Gülseren Budayıcıoğlu ile 14 Mart 2025 Tıp Bayramı Günü’nde bir Bakırköylü olarak bir araya gelme fırsatı buldum.
TUKD[1] Bakırköy Şubesi önderliğinde, Bakırköy Kültür İşleri Müdürlüğü’nün ve Bakırköy Belediyesi’nin iş birliğinde İspirtohane’de gerçekleşen bu güzel kültür etkinliği için moderatörlük teklifi aldığımda açıkçası çok heyecanlandım. Kurumsal hayatta ve kendi yaptığım işlerle ilgili olarak sayısız defa sahne tecrübem olmasına rağmen, ismi bu kadar büyük biriyle ilk defa yan yana gelecektim. Üstelik beni heyecanlandıran tek şey karşımdaki kişinin ününün büyüklüğü değil aynı zamanda benim için bir rol model olmasıydı. O gün için söyleşi konumuz, “Ruhun Derinliklerine Yolculuk: İnsan ve Hikayeler Üzerine” idi.
Dile kolay tam elli yıllık psikiyatri doktorluğunun yanında yirmi yıllık da yazarlık kariyeri olan birinden bahsediyoruz. Kitapları çok satanlar listelerinin başında yer alan bir yazar Gülseren Hanım. Kitaplarından uyarlanan dizileri ise en çok reyting alanlar listesinde zirvede. Ve ben…kendine ikinci bir kariyer inşa etmek için bir süredir uğraşan, yazar olmak için çok emek veren, toplum için çalışmaya sevdalı ama kimselerin tanımadığı bilmediği bir Nihan.

BİR ROL MODELLE KARŞILAŞMANIN HEYECANI
Bir duayen ve bir çaylak! İlk başlarda, dışarıdan bakıldığında durum böyle mi görünür diye düşünmedim desem yalan olur. Ama sonra en büyük içsel gücüm; kendime inancım ve güvenim geri geldi. Zira ben aldığı işi hakkıyla yapmak için çok çalışan, yetenekli, ağzı laf yapan, kelimelerle ustalıkla oynayabilen yaratıcı bir yazarım. Üstelik öğrenmeye dair merakım sonsuz. “Neden korkuyorum ki?” dedim kendi kendime. Ve TUKD Bakırköy başkanı sevgili Arzu Gezent sayesinde Gülseren Hanım’ı telefonla da arayıp sesini duyunca tüm korkularım, endişelerim son buldu. Gülseren Hanım öyle şefkatli bir tonla konuşup beni rahatlattı ki o dakika harika bir söyleşiye imza atacağımızı anladım. Zira biz birbirini anlamaya niyetli iki ruhtuk. Ve öyle de oldu.
Etkinlik gününe kadar kendisi hakkında bolca okudum, araştırdım, Youtube videoları seyrettim ve daha önce onun sıkı okuru olmuş kişilerle sohbetler yaptım. Çünkü itiraf ediyorum ki ben onun hiçbir kitabını baştan sona okumamıştım. Ta ki bu teklif gelene kadar. Meğer benim sağ kolum, evimin her şeyi, işlerimi düzenleyenim canım asistanım Dilek, sıkı bir Gülseren Hanım fanıymış. Tüm kitapları onda vardı. Roller nasıl da güzel değişiyordu. Hep ben Dilek’e okuması için kitap verirken şimdi o kitaplarıyla gelmişti bana. Çalışmalara doyamadım. Çünkü çokça da eleştirilen, magazine bile malzeme olmuş bu değerli insanı anlamak ve hakkındaki hem olumlu hem olumsuz her şeyi kendi merceğimden de geçirmek istedim. Ancak böyle tarafsız olabilir ve en güzel objektif söyleşiyi yapabilirdik. Gerçi ben onu araştırdıkça hayranlığım o kadar arttı ki belki de söyleşi sırasında hedeflediğim kadar da objektif olamadım, bilemiyorum. İzleyiciye sormak lazım diyeceğim ama o da ayrı bir konu zira Gülseren Hanım’ın kendine hayran çok büyük bir kitlesi var.

