Eylül ayında okulların açılmasıyla hepimize sirayet eden disiplinli yaşam hali kendimi ve alışkanlıklarımı analiz etme imkânı sundu bana. Benim gibi esnek zamanlı çalışıp üreten, kendi çalışma zamanını kendi planlayanların sayısı Korona pandemisinden beri oldukça arttı. Sadece sanatsal alanlarda ya da serbest zamanlı hizmet alanlarında çalışanlar değil, ofis işi yapanların bile hibrit çalışma modellerine geçmesiyle esnek çalışmanın oldukça yaygınlaştığı bir dönemdeyiz. Bu paradigma değişikliğinin çok olumlu yanları olmakla birlikte disiplin kaybı gibi de büyük bir çıkmazı var. Ben uzun yıllardır bu alanda gitgeller yaşayan bir esnek zaman yöneticisi olduğum için bazı tespitler yapmayı kendimde hak gördüm. Rutinlerin riskleri ortadan kaldırdığını ve verimlilik yarattığını fark ettim.
En Önemlisi Kendine Olan Taahhüdün
Kurumsal hayatı bıraktığım ilk zamanlarda yazma rutinimi oluştururken çok zorlandığımı ve sadece haftanın bir gününü buna ayırabildiğimi hatırlıyorum. Çünkü minicik çocuklarım vardı, bakıcım ayrılmıştı ve ben bir anda hem ev işleriyle uğraşmak hem de yazar olmaya çalışmakla çok meşguldüm. Yine de baş koyduğum yol için bir şekilde eğitimlere, atölyelere zaman ayırıp, evimin işleri ve çocukların bakımıyla ilgili her şeyi organize ederek haftada bir gün de parka kaçıp yazı yazıyordum. Yani o zamanlarda bile çok verimli olmasa da bir rutin oluşturmuştum. İş hayatının bana kattığı sonuç odaklı tarafım, sürekliliğin her şey olduğunu bana hatırlatıyor ve hiç yazamasam dahi her salı günü parka gitmem gerektiğini kulaklarıma fısıldıyordu. Ben böyle böyle iki sene içinde ilk romanımı bitirdim. İki dergide yazmaya başladım ve zamanla bu konuda kendime güven geliştirdim. Kendime taahhüdüm olan rutinime uymasam bunlar olur muydu, hiç emin değilim. Tabi ki arada rutinden çıktığım, uyamadığım aylarım oldu ama bu konuya gösterdiğim adanmışlık beni her seferinde rutinime geri çağırdı.
Şimdi geri dönüp baktığımda iyi iş çıkarttığım her bir sonucun arkasında rutinlerimin olduğunu görüyorum. Ne mutlu ki, kendimi tanımakla geçirdiğim onca sene boyunca rutinlerimi tanımaya da zaman ayırmışım. Örneğin, ben sabah saatlerinde kafası zehir gibi çalışan biriyim. Yazı yazarken sözsüz klasik müzik dinlemekten son derece keyif alır, yaratıcı olurum. Boş alanlara bakmak, mümkünse deniz kenarında olmak bana çok iyi gelir. Saat on bir gibi bir Türk kahvesi içebilirsem daha da keyifli olurum. Kahve içerken kitap okumayı çok severim. Sadece on dakika bile olsa bu fırsatı kaçırmaktan pek hoşlanmam. Haftada bir yeni bir yere gidip insan içine karışmak, çarşılarda amaçsızca yürümek, kafelerde oturup konuşmaları dinlemek ve etrafıma bakıp gözlem yapmak bir yazar olarak benim en sevdiğim rutinlerim. Bunlara bazen arkadaşlarımı dahil etmek bazen sadece kendimle kalmak ise seçimlerim. Toplu taşıma kullanarak okuma fırsatı yaratmaktan keyif alırım örneğin ve bu ayda birkaç kez olmazsa eksiklik hissederim.
Kendimden Biliyorum
Bir dönem sabah kalkar kalkmaz sabah yazıları da yazıyordum ve yaklaşık iki yıl düzenli sürdürdüğüm bu rutin, bugünümü inşa etmeme çok yardımcı oldu. Kalkar kalkmaz kimseyle konuşmadan durmaksızın üç sayfa yazmak bilinç dışımı boşaltmamı sağladığı gibi düşüncelerimi de sıraya sokup, o gün yapacağım işleri kafamda netleştiriyordu. Çok düzenli meditasyon yaptığım uzun zamanlarım da oldu. O da çok iyi geldi. Veya düzenli yürüyüşler yaptığım zamanlarım. Bunların hepsi bana iyi gelen rutinlerdi. Ve hayatımda hala zaman zaman yer değiştirerek ya da hepsi bir arada farklı sürelerle olmaya devam ediyorlar. Çünkü ben yazarlık dışında başka işlerle de insan olma deneyiminde bulunuyor kendimi farklı rollerde ifade ediyorum.
Anlaşılacağı üzere herkesin farklı ihtiyaçları, rutinleri olabiliyor. Ama esas olan o rutini bir kez oluşturduktan sonra sürdürmekle ilgili olan motivasyon, emek ve içsel irade. Bunlardan hiçbiri, bir insanda yoksa rutin oluşturma konusunda pek de başarılı olunmuyor maalesef ve bu da disiplinsizliği beraberinde getirdiği için başarısızlık, motivasyonsuzluk ve depresyon olarak bizlere geri dönebiliyor. Halbuki rutinlerini oluşturmuş, bunun içinde keyifle akmayı başaran bir insan inanın depresyona girmeye bile vakit bulamıyor. Şaka yapmıyorum. Kendimden bildiğim bir süreç. Tabii bunun da işkolikliğe gidebilecek tehlikeli başka bir yanı var ama işte orada da insanın içsel dengesini çalıştırması ve yaşam-iş dengesini kurabilmek için yaptığı işlere keyif katmasını öğrenmesi gerekiyor.
Etkili Adımlar ile Yapabildiğini Yapmak
Ruhsal çalışmaların ya da kişisel gelişim atölyelerinin çoğunda da ya ritüel yaparken ya da kendimize birtakım pratikler yaratırken, rutinler oluşturuyor ve bu tatlı alışkanlıkların bize iyi gelmesini diliyoruz aslında. O yüzden lütfen kendimizi iyi tanımaya ve nelerin bizi motive ettiğini bulmaya odaklanalım. Böylelikle üretkenliğimizi arttırdığımız gibi, doyumda bir hayat yaşayabilmek için de etkili adımlar atmış oluruz. Ben kendi rutinlerimi keyif anlarıyla donatmış biri olarak son yıllarda üretkenlik konusunda kendimi “yettiğince” iyi hissediyorum. “Yapabildiğim iyidir” diyor ve rutinlerime sadık kalma konusunda kendime dürüst davranıyorum. İçimde eskisi gibi sert bir yargıçtan ziyade tatlı sert bir bilge var artık. Yan gelip yaymaya başladığım anlarda bana “Hadi o masanın başına geç, yazmasan da olur, yeter ki alanda ol,” diyor. Ve ben de böyle böyle bu yazıyı yazıyor ve başkalarına da faydalı olmayı diliyorum.
Rutinlere sadık kalmak dileklerimle, çok sevgi ve keyifle.
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.