fantasy-g12492da16_1920-pixabay-mod
Farkındalık

Olanı kabul etmek mi, kabul ettiğini oldurmak mı?

İyi bir işaret okuyucu zamanla barışıktır. Zamanı bükmeye çalışmaz. Zamanla barışmak bizi içinde var olduğumuz ve tek sahip olduğumuz yere getirir.

“Akışına bırak…”

Söylerken insana kendini iyi hissettiren bu cümle ama yaşarken olayları anlamlandırmamızı, çözümlemeler yapmamızı gerektiriyor.

Hayat bana ne diyor?

Zorluklar bana geri dönmem için bir uyarı mı, yoksa devam etmek için çabalamalı mıyım?

Gördüğüm rüyayı nasıl yorumlamalıyım?

Akış bana ne diyor?

Durmalı mı, devam mı etmeliyim; bırakmalı mı, peşinden mi gitmeliyim?

İşaretleri okumak bu yolculukta rehber olabilir diye düşünüyorum.

Rüyalar, karşılaşmalar, olayların gidişatı, karşıma çıkan semboller hatta belki kazalar bir mesaj içeriyor olabilir. O mesajları tarafsızca çözümleyebildiğimizde akış bize rehberlik eder.

TARAFSIZ KALABİLMEK  MÜMKÜN MÜ?

Çoğunlukla bir olayı hatta rüyayı dahi yorumlarken almak istediğimiz cevaba uygun yorumlarız.

“Bu rüya şu konuda bir mesaj içeriyor.”

“Korktuğum başıma gelecek.”

“Hayat bana devam et diyor.”

“Hayat bana dur diyor.”

Tarafsız bakamadığımızda yanılabiliriz.

Tarafsız bakış açısı için olayın gelişmelerini, gerçekleşme biçimini ve tam o andaki ruh halimizi veya odaklandığımız konuyu dikkate almalıyız.

Mücadele mi etmeliyim yoksa bırakmalı mıyım?

Tıkandığımız nokta tam da burasıdır.

Nasıl karar vermeliyiz?

Hayatın işaretlerini okumak akışla yaşamayı kolaylaştırır.

İyi bir işaret okuyucu zamanla barışıktır.

Zamanı bükmeye çalışmaz.

Akışla yaşamak için zamanına bırakmayı ve zamanında yapmayı öğrenmeliyiz. 

Zamanla barışmak bizi içinde var olduğumuz ve tek sahip olduğumuz yere getirir. Eğer şimdideysek iyi bir hayat okuyucusu olabiliriz.

Sorduğumuz sorunun cevabının tam o anda olduğunu fark edebiliriz.

Ne önce ne de sonra…

Şarkı sözündeki gibi, “Dünden sonra, yarından önce…”

Her şey şimdide kayıtlı.

Bizi hayatla savaşa sevk eden en önemli konu, zamana yaklaşımımızdır.

Biz dünü değiştirmek, yarını iyileştirmek istersek, bugün elimizden kayıp giderken zeminimizi kaybederiz.

Mesajı almak istediğimiz şekilde yorumlamak zan evrenimizde kaybolup gitmemizle sonlanır. 

Pişmanlık bir kara delik gibi çekip alır tüm enerjimizi, umudumuzun ateşini söndürür.

Beklentilerle iyileştirmek istediğimiz geleceğimiz için kibritimiz olmadan ateş yakmaya çalışırız.

Zamanla olan ilişkimiz seçimlerimizi su yüzüne çıkarır. 

Sorumluluklarını zamanında yapmak ve o çok istediğin her neyse zamana bırakmak mümkün mü?

Zamanla kavgamız olduğunu nasıl anlarız?

Sorumluklarımızı ertelemeyi seviyorsak,

Yapmak istediklerimizi sıraya koymadan hepsine birden aynı anda odaklanmaya çalışıyorsak,

Beklediğimiz her neyse olması için aceleciysek,

Kısacası zamanla yarışıyorsak, kaybedenin biz olacağımızı baştan kabul etmeliyiz.

Yavaş davrandığının, ertelediğinin, karar vermesi gereken o anda odağının başka yerde olduğunun farkında olanın genellikle ağzından dökülen sözler şunlardır:

Birazdan…

Biraz daha vaktim olsa…

Zamanım yetmedi ki!

Geç kaldık!

Şu vakitte olsun.

Şimdiki aklım olsa!

Ah o fırsat bir daha elime geçse!

Ne zaman?

Ah o zamanlar bir başkaydı her şey değerini bilemedik!

HAYATIN GETİRDİKLERİ ZİHNİMİZİN ZAMANINA DENK GELMEYİNCE

Geçmiş kararlarımızı ve gelecekle ilgili seçimlerimizi değerlendirirken kafamızın bir kıyısında zaman kavramı bulunur.

Zamanlama karar vermenin mihenk taşıdır.

Herhangi bir tereddüt yaşadığımızda, gerildiğimizde, zorlandığımızda arka planda konu hep zamandır.

Seçim yapma kısmı sonraki aşamadır.

