Farkındalık

Vizyonerin özgün yolculuğu

Cemrenin Sihirli Nefesi

Havaya ve suya düşen cemrelerin ardından üçüncü cemre birkaç güne toprakla buluşacak. Son cemreyi beklerden cemrelerin tınıları sizlerin de kalbinizde yansımaya başladı mı? Cemrenin sözlük tanımı, sıcaklıktır. Bizim aklımızdaki tanımıyla ise havayla, suyla, toprakla buluşmasıyla sıcaklığın yükselişini işaret edendir cemre. Ben durumu içsel olarak değerlendirdiğimde sezgilerim bana, cemrenin daha yüce bir manası olduğunu fısıldıyor. Sanki varoluşun gözlerinden akan şükran gözyaşları gibi hissediyorum. Bence, cemrenin sihirli bir nefesi var. Çocukken elimdeki mandalı sabunlu suya daldırıp üflediğimde oluşan gökkuşağı renklerindeki baloncukların havayla, suyla, toprakla teması gibi. Bu sihirli baloncuklar gibi cemre.

“Sevgi, insanları iyileştirir. Hem onu verenleri hem de onu alanları.”

Karl Menninger

Bu baloncuk metaforunu her zaman çok sevmişimdir. Ne zaman korunmak istesem kendimi hemen Yaradan’ın nefesinden akan bir sevgi balonun içinde imgelerim. Ne zaman sevdiklerimi korumak istesem onlara kendi nefesimden bir sevgi balonu üflediğimi hayal ederim. Çalışmalarıma başlamadan önce danışanlarımı, öğrencilerimi bir sevgi balonun içinde korumaya alırım. Bu sevgi balonu, çok önemlidir.

“İnsanın kendinden kendine olan yolculuğu, hep süren, devam eden bir yolculuktur.”

En azından benimki öyle. Yolun başında emin olduğum tek gerçek inancım vardı. O da Yaradan’ın beni çok sevdiğiydi. Kendimi beğenmediğim, onaylamadığım, sevmediğim, yargılandığım tüm zamanlarda sadece bu gerçeği bilmek bile beni yolda tutmaya yetti. Ben bilmek halini şöyle tanımlıyorum: Sanki evrenin bir yerlerinde dünyaya gelmeden önce, dünyaya gelirken kalbimizle birlikte getireceğimiz bir tohum ekildi içimize. Minicik bir ışık tohumu… Onun orada olduğunu biliyoruz. Ben biliyorum, hepimiz biliyoruz. İnanmayı seçenlerimizin niyetleriyle tohumlar çoğalıyor ve bizler yolculuk boyunca onları saçarak yeni gerçeklerimizi yaratıyoruz. Başka gerçekliklerin doğmasına aracılık ediyoruz. Sevginin tohumu tüm kalplerde ekili. Biz onları sulamaya karar verdiğimizde bilgeliğe ve gerçeğe dönüşüyorlar. Ve bizler de ne kadar çok sevildiğimizi böylece daha çok idrak edebiliyoruz.

Peki, içimizde var olan bu tohumları kullanarak gelecek yaşamlarımızı programlamak mümkün müdür? Elbette gaybı yalnızca yüce Yaradan bilir ancak bizlerin de geleceği programlamak konusunda yapabileceklerimiz vardır. Gelecek yaşamı programlamak ve yaşam zemini sözleşmelerini yenileme çalışmalarım hakkında daha çok bilgiye ihtiyaç duyulduğunu hissediyorum. Bu nedenle de vizyonlarımızda birer pencere açmak istiyorum.

Gelecek Planlaması: Geçmişin Işığında Yolculuk

Gelecek yaşamı programlayabilmekle kehaneti ayıran üç olgu vardır. Biz gelecek yaşam programlayıcıları birer vizyoner olmayı hedefleriz ve öyle yetişiriz. İyi bir vizyoner, Alaaddin’in sihirli lambasının ağzındaki delikten geçebilen kişidir. Ve bu delik vizyonerin düzeyine uygun biçimde açılır. Vizyoner delikten geçtiğinde 3 nitelikle karşılaşır: Boyutluluk, zaman, beklenti & önyargı. Gelin bu nitelikleri birlikte açalım.

Vizyonerin boyut yolculuğu

Birinci kavramımız boyuttur. Dünya gezegeni üzerindeki yaşamlarımız bir sahnede oynanan tiyatro oyunları gibidir. Sahnenin bir genişliği, uzunluğu, yüksekliği ve bir de oyunun süresi vardır. Bu nitelikleri topladığımızda dört boyut kavramına ulaşırız. Dört boyut kavramı pek çok insanın bulunduğu düzeyi işaret eder. Gelecek yaşam planlayıcısı vizyoner, Alaaddin’in sihirli lambasından geçerek diğer taraftaki şeyleri görmeyi seçer ve çok boyutluluk seçenekleri ile karşılaşır. Artık onun karşısında kat kat kozmik boyutlar vardır. Birden fazla boyutlarda tiyatro sahneleri vardır ve tüm sahneler farklıdır.

