Belki ilk defa Atiye dizisindeki anneannede gördük Güneydoğu Anadolu’ya özgü dövmeleri belki de oralara yaptığımız seyahatler sırasında. Sanki dövme sadece deriye değil, göz bebeklerine de işliyor gibi o topraklarda. Dövmesi olan kadınlar, adımlar bir başka bakıyor, daha bir derin… Dövme kimi zaman gruptan öteleşmeyi, bir isyanı anlatıyor kimi zaman bir kültüre ait olmayı. Binlerce yıla dayanan tarihinde dövmeyi ceza olarak kullanan da var, yiğit askerlerin nişanı olarak da. Kimi zaman hayvanlar kimi zaman gezegen ve yıldızlar kimi zaman da bereket, şans gibi kavramları sembolize eden motifler vücudun farklı bölgelerine nakşediliyor. Deq olarak da adlandırılan dövmede çeşitli bitki özleri, is ve kız bebek doğurmuş anne sütü kullanılıyor. İlkbaharda yapılan dövme hem daha güzel renk alıyor hem de daha az acıtıyor. Mardin Müzesi’nde antropolog olarak çalışan Ahmet Yavuklu bu konudaki araştırmalarını Kadim İzler, Bedene Nakşedilen Tarih: Daq (Dövme) adlı kitabında topladı. Kendisiyle dövmeyi konuştuk.
Ahmet bey öncelikle sizi bu yolculuğa çeken neydi, hikayenizi biraz anlatır mısınız?
Yüksek lisans tezimde deq geleneğini çalıştım. Bu süreçte görüştüğümüz teyzelerin ellerinde, yüzlerinde, dudaklarında, ayaklarında dövme motifleri vardı. Sonradan halamda ve onun halasında da olduğunu öğrendim. Aslında dövmenin de coğrafyası var. Dünya geneline baktığımızda binlerce yıl öncesinde de görülen bir gelenek olduğunu fark ediyoruz. Dövme, daha çok beden üzerinden ruha işlenen motiflerdir. Tarihçesine baktığımızda aslında net bir şey söyleyemiyoruz, hangi tarihte başladığını, hangi uygarlığa ait olduğunu söyleyemiyoruz. Asur ve Babil döneminde dövme kültürü aslında kültürel miras değil de aidiyet bildiriyor. Bazen de günlük hayatta suç işleyenlere dövme yapılıyor. Brezilya, Japonya, Meksika, Makedonya gibi ülkelerde dövme ergenlik çağına girmeden ya da girişi göstermek amacıyla kullanılıyor. Bazı toplumlarda sadece kadınlar dövme yapıyor. Dövmenin üretkenlik, aidiyet, kimlik ve bazen de evlilik çağına gelmiş olmanın sembolü gibi bir görevi oluyor. Göbeklitepe’de duvarlara nakşedilen hayvan figürleri de dövme sembollerine benziyor.
Hangi hayvan figürleri bunlar?
Dikili taşların 1-2 metre arayla daire şeklinde yer alması güneşi andırıyor. Kadınların yüzünde de ay, güneş ve yıldız sembollerini fazlaca görüyoruz. Tarih öncesi döneme baktığımızda güneş tanrısı, ay tanrısı, yıldız tanrısı var. Dolayısıyla o dönemden kalma izler olabilir. Aynı şekilde o dönemde doğayla bütün olan insanlar hayvanları ve doğadaki farklı sembolleri de dövmede kullanmış olabilir.
Özellikle Şanlıurfa-Mardin etrafında dövmenin bulunuyor olması Harranlı paganların kültürlerinden geldiğini bize gösteriyor olabilir mi? Şu kültürden gelmiştir diye bir şey söyleyebiliyor muyuz?
