Tefekkür: Kâinatın Sessiz Sözlerini Duymak
Farkındalık

Tefekkür: Kâinatın sessiz sözlerini duymak

Dostlarımla, öğrencilerimle ve iş arkadaşlarımla sohbetlerde şu cümleyi sıkça duymaya başladım: “2024 zor bir yıldı.” Evet, hepimiz farklı şekillerde sınandık bu yıl.

Kimimiz maddi zorluklarla, kimimiz özel ilişkilerimizle; kimimiz evlatlarımızla, kimimiz işimizle ya da ailemizle sınavdaydık. Birçok kişi, yaradana olan güvenimiz ve sadakatimizle, üstlenmeyi hedeflediğimiz manevi yüklerin ağırlığıyla sınandık.

Bu 365 günlük çoktan seçmeli sınavın tesadüf olmadığını birçoğumuz biliyoruz, dostlar. Hepimiz gelişip ilerlemek ve hayatın yeni enerjisini taşıyabilecek kapasiteye gelmek için ayarlanmaya ihtiyaç duyduk. Ancak bu sınava ve Rabbin ayarını almaya hazır olmadığını hisseden bazı ruhlar, başka boyutlarda devam etmeyi tercih etti. Bu yıl da kayıplarımızın ardından yas tuttuk, ama bir yandan da yeni öğretiler kazandık.

İşte tam bu noktada, “tefekkür” kavramıyla derin bir yolculuğa çıktım.

Tefekkür Nedir?

Tefekkür, insanın imanını derinleştirmek ve Allah’ı tanımak için önemli bir anahtarıdır. Kur’an-ı Kerim’de, “Rabbine noksansız bir imanla bağlanan kimselerin özelliği” olarak belirtilmektedir.

Tasavvufta ise “tefekkür” kelimesi, “Dikkatin bir noktaya toplanması” olarak tanımlanır. 2024, dikkatimi kâinat ile kendi varlığım arasında bir yere sabitlediğim bir yıl oldu. Bu yıl, kâinatın her zerresinin kendi diliyle Allah’ı tesbih ettiğini idrak ettim. Her varlık kendi üzerindeki Allah’ın isimlerini, Allah’ın varlığını ve birliğini duyuruyordu.

Şu ayeti yeniden düşündüm: “Kâinatta hiçbir şey boşuna yaratılmamıştır.” Kâinattaki en küçük varlıkta bile öylesine eşsiz bir tasarım, programlama ve güzellikler var ki, bunu anlayabilmek ancak akıl ve tefekkür ile olur.

Tefekkür örneği olarak insanın yaratılışına bakalım. Tüm kitaplarda Rabbimiz insanları onurlandırarak, “Yaratılanların en şereflisi insandır,” demiştir. Peki, insanın kibirle diğer yaratılanlara hunharca eziyet ettiği hatta kendi cinsini öldürme özelliğini taşıyan tek varlık olduğu bu dünyada neden Rabbimiz insanı en şerefli kılmıştı? Bunu çok düşündüm.

İnsanın şerefli bir varlık olarak yaratılması, onun Allah’ın isimlerini ve tecellilerini anlama yeteneğiyle donatılmasından kaynaklanır. Bu durum, insana verilen sorumluluğun ve imkânın büyüklüğünü de gösterir. Ancak bu onurun farkına varabilmek için tefekküre ihtiyaç vardır.

İnsanlar hem Allah’a iman edecek ve imanın neticesini alabilecek hem de şeytana uyabilecek kabiliyette yaratılmıştır. Özgür iradesi vardır ve bu onu meleklerden ayırır. Eğer insan yalnızca iyilikle gelişebilecek şekilde yaratılsaydı, şeytana uyup da kötülüğe sapma kabiliyetinden mahrum olsaydı, bu hikmet ortadan kalkardı. Allah’ın sayısız melekleri şeytana uymazlar, vazifelerini noksansız yaparlar, isyan etmezler. İşte tam bu nedenle melekler için insanlarınki gibi manevi bir gelişim söz konusu olmamıştır. Meleklerin makam ve mertebeleri bellidir, oysa insanın önü açıktır. İnsan ise bir tohum misali büyüyüp gelişebilir, meyve verebilir ve karanlığa ışık tutabilir.

