SARAYLAR, SARNIÇLAR VE YAŞAMIN DÖNGÜSÜ
Farkındalık

Saraylar, sarnıçlar ve yaşamın döngüsü

Yaşam sonsuz bir döngüdür. 4 mevsim kendi içinde tekrar ederken varlıklar da halden hale geçiş yaparlar. Çünkü hiçbir şey yoktan var olmaz ve vardan da yok olmaz. Enerjiler değişir, renkler, formlar farklılaşır ama öz aynı kalır. O yüzden baki olmadığımız bu kubbede tatlı bir tebessümle anılabilmektir aslolan. Şehirdeki yapılar aslında onun dilidir. Her bir yapı şehrin farklı döneminden iler taşır, hikayeler anlatır. Bugün Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş döneminde hayat verilmiş dört yapının hikayesini paylaşacağım sizlerle. 

Şakir Paşa Ailesi dizisini başladığı günden bu yana bizim evin vazgeçilmezi. Dekorlar, kıyafetler ve bu göz kamaştırıcı dekorda geçen duygu gelgitleri… Osmanlı Dönemi’nin son dönemi ve bir imparatorluğun veda günleri. Malumunuz Şakir Paşa ve ağabeyi Cevat Paşa Sultan 2. Abdülhamid Dönemi’nde önemli görevler almışlar. Hatta Cevat Paşa 1891-1895 yılları arasında Sultan 2. Abdülhamit’in sadrazamı olmuş. Ancak denilen o ki sultan biraz endişeliymiş ve her an komplolar düzenleneceğini düşünürmüş. Yine böyle bir durum sonucunda Cevat Paşa’yı görevden alıp sürmüş. Sultan 2. Abdülhamit Osmanlı İmparatorluğu’nun son imparatoru olarak anılır. Çünkü çöküş dönemindeki devlette mutlak hakimiyete sahip olmuş son sultandır. 1876’da tahta çıkmış, 1909’da ise tahttan indirilmiştir. 9 yıl sonra da vefat etmiştir. Sultan Abdülhamit batı ile iyi ilişkiler kurmuş, gelişmeleri ve akımları takip edip uygulamış bir sultan. Örneğin alaturka yerine alafranga müzik dinliyor, kıyafetleri için Avrupalı bir terzi ile çalışıyor. Aynı şekilde batı etkisindeki mimari yapılar da onun döneminde sıkça görülüyor. Bugün Abdülhamid Dönemi ve hemen sonrasında inşa edilmiş olan 4 yapıyı sizlerle buluşturmak istiyorum. Bu yapılar belki de Osmanlı’da Doğu ve Batı’nın son görkemli sentezleri. Her birinin hikayesi biraz buruk ama sonları mutlu. Bir tarih tekerrür eder derler ya işte her bir hikâyeden günümüzden de bir şeyler var sanki.

PRENS ADALARI’NIN SUSKUN SARAYI

Bunlardan bir tanesi Şakir Paşa’nın konağının bulunduğu Büyükada’da yer alan Rum Yetimhanesi. 1898 yılında Fransız bir şirket bu binayı otel olarak kullanmak üzere dönemin ünlü mimarı Alexandre Vallaury’e yaptırır. Prinkipo Palas isimli otel yönetimden izin alamaz çünkü Abdülhamid Han’ın yönetimindeki görevliler binanın otel için uygun olmadığını belirtirler. Bunun üzerine Patrik 3. Joachim, Eleni Zarifi adlı bir kadını bu binayı satın almaya ikna eder. Eleni Hanım binayı alır, eklemeler yaptırır ve yetimhane olarak ihtiyaç sahiplerine açar. Eklemelerden bir tanesi de yangın tehlikesine karşı eklenen mermer merdivenli kuledir. 1. Dünya Savaşı esnasında bina Askeri Kuleli Mektebi tarafından kullanılır. Ardından işgal kuvvetleri binayı Rum göçmenlere kullandırtır. Sonunda bina 1960’larda tamamen kapatılır ve kaderine terk edilir. 2020 yılında ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından restorasyon çalışmaları başlatılır.

