Sadeleşmiş bir beden ilişkisi ve Beden Olumlama
Farkındalık

Sadeleşmiş bir beden ilişkisi ve Beden Olumlama

Tatildeyim, bikinim üstümde. Aynaya bakıyorum. Vay canına diyorum. Bedenim gözüme hiç böyle görünmemişti. Nasıl anlatsam… Böyle… Olduğu gibi yani. Yani sıfatsız, ne ise o. Sade. Evet, sanırım en güzel tanımı bu olurdu: Sade. Bu noktaya nasıl geldim diye düşünüyorum. Çok çalıştım tabii ama başka bir şey daha var. Sanki gözümün önünden bir perde kalkmış. Çünkü şu anda aynada sadece bir beden görüyorum. “Sade”ce bir beden. Bu olduğu şeyi azımsamak için söylediğim bir şey değil asla ama sadelikte bir güç var, bir olmuşluk var. Yani en nihayetinde bir var olabilme hali var. Hemen bir flashback yaşıyorum, geçen haftaya gidiyorum. Vernon Frost’un inzivasındayım. Dans ediyorum. Dans ederken ben benim. En saçma, en anda, en iddialı, en olduğum gibi ve bedenimi en bıraktığım halimdeyim. Bedenim öyle özgür ki. Popom, bacaklarım, memelerim her yerim her bir hareketimde, zıplamamda, kıvırmamda sallanıyor. Bununla eğleniyorum. Sevgili bıngıllarım. Sanki her bir titreşimde bedenimden bir şey serbest kalıyor. Özgürüm. Nihayet. En özgür hissettiğim an sanırım dans ettiğim an ve bu bulaşıcı. Etrafımdaki herkes katılıyor, birlikte saçmalıyoruz, gittikçe daha cürretkar oluyoruz ve sonunda kan ter içindeyiz. Başkalarını bilmiyorum ama o anlarda bedenimin nasıl göründüğü umurumda değil ama bana sorarsanız her bir hücresinden disko topu gibi renk renk ışıklar fışkırıyor.

Bu kadar şeyi neden anlattım? 35 yaşımı tamamlamama şurada çok az bir süre kaldı ve yaşamımın çok uzun bir kısmını bedenimin içinde hapismiş gibi yaşamışım. Bunu şu anda o kadar net görebiliyorum ki. Hem kendi deneyimimden hem de bulunduğum yerden başkalarının deneyimine ettiğim şahitlikten anlıyorum. Sizi temin ediyorum ki nasıl görüneceğim diye düşündüğümüz her an bir kayıp yaşamdan. Kendimizden çaldığımız keşfedilmemiş bir tecrübe. İnzivaya dair anlatamayacağım detaylar var ama şunu bir kere daha apaçık bir şekilde gördüm ki hepimiz, istisnasız, yediklerimizle, fazlalıklarımızla ya da aşırı zayıf olduğumuzu sanmlarımızla, kusurlu olduğunu düşündüğümüz özelliklerimizle ve bedenimizle bitmek bilmeyen bir mücadele içindeyiz. Bunu yiyorum çok kötüyüm, fazla kaçırdım telafi edeyim, şuram fazla örteyim, şöyle görünürüm gizleneyim, o iyi, bu kötü, yanlış, doğru, sağlıklı, sağlıksız… Bitmek bilmiyor ve sürekli ama sürekli dilimizde bu konuşmalar var. Anda kalıp o yemeğin tadını çıkaramıyoruz, anda kalıp bedenimizi özgür bırakamıyoruz, anda kalıp bir salamıyoruz. İşte o yüzden tekrar geldik tüm bu yazı serisinin başına. Durum çok ama çok ciddi.

Bütün bunlara bir kere daha şahit olduktan sonra bir kere daha ciddiyeti anlayalım istedim. Bundan sonra da biraz artık “neler yapabiliriz”i konuşmaya başlayalım diyorum ne dersiniz? Hey?! Hala orada mısınız? Gitmediniz değil mi, benimlesiniz? Bakın bütün bu çaba inanın ki boşa çıkmayacak. Size özgürlük vaad ediyorum, size mutluluk, coşku vaad ediyorum. Size sizinle bir buluşma vaad ediyorum.