Yüz insandan on hayırlı insan çıksa bile, bu on kişi doksanını kurtarabilecek kudrette olabilir. İnsanın bu özelliği, iyilik ve hayır yolunda yapabileceği büyük etkileri gözler önüne serer.

Tefekkürün Gücü

Resulullah Efendimiz, “Bir saat tefekkür bir yıllık nafile ibadete denktir” diyerek bu kavramın önemine işaret etmiştir. Tefekkür etmeyen insan, zamanla olayların, varlıkların ve yaşamın güzelliklerinin farkına varamaz. Hayret etmeyi, takdir etmeyi unutur ve adeta taş kesilir.

A’raf Suresinde denildiği gibi, “Onların kalpleri vardır; anlamazlar onunla; gözleri vardır, görmezler o gözlerle; kulakları vardır, duymazlar o kulaklarla. Onlar dört ayaklı hayvanlara benzerler, hatta daha da aşağıdır. Onlardır gaflette kalanların ta kendileridir.”

İşte bu yıl da bu gaflete düşmemek için kendimi bilinçli bir şekilde tefekküre davet ettim.

Tefekkür, şu iki yönde gerçekleşir, sevgili dostlar:

  1. İnsanın kendi iç âlemine yönelmesi,
  2. Kendi dışındaki tüm varlıklar üzerinde düşünmesi.

Bu iki çeşit tefekkür, birbirini tamamlar. İçe yönelerek kendi yeteneklerimizi ve manevi yapımızı fark ederiz. Dışa baktığımızda ise, yaratılan varlıkların üzerindeki Allah’ın isimlerini ve tecellilerini tanırız. Tefekkür, yalnız insanın başarabileceği bir olgudur. Rabbimiz akılla donattığı insana işte böyle eşsiz bir yetenek vermiştir.

Her varlıkta Rabbin kudreti ve rahmeti gizlidir. Cansız varlıklarda kudret, canlılarda ise rahmet daha belirgindir. Tefekkür, bu tecellileri fark etmenin anahtardır. Kâinattaki en küçük detaylarda bile akıl ve tefekkürle büyük hikmetler görülebilir.

Yediğimiz her lokma, içtiğimiz su, aldığımız her nefes bizim için takdir edilerek hazırlanmış ve üzerine kader kalemiyle adımız yazılarak adresimize postalanmıştır. Parmak izlerimiz ve hücrelerimizdeki genetik kodlarımız nasıl bize aitse, rızk olarak payımıza düşen her şey de program tasarımlarımız sırasında bizlere takdir ve ihsan edilmiş nimetlerdir. Tefekkür, bizi daha çok anlayışa ve şükretmeye yönlendirir.

Tefekkür ve Şükür

İnsanın sınırlı aklı, noksan ilmi, kâinattaki olayların pek çoğuna akıl sır erdiremez. Olayları ve olguları kendi istekleriyle bağdaştıramaz. Zaman zaman hikmetleri takdir edemez ve şikâyete başlar. Okuduğum hadislerden birinde Resulullah Efendimiz şöyle diyor, “Kâinat hadiselerinden insanın heva ve hevesine muhalif olan kısım, uygun olan kısımdan daha çoktur.” İşte bu noktada ihtiyaç duyduğumuz en önemli iki özellik tefekkür ve şükürdür.

Bizler olaylara basit bir gözle bakmaya başladığımızda, tefekküre ihtiyaç duymayız. Mesela, yerçekimi bize çok sıradan bir olay gibi gelir. Oysa, dünyanın çekim gücünü kuran ve çok hassas bir ölçüyle programlayan Rabbimizdir. Buradaki sınırsız gücü görenler olayı basitleştiremez, rabbimizin sanatı karşısında hayranlık duyarak onun varlığına ve birliğine sayısız deliller bulma düşünmeye devam eder.