İSTANBUL’UN İLK ART NOUVEAU’SU

Sultan 2. Abdülhamit modayı da yakından takip eden bir sultandı. Moda ilgisi onu Hollandalı bir terzi ile buluşturdu ve aralarından dostluk İstiklal Caddesi’nin en ilginç binalarından birine vesile oldu. Jean Botter, Hollanda’da doğdu, genç yaşta İstanbul’a göç etti. Düşünsenize o zamanlar Avrupa’da doğan yetenekli, tahsilli gençler İstanbul’a göç ediyorlar. Kısa zamanda ünü yayıldı sonunda sarayın terzisi oldu. Padişah ve saray mensupları için Avrupai tarzda giysiler tasarlayıp dikiyordu. Ancak kendi dikimevini kurma hayali vardı. Sultan 2. Abdülhamit bir apartman arsası alıp Botter’e tahsis etti. Vallaury gibi nam salmış bir başka mimar olan Raimondo D’Aronco ile ortaya harikulade bir bina çıkardılar. 1900’de başlayan inşaat 1901’de bitti. Binanın alt katları dikimevi, üst katları ise konut olarak organize edildi. İstanbul’da alt katı iş yeri, üst katı konut olan ilk binaydı Botter Apartmanı. Aynı zamanda da şehirde Art Nouveau tarzdaki ilk yapıydı. Bir başka ilk ise çelik konstrüksiyonun kullanılmış olmasıydı. Dahası Pera Palas’tan sonra asansörü olan ikinci binaydı. Maalesef Botter Ailesi oğullarını Paris’e gittiği bir seyahatte kaybettiler. Bunun üzerine Botter Apartmanı’nı Mahmut Nedim Efendi’ye satıp Paris’e yerleştiler. Nedim Bey genç yaşta vefat edince eşi Zeynep Ovyar alt katları farklı işletmelere kiraladı. Zeynep Hanım’ın vefatından sonra ise yapıya Hazine el koydu. 2007 yılında Zeynep Hanım’ın yeğenleri Botter Apartmanı’nı Hazine’den devraldı. 2022 yılında İBB ortaklığıyla restorasyon çalışmaları başladı. Bugün ise sanat ve tasarım merkezi olarak misafirlerini ağırlıyor.

SAHİBİNE YAR OLMAYAN BULGUR PALAS

Vallaury ve D’Aronco gibi dönemin önemli mimarlarından bir diğeri de Giulio Mongeri’dir Levanten kökenli Osmanlı vatandaşı olan Guilio Mongeri’nin babası Luigi tıp doktorudur. Aile Avusturya’nın İtalya’yı işgal etmesinin ardından İstanbul’a göç etmiştir. Luigi Mongeri, Osmanlı’nın en büyük akıl hastanesi olan Süleymaniye Bimarhanesi’nde başhekimlik yapmış, çok önemli düzenlemelere imza atmıştır. Bu düzenlemelerden birkaçı: hastalara zincir uygulamasını kaldırmak, hastalara kötü muamale ve şiddetin yasaklanmasıdır. Babası erken yaşta ölünce Guilio Milano’ya döner mimarlık eğitimi alır. İstanbul’a annesini ziyaret etmek için döndüğünde ise burada kalır. Mongeri’nin en önemli eserlerinden biri St. Antoine Kilisesi’dir. Ancak bugünkü konumuz bir başka eseri olan Bulgur Palas. Bu yapı ismini sahibinin mesleğinden alıyor. Mehmet Habib Bey, 2. Abdülhamit Dönemi’nde meclis üyesi. Aynı zamanda da bulgur, arpa ve bulgur gibi hububatların ticaretini yapıyor. İktidardaki İttihat ve Terakki Cemiyeti, Birinci Dünya Savaşı başlayınca ordunun ihtiyaçlarını karşılamak için Milli Mahsulat, Milli Ekmekçiler, Milli Kantariye gibi şirketler kuruyor. Mehmet Habib Bey de tam bu zamanda ticarete girince parti üyelerine sağlanan her türlü ayrıcalıktan faydalanıyor ve hızlı bir yükseliş yaşıyor. 1912 yılında Cerrahpaşa’da bir arsa alıyor ve Mongeri ile anlaşıyor. İnşaat devam ederken 1919 yılında İtilaf Devletleri tarafından Malta’ya sürgün ediliyor. Sürgün dönüşü inşaat için Osmanlı Bankası’ndan kredi çekiyor. 1750 m2 açık, 3750m2 kapalı alana sahip yapının bittiğini göremeden 48 yaşında kalp krizi sonucunda vefat ediyor. Eşi Bedia Hanım binayı kredi borcuna karşılık bankaya vermek zorunda kalıyor. Bir süre banka tarafından kullanılan bina da İBB tarafından restore edilerek 2024 yılında halkın hizmetine sunuldu.