Dövme geleneğinin belli bir kültürden geldiğini söyleyemiyoruz. Binlerce yıl öncesine dayanıyor ve çok farklı coğrafyalardaki uygulamalarını görebiliyoruz. Örneğin Domlar aracılığıyla bu geleneğin farklı yerlere yayıldığı söyleniyor ve kökeninin daha çok Hindistan, Lübnan, Ürdün tarafından geldiği rivayet ediliyor.
BİR GÜN KAVUŞMA UMUDUYLA BEBEĞİN SIRTINA DÖVME YAPMIŞLAR
Güneş, ay ve yıldız sembolleri en fazla görünenler. Bunun dışında ne gibi semboller var?
Çok farklı semboller var bana çok ilginç gelen figürlerden bir tanesi de Emin amcamızın koluna yaptığı bir dövme. İlk defa böyle bir motifle karşılaştık, “ayna” dedi, “Bu motif aynadır ve içinde de ailem yaşıyor.” Çok muazzam, bizi etkileyen bir hikayeydi. Örneğin yılan, tarih boyunca şifanın simgesi. Salih amcanın elinde yılan motifi vardı. Kendisi yılan sokan kişileri şifalandırabiliyor. Yaşamı boyunca 30’a yakın kişiyi bu şekilde şifalandırmış. Biz oradayken yanımıza bir amca geldi, yılan sokmuş. Arapça bazı sözler ve dualar söyledi ve amca iyileşti. Salih amca el aldığını, soyunun Hasan-Hüseyin’e dayandığını söyledi. Salih amca bir torununa el vermiş, çocuk yedi yaşında olmasına rağmen hiç korkmadan yılanları eline alıyordu. Dövme mitoloji, bilim, kültür ve ötesini içinde taşıyor. Bebeklerin 40’ı çıkmadan dövme yapılıyor. Bu çalışmadan önce 40 sadece sayıydı bizim için ama o da kültürel bir mirasmış anladık. Çok ilginç bir deneyim yaşadık. Çalışmamız Kadim İzler’in saha çalışmaları bitmişti, kitap üzerinde çalışıyorduk. Gece sosyal medya üzerinden bir mesaj geldi. “Ahmet Bey merhabalar 1-2 hafta önce evlatlık olarak verildiğimi öğrendim. Benim sırtımda bir dövme işareti var. Ben bu lekenin ne olduğunu çözemedim, iki hafta önce sayfanızla tanıştım. Sizin çalışmalarınıza baktım ve bu sırtımdaki doğum lekesi mi yoksa başka bir şey mi diye merak ettim. Bu süreçte ben bir sürü doktora gittim fakat doktorlar bir şey demediler yani çözemedik başka bir şey mi diye. Sonra anneme sordum, hikayemi anlattı.” 50 yıl sonra evlatlık olarak verildiğini öğreniyor bu lekeyi araştırırken. Tam o sırada bizim sayfamıza denk geliyor. Mesajı atıyor. Yani dedim ki o lekeyi görmek lazım, ben görmeden bir şey diyemem. Hemen fotoğrafını attı bana. Bakar bakmaz dövme olduğunu anladım. Sonra bana hikayesini anlattı, 50 yıl önce İzmir’de bir çiftin çocukları olmuyormuş, evlatlık edinmeye karar vermişler. Bu çiftin oturduğu yere yakın Urfalı bir seyyar satıcı onlar için çocuk arıyor. Bir ay sonra adam Urfa’ya gidiyor, orada 14-15 yaşında doğum yapmış bir kız var, 15 günlük bebeği alıp, İzmir’e getiriyor. Muhtemelen annesi, bebeği vermeden hızlıca bir dövme yapmış ona bir gün yeniden buluşmak umuduyla.
Bazen kişinin sahip olduğu bir özelliği (yılan şifacısı gibi) bazen bir durumu (nazardan korunmak, zengin olmak gibi) sembolize eden dövmeler sizce sürekli görüldükleri için bilinçaltını mı etkiliyor yoksa daha metafiziksel bir durum mu söz konusu?