Şimdi, acaba nereden başlasak, nasıl yapsak? Sorusu olan var mı mesela? Ah keşke bunu böyle yapabilsek. Birileri soru sorsa, oradan bir sohbet açılsa ve neye ihtiyaç varsa o konuşulsa. Böyle bir şans henüz mümkün olmadığından kendi tecrübemden yola çıkıyorum ve benim yola çıktığımda uğradığım durakları ziyaret edeyim ve size de anlatayım diyorum ne dersiniz?… Dedim ama tabii yine cevap yok. Yapacak bir şey yok el mahkûm okuyacaksınız artık.

Şimdik ilk durak için bence şu hepimizin artık kesin duyduğu, duymayanın kalmadığı, yeterince anlaşılmamış, yeterince de yanlış anlaşılmış, yeterince alet edilmiş, yeterince yeterli olamamış ama yeterince de gerçek bir farkındalık başlatmış bir hareket var hani, şu BEDEN OLUMLAMA HAREKETİ. Diyorum oradan başlayalım.

Beden olumlama hareketinin basitçe ortaya çıkış amacı şu: Standardize edilmiş beden kalıplarının dışında kalan insanlar aslında birçok zorlukla günlerini geçiriyorlar. Birçok sektör bu insanların varlığını adeta yok sayıyor. Moda sektörünü düşünün mesela. Birçok çok bilinen markanın beden skalası en yüksek 42 hadi bilemedin 44’e kadar gidiyor. Sağlık sektöründe bu insanlar sigorta şirketleri tarafından sigortalanmıyor, doktorlar tarafından da farklı muamele görüyor. Hatta bazı özel sektörlerde şişman insanlara daha az maaş verildiği, kilosu yüzünden çalışana mobbing uygulandığı çokça görülmüş bir şey. Havayolu şirketleri, restoranlar, spor salonları sanki bu insanlar yokmuş gibi davranmaya devam ediyor. Bu gerçekten büyük bir bedene sahip bir insan için çok travmatik bir durum. Toplum ve sistem tarafından yok sayılmak. Sonuç olarak bu hareket diyor ki siz ne kadar yok sayarsanız sayın biz varız.

Yani hızlıca özetlemek gerekirse, şişman bir insan herhangi bir mağazaya gidip istediği herhangi bir kıyafeti alamıyor çünkü onun bedenine göre bir üretim yok. Ona spor yap spor yap diyorlar, spor salonunun kapısından içeri girer girmez her yerde boy boy kaslı karın fotoğrafları, içeride spor yapan hiç kimse şişman değil, büyük bir anksiyete sebebi, yine ait hissedemiyor. Ki oraya gitmeden gidip bir spor taytı almak istese bilinen bir spor markasından en fazla XXL vardır, bulamıyor, yapamıyor, ait hissedemiyor. Restorana gidiyor, sandalyeleri kontrol ediyor, acaba kolları var mı sandalyelerin, sığabilir mi, acaba sorsa nasıl karşılarlar, acaba yemek yerken ona nasıl bakarlar, acaba makarna söylese herkes göz devirir mi? Yine olmuyor, yine ait hissedemiyor. Uçağa binmek istiyor, ona göre bir koltuk yok. 2 tane koltuk alması gerek. Ama nasıl olur? Dünyadaki tek şişman o olamaz ki?! Onun gibi insanlar varlar, olmalılar. Yok en iyisi evden çıkmayayım diyor. Hastalanıyor, lanet olsun doktora gidecek ve hastalığını söyler söylemez ilk duyacağı şey kilo vermesi gerektiği olacak. Kimse zayıf bir insana böyle bir varsayımda bulunmuyor. Zayıf biri belki yediklerini kusuyor, belki başka türlü bir rahatsızlığa sahip ama sadece zayıf olduğu için kimse ona bakıp ilk bakışta sağlıksız damgası yapıştırmıyor. Belki madde kullanıyor ama sigorta şirketleri onu kapsam dışı bırakmıyor. Şişman insanları bırakıyor… Anlatabildim sanırım değil mi? İşte beden olumlama ‘çığlığı’ buradan çıkıyor.

