Benim için çok önemli, yani çokça önemsediğim bir kitabı okuyorum. Kitabın bir noktasında yazar diyor ki “Kitabı anlamak için yalnızca onu okumaya mı ihtiyacın var? Yoksa yazarın anlatmak istediğini başka türlü de anlayabilir misin? Mesela yazarın bilinç seviyesine bağlanıp kelimelerin ötesinde söylemeye çalıştığı şeyi öğrenebilir misin?” Bunu söylüyor çünkü ona göre bizler birtakım araçlara bağımlıyız. Kitabı anlamak için “okuma aracına” bağımlıyız, kendimizi anlatmak için “konuşma aracına, kelimelere” bağımlıyız gibi. Gözlerimi kapıyorum o anda ve gerçekten bunu yapabilmeye niyet ediyorum. Yani yazarın bilinç seviyesine bağlanıp, direkt ondan öğrenmeye. İlginç ve hızlı bir biçimde aramızda bir sohbet başlıyor:
O: Her şey yalnızca sevgiden ibaret, bunu biliyorsun değil mi? Gerçekte başka bir şey yok.
Ben: Evet.
O: O zaman sevginin az olduğu yerleri, anları görebiliyorsun? Yani korkuya dayalı eylemleri. Yani sevgi yerine, korkuya dayalı olan eylemleri. “Az, yetersiz hissetmekten” kaynaklı eylemleri.
Ben: Evet.
O: İşte bu durumda yapacağın şey şu: O kısmı, o davranışı elemine edeceksin.
Ben: Yani korkuya dayalı eylemlerde bulunan kişiyi mi?
O: Hayır, kişiyi değil. Senin, onun bu davranışıyla ilişkilenme halini elemine edeceksin. Yani o oyunu oynamayacaksın. O davranışla etkileşime girmeyeceksin.
Bu sözler… Neden bu sözlerdi duyumsadığım, bunu ben çok iyi biliyorum. Çünkü tam o anda bilmem gereken bir şeyleri işaret ediyordu. İhtiyacım olan yönlendirmeyi veriyordu bana. Müthiş bir histi bu bilgiye bu şekilde ulaşmış olmak. Bazıları için kurmaca, bazıları için imkânsız belki ama ben biliyorum, başka türlü bir yol mümkün.

Başka türlü bir yol mümkün demişken, buradan da devam etmek istiyorum. Ne nasıl yapılır, hangi amaç için ne yol izlenir zorbalığından bıktım ben açıkçası. Bu dünyada olan insan sayısı kadar izlenebilecek kendine has yol var. Başkasının izlediği yol bizim yolumuz değil. Başkasını başarıya götüren yol bizi de aynı yere vardırmaz. Başkasının denenmiş, kanıtlanmış yöntemleri, eğer bunu kendi süzgecimizden geçirmezsek bir noktada anlamsız kalır. Ne yapmamız gerek? Kendi yolumuzu bulmamız gerek. Ve herkesin kendi yolu olduğunu anlamamız gerek.
“Herkes birbirinin yalnızca farklı bir versiyonudur”
Bunca insandan birini rastgele seçip alalım. Dinleyelim onu. Hikayesini… Başına gelen bir olayı tarif edişini. Sonunda anlarız ki her insan kendi dünyasının haklı kahramanıdır. Senin için, benim için öyle değil ama onun için öyledir. Onun dünyası için onun değerleri geçerlidir. Bunun sebebi ise onun kendine has, biricik varlığıdır. Her şeye bu çerçeveden baktığımızda gerçekte kim haklıdır, kim haksızdır, hangisi doğru, hangisi yanlıştır?
Yukarda bahsettiğim kitapla yaptığım şeyi bir başkası yapmış olsa aynı bilgileri alır mı yazarın bilinç seviyesinden? Almazsa kim yanlıştır? Hangimizinki geçerlidir? Aldığım bilginin kitapta yazı ile yazmıyor oluşu, yazarın bu bilgiyi vermediği anlamına mı gelir? Aradığımız kanıt yalnızca fiziksel olan mıdır? Yoksa daha fazlası var mıdır? Olabilir midir?
Daha fazla kafa yakmadan toparlayayım. Kendi bilgimi ve kendi algımı paylaşıyorum elbette. Herkes kendi bilinç seviyesi, kendi ihtiyacı, hayata yüklediği anlamlar, kendi süzgeci ve algısı üzerinden ilişkilenir hayatla. Verdiği tepkiler, olanlarla baş etme biçimi, izlediği yollar olduğu kişi ne ise onunla paraleldir. Kimse kimseden üstün değildir, sadece yol vardır, deneyim vardır, bilinç seviyeleri vardır. Herkes birbirinin yalnızca farklı bir versiyonudur, dolayısı ile her şey aslında tektir. Şimdi bunları yazdım bir akış halinde ve ben de ardına başka anlamlar yükledim. Söylemek istediğim şeyleri kelimelerin alt katmanlarına bıraktım. Bakalım kim ne okuyacak?
Başka ne diyebilirim? Sevgi olsun!
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.