ENERJİYE İNANANLAR NEDEN KÜÇÜMSENİYOR?
Farkındalık

Enerjiye inananlar neden küçümseniyor?

Beşerî varlıklar arasında zihnini tüm canlılardan çok daha etkin kullanabilen bir sınıftır: İnsan.

Beşerî olmanın en büyük handikabı, kalp gözüyle değil, beyinle anlamaya çalışmaktır. Beyinle yakın bağlantıda olan 5 duyumuz; insanın, olayları idrak ve anlama yolculuğunda hem en çok hayatını kolaylaştıran hem de kafasını müthiş karıştırmaya yarayan reseptörler bütünüdür.

Duyularımızı, fayda olarak kullanabilmek de zarara ortak etmek de elbette mümkün!

Duyularımız, çoğunlukla fiziksel algımıza hizmet ettiği için, ruhsal alanı zaman zaman gözden kaçırabiliyoruz. Nitekim bizler, fiziksel olana inanmaya, çok daha eğilimli varlıklarız. Ancak yıllar önce dahi, su molekülleri üzerinde yapılan araştırmalar öyle gösteriyor ki dua edilen su, sevgi sözcükleri söylenen su, kirli bir su, aşk ve takdir gören su, Beethoven dinletilen su, hakaret edilen su molekülleri, birbirinden tamamen farklı görüntülere sahip. Su molekülleri üzerinde yapılan çalışmaları aşağıda sizinle paylaşıyorum,

Bakalım incelediğinizde mikroskobik görüntüler sizi de güzelliği ya da çirkinliği ile büyüleyecek mi? Öyle ya, insanoğlunun vücudunun %60 ‘ının sudan ibaret olduğu bilinirken, enerjiye inanmamak, kuantumu reddetmek, şu dönemde erişilebilecek en büyük cehalet seviyesi değil midir?

Hadi sizinle, günlük hayatta sıklıkla gördüğünüz ama belki sorgulamadığınız birkaç duruma birlikte göz atalım…

Cenazelerde lavanta kolonyası ikram edilmesinin sebebi ne olabilir? Ya da hac ziyaretine giden yakınlarımızın bizler için getirdiği zemzem suyunun faydası nereden gelir?

Parfümeri dükkanlarında kahve koklatmak adetten midir?

Bunların her birinin frekansla açıklanıyor olması son derece bilimsel değil mi?

Lavantanın frekansı en yüksek koku olması, cenaze evinde yakınını kaybetmiş üzgün insanları, sakinleştirmek için son derece mantıklı bir çözüm değil mi?

Herkesin aynı anda dua ettiği, günün neredeyse tamamını dünyalık işlerden uzak ibadetle geçirdiği bir ortamdan gelen su molekülleri kim bilir nasıl güzel dizilmiştir?

Frekansı en düşük koku olan kahve kokusuyla, anlık frekansımız düşmüş ve kokladığımız mis gibi çiçeksi bir parfüm kokusu çok daha belirgin ve beğenilesi hale gelmiş olabilir mi?

Ancak şunu da belirtmeliyim ki burada gözden kaçırılmaması gereken bir durum var; her şeyi enerjiye bağlamak, evrene mesaj gönderip “İptal, iptal iptal” demek, gerçekle ve çabamızla örtüşmeyen hayalleri evrenin sorumluluğuna bırakmak, son derece anlamsız olsa gerek…

Son dönemde bu durum, beyin süzgecinden geçirilmemiş, inanmadığımız ancak sözde moda olduğu için (herkes yapıyorsa vardır bir bildiği diye) yapılan, ritüeller haline geldi. Öyle bir grup var ki neye inandığını bilmeden, sadece sözle, evrenden bir şey isterse kabul olacağına inanıyor. Yine öyle bir algı da var ki büyücülük ya da fal bakmakla, bütünün hayrına hizmet edecek spiritüel konular, birbiriyle karıştırılıyor.

Şundan eminiz ki atom ve hücrenin varlığını kabul etmiş her beyin, aslında titreşimi de kabul etmiş sayılır. Çünkü titreşim ya da sonrasında açığa çıkan frekans, atomun ana yapısını oluşturur. Evet! Anlıyorum. Gözle görmediğiniz şeye inanmak zor. Ama ya gönül gözüyle bir bakmayı deneseniz?  Belki gerçeği orada göreceksiniz! Bunu gördüğüm için yazmıyorum. Görmeye çalıştığım, görme yolunda olduğum, bu yola gönül verdiğim için yazıyorum.

5 duyumuzla fiziksel hayatı fark edip, duyularımızı önce beyin süzgecinden geçirip, sonrasında kalp gözüyle görmeye niyet ettiğimiz gördüklerimizi ya da gördüğümüzü düşündüklerimizi biraz sindirip “Biliyorum” ya da “Saçma bu!” demeden izlemeyi seçtiğimiz,

Öğrendiklerimizi sadece kendimiz için değil, bütünün hayrına kullanacağımız,

Fark ettiklerimizin sorumluluğunu alma cesareti gösterdiğimiz,

Minimum yargı maksimum çaba ile yola devam ettiğimiz,

“Tamam, bana yeter, artık oldum ben.” demeden,

Olma yoluna gönül verdiğimiz bir hayat,

Gerçekten son derece anlamlı bir hayattır. Ve bu anlam, arayış yolunda olan insanı, dinç ve diri tutar.

Yazımı bir dilekle noktalamak istiyorum: Maddeye sığınmış ve her şeyi gözle görerek inananlara KALP AÇIKLIĞI, sadece ve sadece evrenden medet umanlar için BEYİN BERRAKLIĞI diliyorum.

Sevgilerimle


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Dr. Hatice Kılınç Korkmaz
2011 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezuniyetiyle başlayan doktorluk mesleğini, mindfullness ebeveynlik, aile danışmanlığı, Emotional Freedom Technique, Reiki, Kundalini, Recall Healing, Wellbeing, Bütünsel Sağlık Akademisi eğitimleri gibi eğitimlerle besleyerek canlılığın şifasına katkı olmayı ve insanlarda farkındalık uyandırmayı amaçlıyor.
Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.