Bana göre her iki anlamda da etkileri var. Ama şöyle diyemeyiz: Şu motife çok bakayım da ondan sonra para kazanayım. Aslında bu şekilde olmuyor. Eskiden daha çok annelerin çocukları için niyetlerini gösterirmiş. Zaten artık son temsilcileri görüyoruz. Genelde 80-90 yaşlarındalar. Çok nadir 60 yaşında dövmeli temsilciler var. Onların döneminde olanaklar şimdiki gibi değil, belki çok nadir şehir merkezine gidebiliyorlar o kadar. Dolayısıyla zaman içinde olanaklar değiştikçe dövmeye ihtiyaç duymamaya başlıyorlar. Güneş amcanın ilginç bir hikayesi var, kendisinin kökeni Dom. Hep neşeli bir hayatım olsun diyor ve kendine kemençeye benzeyen bir enstrüman olan rebap sembolünden dövme yaptırıyor. Gerçekten de ne zaman görsem neşeli, çok enerjik biri kendisi. Dövmelerin bedene taşınması ruhu etkiliyor, yaşamı etkiliyor.
Bazı şeyler inançla değil kültürle tanımlanmalı. Dövme de bunlardan bir tanesi.
Bu araştırmalardan sonra dövme yaptırmayı düşünüyor musunuz?
Yaptırmayı düşünüyorum fakat sanıyorum henüz zamanı değil.
Pandeminin olduğu dönemde orada bir köye götürmüşlerdi beni. Dövmesi olan kadınlarla tanışma fırsatım olmuştu. Ama pek çoğu “çok pişmanım, dinimizce hiç uygun değilmiş dövme yaptırmak ama o zaman bunları biz bilmiyorduk” diyorlardı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Ben bu konuda çok şey düşünüyorum ama maalesef düşündüklerimle kalacağım. Bu soruya aslında nereden baktığınız önemli. İnanç tabii ki çok önemli. Ama bazı şeyler inançla değil kültürle tanımlanmalı. Dövme de bunlardan bir tanesi.
İnançla bağlantısı var mı?
Tabii ki var çünkü bir şey seçiyorsun ve onu derine kazıyorsun. Sevincini hissediyorsun, anlam veriyorsun, tabii ki bir inanç var, tabii ki bir kutsiyetlik var. Dolayısıyla bunu ancak kültürle tanımlamak gerekiyor. Ve yani 100 kişiden 60 kişi demiştir keşke yapmasaydık diye. İslamiyette haramdır, bilseydim yapmazdım.” Biz bunları çok duyuyoruz. Ama belki onlar da bilmiyor, belki onların da bakış açıları değişti. Kültür gelecekle tanımlanmıyor. Kültür geçmişle tanımlanıyor, kültür yaşanmışlıklarla tanımlanıyor. Türkiye o kadar zengin bir ülke ki hem coğrafi bağlamda hem inanç hem kültür bağlamında çok engin bir ülke. Sadece dövmeye değil somut olmayan tüm kültürel miraslarımıza sahip çıkmak gerekiyor.
Sohbetin başında söz ettiğiniz kırklamayı da merak ettim, söz edebilir misiniz?
Arapçada 40, erbay demek. Erbay da aralık ayının en soğuk 40 günü demek. Bu 40 gün içerisinde doğan bir bebek olduğu zaman ilk haftasında ilk perşembe gününde 40 tane ekmek dağıtılır yani bunu düşündüğümüzde sayıdan çok bir geleneğe dönüşüyor. Ölünün 40’ı var, bebeğin 40’ının uçması var…
Peki yakında başlayacağınız bir proje var mı?
Anlatılan masalları kayıt altına alıyorum. Umarım yayınlanır. Dövme kültürü araştırmamızı da biraz daha genişletip yayına hazırlamak üzere kaynakçalar topluyoruz. Bir de yörenin eski çocuk oyunlarını araştırıyoruz, yaklaşık 50-55 oyuna ulaştık. Toplamda üç tane projemiz var şu an.
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.