SUSUZ ŞEHRİN SIRLI SARNICI

Abdülhamit Dönemi artık milletine yetemeyen, belki de onları duyamayan hantallaşmış bir imparatorluğun son çığlıklarıydı… Güçsüzleştiğini içten içe bilen, başına gelecekleri tahmin eden bir hükümdar her şeye inat ayakta olduğunu, çağa ayak uydurulduğunu göstermek için direnmeye çalışıyordu. Ancak 31 Mart Vakasıyla başlayan hareket sonucunda Abdülhamit tahttan indirildi ve Selanik’e sürgüne gönderildi. Yerine kardeşi 5. Mehmet Reşat geldi, 65 yaşında, Mevlevi tarikatı mensubu olan yeni sultan ömrünü kapalı kapılar ardında geçirmiştir. Ağabeyi 2. Abdülhamit, kardeşinin onun yerine tahta geçmek için komplo kurabileceğini düşünmüş bu sebeple de İstanbul’da gezmesini ve başkalarıyla görüşmesini yasaklamıştır. Dolayısıyla hükümdar olduğunda da pasif kalmış ve meclis günden güne güçlenmiştir. Bu sebeple halkın sultan için Dolmabahçe Noteri ismini kullandığı söylenmektedir. İşte tam da bu dönemlerde sadece Türk tıp dünyası için değil global düzlemde önemli bir doktor döneme damgasını vurur. Kendisi sadece doktor olmakla kalmaz 2 defa da İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı görevini gerçekleştirir. İsmi Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’na verilmiştir. Ord. Prof. Cemiz Topuzlu, 2. Abdülhamid’in de doktorluğunu yapmıştır. Röntgen ışınlarını kanser tedavisinde kullanan ilk doktorlardandır. 1913 yılında Sultan 5. Mehmet Reşat’ın izniyle Topkapı Sarayı’nın çevresindeki çalışmalar esnasında Gülhane Sarnıcı ortaya çıkmıştır.

Cemil Topuzlu bu olayı şöyle anlatır:

“…. Bu duvarlardan birini bir gün indirir indirmez önümüze eski bir kilise harabesi ve on sütunlu kocaman bir sarnıç çıktı. Burası kâmilen topraklarla doldurulmuştu, temizlettim, yanı başına da eski bir çeşme taşını koydurdum ve Şehremaneti tarafından yapıldığına dair bir yazı yazdırdım…”

Gülhane Sarnıcı’nın tarihi 1. yüzyıla uzanmaktadır. Roma İmparatorluğu’nun en iyi 5 imparatorundan biri olarak adını yazdırmış Hadrianus halk tarafından sevilen bir hükümdardır. İktidarının yarısından fazlasını imparatorluk topraklarını gezip, şehirleri ziyaret ederek, ordu ve yerel yönetimleri bizzat kontrol ederek geçirmiştir. İhtiyaçları yerinde görüp, doğrudan karşılanması için emir vermiştir. İstanbul’un ilk su teşkilatı da onun tarafından yaptırılmıştır. Kentin dışındaki su kaynaklarından surların içine su yolları yaptırmış böylece su sıkıntısını sona erdirmiştir. Roma ve Bizans Dönemi’nde kullanıldığı bilinen Gülhane Sarnıcı, Topkapı Sarayı’nın su sisteminin bir parçası olarak kullanılmıştır ancak sonrasında toprak altında kalmıştır. 1913’te Gülhane Parkı’nın halka açılması çalışmaları esnasında yeniden bulunmuştur. 1954-2001 yılları arasında Gülhane Parkı’ndaki hayvanat bahçesinin akvaryum alanı olarak kullanılmış sonrasında ise kapatılmıştır. 2023 yılında İBB tarafından restorasyon çalışmaları yapılmış ve Gülhane Sanat olarak sanatseverlerle buluşmuştur. Bu arada İngiliz yanlısı olduğu düşünülen ve İngiliz Muhipler Cemiyeti kurucusu olan Cemil Topuzlu, Ankara Hükümeti tarafından karaya listeye alınmış ve sonrasında resmi görev almayıp, doktorluk kariyerine devam etmiştir.

Bugün dünyada en çok imparatorluğa başkent olmuş şehrin sokaklarında dolaşırken Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde doğmuş yapılarına misafir olduk. En görkemli yaşamlara dekor olmuş bu yapılar zaman içinde unutulmuş, terk edilmiş olsa da tarih ve sanatın bir ulusun kimliğindeki vazgeçilmez unsurlar olduğunu bilenler tarafından yeniden canlandırıldılar. Şimdi hikayelerini anlatmak için bizi bekliyorlar.


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

damla_selin_tomru
Reklam ve halka ilişkiler alanında 12 yıl çalıştıktan sonra yaşam amacını keşfetme yolculuğuna çıktı. Bu yolculuk ona iki kitap, yeni bir alanda hizmet imkânı, kadim yerlere tur organize edebilme ve bu alanda röportajlar yapma hediyesini verdi. Heyecanla yeni hediyeleri bekliyor.
Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.