SALON HINCA HINÇ, KALPLER DOLUP TAŞARKEN
Belediye’nin bize ayırdığı salon nispeten küçük bir salon olmasına rağmen salon hınca hınç doldu ve en az salon kapasitesi kadar insan da dışarıda kaldı. Ben hayatımda ilk defa böyle bir şey gördüm. Saatler öncesinden gelip yer tutanlar, ellerinde kitaplarıyla, anneannesine, büyük dedesine ait eşya ve hikayeleriyle gelenler, onu ailelerinden biri gibi görenler…O kadar sıcak bir ortam vardı ki buradan anlatmam mümkün değil. Ama belki okuyanlara Gülseren Hanım’ın ilk sahneye çıkış anını biraz hissettirebilirim.
İki yüz kişilik salon, aralara sandalyeler sıkıştırılarak kapılarının önünde yığılmış insan kalabalığıyla hınca hınç dolmuş, sohbetimizi bekliyordu. Gülseren Hanım’ın adı anons edilip sahneye çıktığında alkış sesleri her tarafı doldurdu. Bu bilindik ana aşina olan Diva da tüm sevgisini salondaki insanlara vermek istercesine iki koluyla kendine sarılıp kucak dolusu sevgisiyle herkesi kucakladığını hissettirdi. Çok güzel bir karşılaşma anıydı. Şahitlik etmekten bile gurur duydum. Sözlerine, “Biliyorum siz beni çok seviyorsunuz, ben de sizi çok seviyorum” diye başlayan Gülseren Hanım’ı görünce,” Böyle bir durumun öz güveni paha biçilemez bir mutluluk olmalı” dedim içimden. Ve nihayet söyleşimiz başladığında görevini hakkıyla yapmak isteyen insanların sorumluluk duygusuyla herkesin aklındaki soruları sorabilmeyi ama bunu yaparken de onun gerçeklerini daha fazla duyulur görülür yapmayı hedefledim. İstedim ki hak ettiği saygıyı gösterebileyim.
Sohbetimiz, uzmanlığı olan, ülkesine belki de en çok katkı sunduğu psikiyatri alanı ve bu alanda karşılaştığı insan sayısıyla başladı. Zira konumuz insan ve hikayeleri üstüneydi. Her insan kendi hikayesinin kahramanı olduğuna göre Gülseren Hanım da sayısız kahramanla karşılaşmış olmalıydı. Nerdeyse elli yılda, yüz bin danışan görmüş bir doktordan bahsediyorum. Bu sayı bazı insanların hayatı boyunca tanıyamayacağı insan sayısı…Dikkatinizi çekerim. Ve bu değerli insan tüm bu danışanları, ama kısa ama uzun süre yargısızca dinlemiş. Bu haliyle bile ne kadar saygı duyulası ne kadar kutsal bir mesleği olduğunu düşündüm içimden. Çünkü insanın en büyük hasreti bir başkası tarafından etkili bir şekilde din-len-mek. Kimsenin kimseyi dinlemediği günümüzde Gülseren Hanım, danışanlarına sonsuz bir şefkat ve sevgi alanı tutmuş, şifalanmaları için elinden geleni yapmış hizmetli bir ruh. Ve bu hizmet duygusu o kadar yüksek ki bununla da yetinmemiş. Akranlarının emekliye ayrılmayı planladıkları zamanlarda kalkmış topluma ulaşabilmenin bambaşka bir yolunu düşlemiş. Ruhsal rahatsızlıklar konusunda bu kadar büyük bir deneyim ve veri setine sahip olunca insan, çözüm odaklı olmak ister. O da araştırmış, çalışmış ve kader motifi dediği -biz spiritüellerin tekrarlayan döngüler ve karma ile açıkladığımız- kavramı literatüre armağan etmiş. Onun etrafında onlarca hikâye yazmış. Topluma iyiyi, kötüyü, nedenlerini göstermiş.

NİYETİN GÜCÜ VE TOPLUMSAL DÖNÜŞÜME AÇTIĞI KAPI
Yüzbinlere ulaşan ruhu, daha da genişleyip milyonlara şifa olmak istemiş. Kendini tanımak konusunda zorlanan modern insanın kendisine kitaplarla dizilerle ayna tutmasını sağlayan yolu Yaradan da ona -bence emeğinin karşılığı olarak- çok doğal bir şekilde kolaylıkla açmış. Benim yazılarımı takip edenler bilirler ki ben hep “bu evrendeki en güçlü enerjinin netleşmiş salih bir niyet” olduğunu söylerim. Buna inancım da tamdır. İşte bu yüzden Gülseren Hanım’ı o kadar çok hissettim ve saygı duydum ki kendime rol model olarak almamam imkânsızdı. Tam bir öncü, toplum lideri…Kendi yarattığı kitlesiyle, toplum bilincinin dönüşmesine öyle büyük bir hizmeti var ki, umuyorum ki fark ediliyordur.
Çoğu zaman bolca eleştiri de aldığını fark ettiğim bu kişi tüm sohbetimiz boyunca seyirciden de gelen soruları sormamı istedi. Seyircimiz kağıtlara, peçetelere yazıp elime tutuşturdukları sorularıyla sevgili yazarlarına ulaştılar. Ben de daha önceden çalıştığım akışa da sadık kalarak olabildiğince toplumsal sorunları paylaştım kendisiyle. Neden danışanların hikayelerini görünür bilinir yapmak istediğinden, bunun faydasından, dizilerdeki şiddetten, kişisel hırs ve arzuların ne kadar bu işin içinde olduğundan, günümüz sorunu linç kültüründen ve toplumdaki atalete kadar çok şey konuştuk. Her soruda oldukça samimi yanıtlar veren Gülseren Hanım’ı okuyucuları söyleşiden sonraki imza bölümü için de yalnız bırakmadılar. Kuyrukta dakikalarca beklediler. O da yoğun programına rağmen son okuyucuya kadar herkesle sohbet edip, fotoğraf çekildi. Bir genç kız enerjisindeki bu olgun ve bilge kadın yazarı seyretmek, onun adına mutluluk duymak, benzer kareleri kendim için düşlemek paha biçilemez bir deneyimdi. Çok şanslı olduğumu hissettiğim günlerden birini daha bana hediye eden ilahi sisteme, aracı olan dernek şube başkanı Arzu Gezent’e, kültür müdürü Mithat Yolcu’ya ve çok sevgili Gülseren Hanım’a teşekkürü bir borç bilirim.
Not: Sadece “Kral Kaybederse” gibi bir eseri yazarak dahi narsistik kişilik bozukluğu yaşayan erkeklere âşık olma eğilimi gösteren, öz güvensiz kadın modelinin şifasında oynadığı rolden dolayı, Türk Toplumu bu saygıdeğer doktor ve yazarına çok şey borçlu. Danışanlarının hayatını ifşa ediyor diye yargılayanlara inat, “ne olur benim hikayemi de yazın” demek için gelmiş okurları ona en güzel vefayı gösterdiler gözümün önünde ve ben de kendisini çoktan gönül haneme aldım bile.
[1] Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.