Hareketin amaçlarından bazılarını sıralamak gerekirse:

  • Toplumun beden algısına dair bakış açısını değiştirmek,
  • Tüm beden tiplerinin kabulünü sağlamak,
  • İnsanların kendi bedenleriyle özgüvenli ve iyi bir ilişki kurmasını sağlamak, kendi bedenlerini kabul etmelerine yardımcı olmak,
  • Gerçek dışı güzellik standartlarının fark edilmesini sağlamak…

Aynı zamanda bu hareket ırk, cinsiyet, cinsellik ve engelli olma ile ilgili durumları da kapsamayı hedeflemiş. Sonuç olarak aslında dediği şu ki herkesin, tercihi, doğuştan ya da sonradan edindiği özellikleri her ne ise kabul görmeye hakkı vardır. Mottosu şu: Bütün bedenler güzeldir, bütün bedenler kabul edilmelidir.

Başka başka insanlar için beden olumla şu anlamlara gelebilir:

  • Bütün kusurlarına rağmen bedenin için minnet duymak,
  • Bedenin hakkında özgüvenli olmak,
  • Kendini sevmek,
  • Bedeninin şeklini ve ölçüsünü kabul etmek.

Şimdi hareket aslında en başta şişman insanların toplumda yaşadğı dışlanmadan dolayı bir yardım çığlığı olarak ortaya çıkmış. O yüzden zayıf bir kadının çıkıp beden olumlama mesajı ile kendi yolculuğunu tanımlaması zamanında çok tepki almış. Ardından hareketin böyle bir eksiği olduğuna karar verilmiş. Yani yalnızca şişman insanları kapsaması eksik bulunmuş. Çünkü aslında biliyoruz ki zayıf ya da şişman herkes bedeniyle ilgili farklı seviyelerde kabul sorunu yaşıyor. Her ne kadar bu hareket toplum normlarına karşı açılmış bir savaş olsa da bu talep anlaşılır bir şey. O yüzden de hareket yavaş yavaş dönüşmeye başlamış zamanla yerini başka terimler almaya başlamış. Bunlar beden nötrlüğü, beden özgürlüğü gibi terimler.

Bir diğer eksikliği ise şu: Çok fazla beden odaklı olması. İnsanın değerini çok fazla beden odaklı değerlendiriyor olması. Çünkü en nihayetinde hepimiz bir bedenden çok daha fazlasıyız. Bu da anlaşıldı ve geliştirildi zamanla ve geliştiriliyor aslında. Benim gözlemim bu yönde. Fakat şunu da eklemeliyim ki benim de hikayem tam olarak böyleydi. He şey zaten bedenim odaklıydı. Bedenimle olan ilişkim nasılsa yaşamla olan ilişkim de öyle idi. Dolayısı ile bana yardımcı oldu ama bir noktada bir bedenden daha fazlası olduğumu idrak etmek beni başka bir seviyeye taşıdı.

Bir diğer önemli eksiği ise şu ki bence birçok insanın tüylerini diken diken yapan da bu: Şu ‘olumlama’ meselesi. Bedenleriyle ilgili ciddi travma geçmişi olan insanlar var. Bunun kabulü, bunu olumlamak bu insanlar için gerçekten çok güç olabilir. Bu insanlara olumlu ol, bedenine pozitif bak demek o insanları daha derin bir karamsarlığa sürükleyebilir. Çünkü iyileşmek istiyordur, iyileşmiyordur, olumlaması isteniyordur ama bir türlü olumlayamıyordur ve bir de yaşadığı onca şeyin üzerine bunun suçluluğu gerçekten ihtiyacı olan son şey olacaktır. İşte bu biraz toksik pozitivizm.

