka bir şeyi fark ettim. Emek verdiğimiz, adanmışlıkla yaptığımız her şey aslında kendimize iyi geliyor, iyi hissettiriyor. Geriye dönüp baktığımda bilgisayar başında geçen, oturduğum, sandalyede iz bıraktığım günler ve geceler var.
- Bölüm
Bert Hellinger
Yaşamda emek verdiğimiz ilişkiler vardır. Ailemize, çocuklarımıza, arkadaşlarımıza emek veririz. İşimize de emek veririz. Bedenimize de özen gösterir emek veririz. Bir de sevdiğimiz şeyleri yapmaya verdiğimiz emek vardır. Kendimize verdiğimiz emek ise belki de tüm emeklerin içinde en kıymetlisidir.
Bu yazıma başlamadan önce niyetim; aylarca emek verdiğim psikoloji yüksek lisans bitirme projemi paylaşmaktı. Böylece; bu akademik çalışma sadece üniversitede kalmayacak, ilgi duyan, merakı olan herkese ya da ulaşması gerekene ulaşacaktı. Farkındalık yaratacaktı. Belki de ön yargıları yıkacaktı.
Yazıyı yazmaya başlayınca ise daha derinden başka bir şeyi fark ettim. Emek verdiğimiz, adanmışlıkla yaptığımız her şey aslında kendimize iyi geliyor, iyi hissettiriyor. Geriye dönüp baktığımda bilgisayar başında geçen, oturduğum sandalyede iz bıraktığım günler ve geceler var. Hiç bitmeyecek sanırken ailemden, arkadaşlarımdan aldığım moral desteği var. Hatta tanımadığım kişilerin dahi ben yardım isteyince katkısı oldu. Her şeyi kendi başına yapmaya alışan ve bir zamanlar tek doğrunun bu olduğunu düşünen ben; yardım, destek talep edebilmenin ve alabilmenin güzel duygusunu da yaşadım.
Kısacası sadece proje konumu değil, projemi hazırlama, yazma, danışman hocamla paylaşma süreçlerimde de çok şey öğrendim. Emek verdiğimiz ne ise kesinlikle bize öğretiyor ve büyütüyor.
Gelelim sevdiğimiz şeylere emek vermeye… Okumak, öğrenmek, insana, yaşama dair keşifler yapmak sevdiğim şeyler… Severek emek verdiğim bitirme projemin konusu ise Bert Hellinger ve Aile Konstelasyonu…
Onlarca sayfadan kısa, sade bir özet yapmaya çalıştım. Yazımın bu ilk bölümünde sadece Bert Hellinger’in ilham veren yaşam hikayesini paylaşıyorum. Aile konstelasyonuna ilişkin psikoloji yüksek lisans projemden kısa özetleri, takip eden yazılarımda bulabilirsiniz.
Öncelikle Family Constellation’un babası Bert Hellinger’i tanıyalım.
1925 yılında Almanya’da doğan Hellinger, henüz beş yaşındayken rahip olmaya karar vermiş. 1936 yılında on bir yaşındayken Katolik yatılı okula başlamış. Kendisi yatılı okul için “Kendimi evimde hissediyordum” demiş. 1941 yılında okul kapandığı için on beş yaşında, savaş yıllarında ailesinin yanına geri dönmüş. Nazi gençlik örgütü, kendi gruplarına katılmadığı için genç yaşta Hellinger’i halk düşmanı ilan etmiş. Hellinger on yedi yaşında orduya yazılmış. Müttefik kuvvetler tarafından esir alınıp Belçika’da bir yıl boyunca, çok ağır şartlarda savaş kampında yaşamış. 1945 yılında kaçarak Almanya’ya dönmüş, on dokuz yaşında tarikata girmiş. İlk sene sadece meditasyon
yapmış, toplu dualara katılmış, manevi okumalar yapmış, konferansları dinlemiş, Batı mistisizmi ile ilgilenmiş. Yirmi yaşında rahip olma yolunda ilerlemeye başlamış. Felsefe, pedagoji ve teoloji eğitimi alarak, sonrasında papaz olmuş. Ardından misyoner olarak Afrika’ya gitmiş. Katolik misyoner olarak on altı yıl Güney Afrika’da görev yapmış. Bu dönemde şaman inançlarına bağlı ritüeller uygulayarak yaşamakta olan Zuluları gözlemlemiş.
Hellinger, ateş etrafında bir araya gelen Zulu kabilesi mensuplarının çözüm aradıkları sorunlarına dair uyguladıkları ritüel ve törenleri gözlemlemiş ve atalarının ruhları ile bağlantı hissetmelerine şahitlik etmiş.
Hellinger’in Güney Afrika’da geçirdiği uzun dönem onun farklı kültürlere ve yaşam biçimlerine zihnen açık hale gelmesine katkı sağlamış. Bert Hellinger, Anglikan eğitimciler tarafından yapılan grup dinamiğine ilk kez Güney Afrika’da katılmış. Pek çok kez katıldığı ve öğrendiği bu çalışmanın neticesinde; ideallerin değil insanın önemli olduğunu kavradığını söylemiş. Yirmi beş yıllık dini pratiğin ardından kendi içsel gelişimi için dinin artık etkili olmadığına kanaat getirerek dini görevlerini tamamen bırakıp psikanaliz eğitimi almış. Bu esnada Freud’un tüm kitaplarını okumuş. Psikanaliz eğitimiyle birlikte tarikatı terk etmiş.
Hellinger 1969 yılında, kırk dört yaşında Almanya’ya geri dönerek, uzun süre yürüttüğü terapötik çalışmalarında, Zulu kabilesinde gözlemlediklerinin ve deneyimlediklerinin tecrübelerini kullanmış.