Örneğin, geometri ilmi, Allah’ın Adl (adalet) ve Mukaddir (takdir eden) isimlerine dayanan bir bilim dalıdır. Galileo’nun “Kâinat, matematik diliyle yazılmış bir kitaptır” sözü bu gerçeğe işaret eder. Gezegenlerin eliptik yörünge hareketlerinden, kar tanelerinin şaşırtıcı simetrisine kadar her detayda, ilahi bir geometrik düzen vardır.

Rabbimiz, varlıkların tasarımında Adl ismini tecelli ettirirken, yaradılışın ince detaylarında Mukaddir ismini ortaya koymuştur. Bu büyük sanata şahit olmak, tefekkür ve ilimle mümkün hale gelir.

Dârâni Hazretleri’nin şu sözü derin bir hakikati ifade eder: “Allah adına kâinata bakan adam her ne müşahede etse ilimdir. Eğer maddi sebepler adına bakarsa, ilim sandığı şey cehalet olur.” Bu söz, insanın kâinatta olup biten her şeyi ibret ve hikmetle incelemesinin, gerçek ilime ulaşmanın yolu olduğunu anlatıyor. Ancak bunu başarabilmek için zihinsel tembelliğimizi yenmek ve yaşamı sorularla anlamlandırmayı öğrenmek zorundayız.

Yaşamımızda karşılaştığımız olayları, okuduklarımızı, izlediklerimizi ve dostluklarımızı anlamlı bir soru çerçevesinde şekillendirmek çok önemlidir. Bu soruların cevabını ise öncelikle kendi bilincimizin derinliklerinde aramalıyız. Doğru soruları sorduğumuzda, evrensel bilginin kapıları daha hızlı aralanacaktır. Zira çıkış noktamız kendi içimizdedir.

2024’te Tefekkür

Ez cümle dostlar, benim gözümde kâinat bir mescittir. O halde benim görevim, kâinat mescidinin tüm varlıklarını görüp anlamak, onların sözlerini yüreğimde işitebilmektir. 2024’te, kâinattaki düzeni anlamaya dair pek çok farkındalık yaşadım. Yediğim her lokma, aldığım her nefes, aslında büyük bir planın parçasıydı. Allah’ın şu ismini daha iyi kavradım: “Rezzak” (Rızık veren).

Tefekkür sayesinde, her şeyin yaratılışının bir sebebi olduğunu; düzensiz gibi görünen olaylarda bile bir hikmet bulunduğunu daha iyi anlamaya başladım. Bu idrak hem şükretmeyi hem de teslimiyetle hareket etmeyi kolaylaştırdı benim için.

Geçtiğimiz yılda, kimi zaman karanlık yollarda ilerlesem de tefekkürle ışığa ulaşabileceğime dair inancımı hep korudum. Tefekkürle birlikte yaptığım şükür, beni huzura ve içsel zenginliğe ulaştırdı. Anladım ki, kâinatı okumaya ve Rabbimizi anlamaya çabaladığımızda, insanlar tarafından sunulan ödüllere ihtiyacımız kalmıyor. Gerçek ödül, Yaradan’ın rızasına ulaşmaktır.

2024’te yorulan gönüllerinizin huzur makamına yerleşip sonsuza kadar orada kalabilmesini dilerim. Umarım 2025 yılı her birinize tüm sevdiklerinizle ve kâinatın tüm yaratılmışlarıyla uyum ve huzur içinde yaşama fırsatı sunar…

Sevgiyle,
Şebnem Toker

Kaynakça: İlahiyat Serisi TEFEKKÜR, YENİ ASYA YAYINLARI, 1983, İSTANBUL

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

sebnem-toker
Bournemouth College Büro Yönetimi mezunu. Yaklaşık 30 yıldır üst düzey yönetici asistanlığı yapıyor. 2002 yılından beri kendini kaşif olarak adlandırdığı yolun yolcusu… Yaşamın Direksiyonunda atölyesinin kurucusu ve Profesyonel Jungian Koç. Koçlukta Sanat Terapisi, NLP, metafizik, hipnoz ve Seraphim Blueprint uluslararası uygulayıcı eğitmeni.