Bu kadar bilgi bombardımanı yeterliyse gelelim bazı hap önerilere. Neler yapılabilir:

  • Bedenimi tamamiyle kabul edemeyeğimi kabul etmekte bir sakınca yok, bunu bilmek. O zaman belki odaklanmak gereken şey daha nötr hissetmek olabilir. Sevmeyi aramıyoruz, pozitif hissetmeyi aramıyoruz, nefret de değil ama nötr hissetmek. Bir gün farklı başka gün farklı hissetmek de çok normal. O da olur.
  • Bedenim dışında nelere odaklanabilirim bugün? Kendimde bedenim dışında nelere odaklanabilirim? Ben bedenim dışında neleri ifade diyorum? Biraz odağı buralara kaydırmak. Yani olumlayamadığım şeyleri bir kenara bırakıp olumlayabildiklerime odaklanayım biraz demek. Neyimiz kötü, neleri eksik yapıyoruz, kusurlarımız ne, bunları hemencecik sıralarız sorsalar ama iyi olduğumuz şeyleri pek az söyleriz. İşte şimdi biraz bunları parlatmanın hatta bunları abartmanın zamanı geldi.
  • Sürekli kendime şunu hatırlatmak: Ben bedenim değilim, bir bedenden çok daha fazlasıyım.
  • Düşünce örüntülerini gözlemlemek. Yemekler etrafında nasıl davranıyorum, beni ne tetikliyor, tetiklendiğimde nasıl davranıyorum? Her şey çok fazla geldiğinde çok zor da olsa öz şefkati seçebiliyor muyum? Çünkü yol dönecek dolaşak buna varacak. Öz ilgi, öz sevgi, öz şefkat. Bunları geliştirecek yöntemler keşfetmek bu yolculukta can simidimiz olacak.
  • Bedenimin nasıl göründüğüne değil bedenimin sağlığına odaklanmak. Tercihlerimi bu yönde belirlemek. Bu konuda dürüst olmak.
  • Ay bir önceki yazıda da yazmıştım şimdi yine yazacağım: Lütfen, bedenime değişecek bir şeymiş gibi davranmamak. Ona güzel kıyafetler almak, ona bakmak. Bir gün zayıflarım da giyerim, kilo alırım da giyerim diye dolapta tuttuğunuz tüm kıyafetlerden kurtulun lütfen. O burada, şu anda sizinle, şu andaki halini görmezden gelmeyin.
  • Çok önemli bir adım söylüyorum son olarak: Sosyal medya hesabınızı temizleyin. Diyet hesapları, öncesi-sonrası hesapları, bunları pazarlayan kişiler, hemen, koşun, temizleyin. İmkânsız güzellik standartlarını empoze eden hesaplar, hepsinden kurtulun. Arkadaşınız bile olsa. Sesize alın en azından. Bunlar yerine özgür bedenlerin olduğu, kendine has hesaplar keşfedin. Algınız değiştikçe gözleriniz farklı görür olacak. Benim öyle oldu. İnanılmaz derecede büyük bir etkisi var medyanın. Lütfen bu adım atlanmasınn. Yalvarıyorum bakın.

İşte böyle. Biraz uzun oldu. Umarım sonuna kadar okudunuz. İnanın yazması da uzun sürdü. Bakın tatildeyim denizi, kumu, güneşi bıraktım yazdım ben de. Lütfen, karşılıklı bir emek söz konusu. Her şey bizim için. Her şey çiçek açalım diye. Her şey disko topu gibi renk renk ışıklar fışkırsın her yanımızdan diye. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.

Unutmayın, başka türlü bir yol mümkün.

Sevgi olsun!


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Aslıhan Aydoğan Büyükakgül
1988 yılında doğdu. 21 yaşında Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Çalışma hayatına özel sektörde başladıktan 5 sene sonra, istediğinin bu olmadığına karar verdi ve hayallerinin peşine düşmek için işinden ayrıldı. 27 yaşında oyunculuk dersleri almak adına çıktığı yol onu kendi özüne doğru olan yoluna da yönlendirdi. Bu süreçte birbirinden farklı birçok eğitim aldı. Bu eğitimler hem bilişsel bilgileri, hem mistik ilimleri içermekteydi. Şimdi ise oyunculuğun yanı sıra tüm bu deneyimleri esentezleyerek tasarladığı atölyeler, danışmanlıklar ile kişiler ile birebir çalışmalar yapıyor.