Üst üste eklenmiş oyun sahnelerinde birden fazla oyun oynansa da aslında tek bir oyun oynanmaktadır. Ve tek bir boyut vardır. Bu boyutta deneyimlediği hisler, duygular, kavramlar hakkında gözlem yapan vizyoner, daha sonra bulunduğu boyuta, yani dördüncü boyuta, yerleştireceği kavramlar hakkında karar vermek durumundadır. Bu nedenle gelecek yaşam programlayıcısının sezgileri, gözlem yeteneği, vizyon yeteneği gelişir. Bu sahnelere bakıp bir biçimde kendi geleceğini ve gezegenin geleceğini seçip ayırır. Alaaddin’in o küçücük deliğinden geri dönerken insan anlayışının çok ötesinde bir bilgelikle ona gösterilen seçkiler arasından belirlediği tercihlerini geldiği boyuta çapalama ve hayatını biçimlendirirken onları uygulama fırsatına sahiptir. Bunun için hem oldukça bilge olmak hem de her şeyin ötesine inanmak gerekir.

Vizyonerin zaman yolu

İkinci kavramımız zamandır. Lambanın sihirli deliğinden geçen vizyoneri şaşırtan unsurlardan biri de tiyatro sahnesinde oynanan oyunların her yönde hareket eden bir zaman saatiyle oynandığını fark etmesidir. Bu aslında çok basittir. Bizim bildiğimiz zaman boyutu doğrusaldır ve belli bir hıza, orana sahiptir. Bizler için doğrusal olan zaman yolu üzerinde giderken trenden geriye bakıp nereden geldiğimizi ve nereleri geçtiğimizi görmek mümkündür. Lakin ileriye doğru baktığımızda sadece tren yolunu görürüz. Bu doğrusal bir yoldur ve geçmişten geleceğe gider. Burada bir yerde zaman asla değişmez. Ve trenin hızı, zaman çerçevemiz, yani zamanın hızı hep aynıdır. Bizim için daima tutarlıdır. Daima eşit hareket içindedir, daima düz bir çizgide ilerler gibi görünür.

Bizler kendi boyutluluğumuzda daima hareket halinde olduğumuzdan sadece o düz tren yolunu görmemize izin verilir. Oysaki o delikten geçen gelecek programlayıcısı vizyonerleri, birden çok zamanlı bir boyutla ve olasılıklarla karşılaşır. Delikten geçen vizyoner, bir anda sadece değişik zaman çerçevelerini görmekle kalmaz, zaman artık onun için doğrusal bile değildir. Kendini birden dairesel zaman içinde bulur. O şimdi, geçmiş ve geleceğin birlikte var olduğu şimdidedir. Şimdi kavramı bazen kafa karıştırıcı olabilir. Ruhumuzun zaman çerçevesi şimdidir ve doğrusal değildir. Geçmişte vuku bulabilecek potansiyeli olan, ortadan kalkmış şeyleri görürüz bazen. Titreşimimiz yükseldikçe bu şeylerin asla olmadığını fark ederiz. Eski enerjide kalır, giderler. Hiç olmamışlardır.

Vizyonerin beklentisiz ve ön yargısız yaşam planı

Üçüncü kavrama gelecek olursak, bilge bir gelecek yaşam planlayıcısı olan vizyoner beklenti ve önyargılara girmez. “İnsan gibi düşünmeyin.” öğüdünü duymuşsunuzdur. Bir vizyonerin gördüğünü, düşündüğünü, fark ettiğini sandığı şeyi çoğunlukla onun zannı ya da ön yargısı değiştirir, filtreler. Vizyoner, o küçük delikten öte tarafa geçtiğinde otomatik olarak yüce yaratanın zihnini algılayamaz. Orada, beşerî beklentiler içindedir. Beşerî bir mantık ve akılla geçtiği o delikte gördüğü şeyleri insan aklıyla, insan deneyimiyle, beklentisiyle, varsayımıyla, mantıkla analiz etmeye gayret eder. Bu bir ön yargıdır ve ön yargılar vizyonerin gördüğü şeyin gerçekliğini algılamasını engeller.

Ortak Bilincin Yansımaları

Bu konuda size bir örnek anlatmak istiyorum. Diyelim ki sizin için tasarlanmış en ileri gelecek vizyonunuzla buluşmak üzere bir çalışmaya katıldınız ve e mucize hızıyla Alaaddin’in sihirli lambasının deliğinden geçtiğiniz. Yaşadığınız, deneyimlediğiniz vizyonlarla, farkındalıklarla sihirli bir biçimde yine o delikten geri döndünüz. Katılımcılar sizden gördüklerinizi anlatmanızı istediler. Gelecek nasıldı, neler olacak gibi sorular sormaya başladılar.