Akışla ilerlemememizin temelinde zihnimizde belirlediğimiz zamanlamayla ya da emin olamadığımız zamanla hayatın getirdiklerini denk gelmemesi yer alır. 

Umut ettiğimiz, hayaller kurduğumuz her neyse hiç ummadığımız bir anda olursa tevafuk deriz. Desteklendiğimizi hissederiz.

Hayatı bir yelkenliyle yol almaya benzetirsek, akışını ve zamanlama rüzgardır. Rahat hareket etmek, doğru zamanda ilerlemek ve beklemek için olayların gidişatının farkında olmalıyız. Oysa çoğunlukla duygu ve düşüncelerimize öncelik veririz.

Yaşadıklarımızı yorumlarken arka planda yaşanmışlıklar, hayal kırıklıkları, elimizden kaçan fırsatlar ve kapanmayan yaralar orkestrası bize eşlik eder.

Bir kuşun balkonuna konması bir mesaj niteliği taşımaz ama kendini özgür hissedemediğin bir olayı değerlendirirken başını kaldırdığında balkona konan kuş sana bir mesaj getirmiştir. Mesajı almak da zamanlamayla ilgilidir.

Sabah yürüyüş yaparken denizde birden beliren yunus sürüsünü gördüğünde için sevinçle doluyorsa bu da hayatın sana bir mesajıdır.

Ne yapman gerektiğine karar veremediğinde olayların akışının seni nereye götürdüğünden emin olamadığında “Hayat bana bunu mu demek istiyor, yoksa şunu mu?’’ soruları kafanı karıştırdığında mesaj okumalarına ara vermelisin, yanılabilirsin.

Bu gibi durumlarda çoğunlukla önceden verdiğimiz kararlar nezdinde yorumlama yapılır.

Bir gün bir okurum onu oldukça endişelendiren bir rüyasını benimle paylaştı. Rüyada bir kafada üç tane yüz vardı. Üçünde de belli uzuvlar yoktu. Rüyayı yorumlamadan önce son dönemde neler yaşadığını sordum.

Kısa süre önce üçüz bebek doğurmuş ancak bir tane bebek hayatta kalmıştı. Rüyası onun endişelerini anlatıyordu ama o kendince üçüncü bebeğini de kaybedeceği şeklinde yorumlamıştı. Ona sadece bebeğine odaklanması gerektiğini anlattım. Rüyanın mesajı tam olarak buydu ama onun endişeleri kötü bir sonucu doğuracağına işaret ettiğine inanmasına neden olmuştu. Beklenen kötü son korkusu her olayı ya da rüyayı olumsuz yorumlamasına neden oluyordu.

Bazen de işaretleri okurken aşırı iyimser davranabiliriz. Bir arkadaşımın paylaştığı yaşanmış bir olayda buna çok güzel bir örnektir. İşinde oldukça başarılı bir kadın Hintli bir astrologdan aldığı danışmanlıkta yakın bir zamanda ruh eşi olan adamla tanışacağını öğrenir. Kısa bir süre sonra tarife çok uyan birisiyle tanışır ve henüz onu tam olarak tanımadan aradığı kişinin o olduğuna karar verir. İlişkileri hızla ilerler ve evlilik kararı alırlar. Birlikteliklerinde birçok sorun olmasına rağmen astroloğun ona söylediğini temel alan kadın her türlü zorluğu göğüsler. Sonucun iyi olacağından emin olduğu için elinden geldiğince uzlaşmacı bir tavır sergiler. Ancak ilişkileri evliliğe varmadığı gibi onca zaman baskıladığı duyguları açığa çıkınca bir daha görüşemeyecek bir üslupla ilişki son bulur.

Hayatın işaretlerini doğru okuyabilmek için aklımızın bir kıyısında şu soru olmalı;

‘’Olanı kabul etmek mi, kabul ettiğini oldurmak mı? ‘’

 Sakin ve dingin değilsen zihnin seni yönlendiriyordur.

Anlamaya çalışmak, sorgulamak, dahil olmak istemek

 Seni telaşa düşüren, o bir an önce olsun tavrın geçmeden hiçbir işareti yorumlamaya çalışma, yanılırsın. Yanlış anlamak bir tuzaktır. Zan evreninde bir tutsaklık yaratır.

Önyargının iplerini çöz.

Olsa da olur, olmasa da.

Olursa da çaresi bulunur.

Zan evreninden çıkıp, olasılık evreninde yerini almak hayatın akışıyla yaşamaya başlatır.

Dingin ve sakin bir ruh hali, olan karşısında kalpten verdiğimiz kabulle mümkün.

Başladığın yerle varacağın yer arasındaki zamanın adı yaşam.

Bu yazı, Mümkün Dergi’nin Dergilik platformundaki 1. sayısında yayınlanmıştır. Ocak 2022

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

meltem-reyhan
Ege Üniversitesi Klasik Arkeoloji ve İstanbul Üniversitesi Antropoloji Bölümlerinde eğitim aldı. Dinler tarihi, sosyoloji, semboller, tasavvuf ve rüya konularında araştırmalarına devam ediyor ve kitaplar yazıyor. Kendi akademisinde öğrenci yetiştiriyor.