Viyana’ya giderek 1970 yılında 45 yaşındayken psikanaliz eğitimi alıp psikanalist olmuş.
Bu yaştan sonra olmaz diyenlere ilham olacak bir yaşam hikayesi değil mi?
Hellinger daha sonra Amerika’ya giderek, Los Angeles’ta Janov ile “Ağlama Terapisi” olarak da bilinen “Primal Terapiyi 9 ay boyunca çalışmış.
Hellinger, yaşamının bu döneminde çok çeşitli terapi yöntemleriyle tanışıp çalışmış. Eric Berne’nin “Transaksiyonel Analizi, Hellinger’i fazlasıyla etkilemiş. Özellikle grup çalışmalarında bu model ile çalışan Hellinger zamanla, bu modelde tıkanmalar olduğunu fark etmiş, her zaman işe yaramadığını gözlemlemeye başlamış. Terapötik çalışmalarında, bazı sorunların çok geçmişe uzandığını fark etmiş. Tüm bu deneyimleri onu yeni bir bakış açısı belirlemeye götürmüş: Sistemik Çok Nesilli Yaklaşım (Systemic Multigenerational Aspect)
Bu yaklaşımla grup çalışmalarını geliştirirken dengenin nesiller arasında önemine vurgu yapan düşünür Ivan Boszormenyi Nagy’den epey etkilenmiş. Milton Erikson’dan öğrendiği “hipnoterapi (hypnotherapy)” metodundan, hikâye anlatma yöntemini ve genellikle sözel mesajlara uymayan minimal sözsüz ipuçlarının ayrıntılı gözlemini seçip almış. Aile konstelasyonu modeline kattığı diğer önemli terapi yöntemleri arasında, Jacob L. Moreno’nun psikodraması, NLP (Neuro Linguistic Programming) ve Virginia Satir’in aile heykeli bulunuyor.
Hellinger, 1970 ve 80’lerde Batı dünyasının neredeyse tüm psikoloji kaynaklarıyla eğitim alarak çalışmalarını sürdürmüş; Freudyen psikanalitik yorumlama, Janov’un primal çalışması, Carl Rogers’ın grup çalışması, Eric Berne’in transaksiyonel analizi, Virgina Satir’ın aile heykeli çalışma tekniği, Grinder, Bandler ve Dilts sonrası nöro-lingusitik programlama vb. Son olarak Moreno’nun aile dinamiklerini sanki bir sahne performansı gibi ortaya koyan psikodramadan ilham alarak, kendi aile konstelasyonu modelini geliştirmiş.
Tüm bu terapi öğrenme süreci için, “Bütün bu terapileri kendim için yaptım. Onları başkalarına aktarmak için değil. Bu terapiler benim için yeni bir çıraklık dönemi gibiydi ve kendimi tanımam bayağı uzun sürdü. 50 yaşıma kadar kendimi yeterli hissetmedim. Arayışımı sürdürdüm. Ancak sonradan emin oldum.’’ demiş.
İnsanın kendini bilmesi ne kadar zaman alıyor ve ne çok emek istiyor değil mi?
1985 yılına gelindiğinde, o zamanlar 60 yaşında olan Hellinger, 15 yıllık bir eğitim ve öğretim döngüsünü tamamlamıştı. Güney Almanya’da küçük bir özel muayenehanesi vardı. Tanınmış Alman psikiyatrist Gunthard Weber ile karşılaşması olmasaydı, muhtemelen eklektik varoluşçu terapinin tek uygulayıcısı olarak kalacaktı. Weber, Heidelberg Üniversitesi Hastanesi’nde yeme bozukluğu kliniğinin yöneticisiydi. 1988’de Weber, Hellinger’in işyerinde bir eğitim gösterisini gözlemledi. “Benim için harikaydı” diye hatırlıyor. “Yeni bir şey olduğunu biliyordum” diyor. Weber, kliniğinden anoreksi ve bulimia teşhisi konan hastalar için bir dizi seans ayarlamış. Hellinger, resmi araştırmaların boylamsal sonuçları doğrulamasına izin vermeyi reddetmesine rağmen, sonuçları dikkate değer bulmuş. Psikiyatri hastanelerinde deneyimli bir doktor olarak Weber, özellikle şizofreni, yeme bozuklukları ve inatçı intihar dürtüleri gibi en göz korkutucu semptomları olan hastaların tepkilerinden etkilendiğini belirtiyor. (G. Weber, kişisel iletişim, 12 Şubat 2004 alıntı).
Bert Hellinger 110’un üzerinde kitap yazmış. Kitapları Çince’den Portekizce’ye ve Sırpça’ya kadar otuz sekiz dile çevrilmiş. Aile konstelasyonlarında faillerle kurbanların birbirlerine bağlı olmaları gibi… Pek çok kişiyi şaşırtan, aykırı görüşleri ön plana çıkarmış. Hellinger; İsrail, Çin, Japonya, Sırbistan, Kore, Avustralya, Güney Amerika ülkeleri de dahil dünyayı gezmiş. Savaş ve işkence, direniş ve sürgün ile ilgilenmediği ülke, neredeyse yok. Gerillalarla, Kızılderililerle, katillerle, faşistlerle, direnişçilerle çalışmak onu kökten değiştirmiş. Bert Hellinger bu değişimle birlikte aile sistemlerindeki vicdan, suç, aidiyet, sadakat, bağlılık ve çözüm gibi kavramlara yeni bir bilinç kazandırmış.
Hellinger 94 yaşında 2019 yılında vefat etti.
Bert Hellinger’in emeğine minnettarım. Bu emeği paylaşmasını, öğrenciler yetiştirmesini çok kıymetli buluyorum. Sizlerin de bu emeği paylaşmanızı diliyorum.
Şimdiden teşekkürler, sevgilerimle…
Devam edecek…
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.