Herkes nefesini tutmuş sizin yanıtınızı bekliyor. Söylediğiniz ilk şey gelecekte yiyecek olmadığı. Tüm katılımcılar, “Gerçekten mi?” diye soruyorlar. “Ah, evet bunu biliyorum çünkü tek bir evin yanında tarla ya da sebze bahçesi yoktu. Orada yiyecek yok. Etrafta hiçbir tarlanın olmaması, hiçbir yiyeceğin bulunmaması kıtlık anlamına gelir.” diyorsunuz.

“Peki, orada hayvanlar var mıydı? Belki de hayvan etiyle besleniyorlardır.” Vizyoner olarak siz diyorsunuz ki “Ah, inanmayacaksınız ama hayvan nesli de tükenmiş. Orada ne atlar vardı ne sığırlar. Hepsi yok olmuş. Belki tarlalar ortadan kalktıktan sonra insanlar onları yiyip bitirmişlerdir. Etrafa baktım ama bu hayvanların hiçbirini göremedim. Tek bir tane bile. Ama en kötüsü bu değil.” Hemen en kötüsünü söylemenizi istiyorlar. “Ah, gördüğüm gelecekte yaşamak istemezdiniz,” diye yanıt veriyorsunuz korkuyla. “Dünya değişik renklerde teletabi kahramanları tarafından istila edilmiş. Bunlar, kendi koyu renkli gübrelerinden yapılmış gibi görünen yollarda gidip geliyorlar ve sadece bu kadar da değil. Bu teletabiler, her biri en az bir insanı yutmuş. Bu yarı saydam yaratıkların içine baktığımda kapana kısılmış insanlar gerçekten kızgın görünüyorlardı.”

Bunları duyan katılımcılar, gelecekten korkup dururlar. Belki bu hikâye size komik görünebilir ama tam olarak öbür tarafa geçmenin niteliği budur.

“Vizyonerin gördüğü şey, akla uygun değildir. Çünkü o gözlemlediği şeyleri sadece kendi realitesini bildiği şeyle ilişkilendirmiştir.”

Beşerî insan beklentileri ve deneyimleri yüzünden 6000 yıl önce yaşayan vizyoner bugünün icatlarını ya da ona insansız, hayvansız görünen toplumdaki değişiklikleri anlayamaz. Gördüğü şeylerin ne anlama gelebileceği konusunda bildiği şeylere dayanan bir tahminde bulunmuş ve deneyime dayanan varsayımdan kaynaklı bir önyargıyla komik bir biçimde yanılmıştır.

Buna yakın şeyler, gerçekten yaşandı üstelik. Daha önce perdenin ötesine geçip bakan ve 2012 yılında dünyada büyük doğa olayları kopacağını iddia eden, insanlığın son bulacağını ve dehşet verici şeyler yaşanacağını hayal eden insanlar oldu. Oysaki o dönemde bu insanlar, sadece dünyadaki bir enerji alanın kayacağının vizyonuyla karşılaşmışlardı. Yani deneyim ve varsayımları nedeniyle gelecek vizyonlarını kıyamet kehanetine dönüştürmüşlerdi. Bu nedenle gelecek yaşam vizyonerleri, deneyimlerinin ardından geri dönüp şu tarihte şu olacak, bu tarihte bu olacak gibi kendi gerçeklerini paylaşmazlar. Yer kürenin bizim bilincimize karşılık vererek değişen bir yer olduğunu bilirler çünkü.

“Sen dünyasın. O yüzden sen değişirsen, dünya değişir.”

Osho

Dünya canlı bir varlıktır ve onunla birlikte yaşayan insanlığın bilincine karşılık verir. Dünya sistemin bir parçasıdır ve bizimle birlikte çalışır. Hepimiz yaşamlarımızın merkezinde olmaya niyet etmeliyiz. Yaşamın merkezinde, yaşamı kendi eksenimizden yönettiğimizde bir kaosun ortasında dâhi olsak bundan korkmamıza gerek kalmaz. Yeter ki biz insanlığa ve kendimize hizmet etmeye niyet edelim.

Unutmayalım ki zaman zaman hayatımızda değişen nitelikler, yüzleştiğimiz gerçeklikler sevgiyle yapılan ayarlamalardır.

Sevgiyle kalın.


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

sebnem-toker
Bournemouth College Büro Yönetimi mezunu. Yaklaşık 30 yıldır üst düzey yönetici asistanlığı yapıyor. 2002 yılından beri kendini kaşif olarak adlandırdığı yolun yolcusu… Yaşamın Direksiyonunda atölyesinin kurucusu ve Profesyonel Jungian Koç. Koçlukta Sanat Terapisi, NLP, metafizik, hipnoz ve Seraphim Blueprint uluslararası uygulayıcı eğitmeni.