Âdem ile kâinatın ilişkisini düşünüyorum. Diğer bir deyişle insanı ve kâinatı. Dünya değil bakın düşündüğüm, koca kâinat. Dünya dediğin, kâinatın içinde küçücük bir ada. Dünya dediğin sensin, benim.
Âdem ve kâinatı birbirini tamamlayan ikiz kardeşlere benzetirim. Kâinat ve Âdem birbirinden ayrılamaz ve birbirini anlayıp sevebildikçe canlanan, büyüyen, gelişen, yayılan, artan, çoğalan bir enerji yaratır. Yaradılışın özü budur.
“Kâinatın aynasıyım, mademki ben bir insanım.”
Aşık Daimi
Bir süredir kitabımız Kuran-ı Kerim’i inceliyorum ve anlamaya gayret gösteriyorum naçizane. Benim gibi doğru bir tefsirle inceleme fırsatınız olursa bundan bin yıl önce verilmiş mesajlarıyla kişisel gelişimin a-b-c’sini kutsal kitapta bulabilirsiniz. Kendisini anlamak için yaşamın direksiyonuna geçen her insanın kutsal kitabımızı okuması gerektiğini düşünüyorum. Sadece kendisini değil elbette, insanın kâinatı da tanıyıp anlaması için kitabımız çok iyi bir rehber. Allah’ın, insan olabilmek için vermiş olduğu her seviyeden aklın alabileceği kesin ve açık mesajları var Kuran’da. Bunlardan ilki: Kâinatı ve insanı sev. Allah, Âdem’e on sekiz bin alemin sırrını Kuran’da veriyor. Ve kâinatı çok sevdiğini, Âdem’e de sevdirdiğini anlatıyor. Kâinatın sırrını insana sakladığını söylüyor.
Hadîs-i Kudsî’de, “Biz insanın sırrıyız, insan da bizim sırrımızdır” denilmektedir. Şu cümle beni günler ve gecelerce düşündürdü, uykusuz bıraktı. Kendi idrakimce, yüce Rabbimiz bize “dikkat et” mesajı veriyor. İnsan ve kâinat üzerine çalışırsan sırrı bulursun. Neredeyse 20 yıldır dünyaya geliş sebebimi, amaçlarımı, yaşamı ve görevlerimi anlamak için kâinatın içindeki küçük dünyamı idrake çalışıyorum. Bu hadisi okuyunca iyice emin oldum ki her insanın birinci vazifesi varlığının gayesini anlamak olmalı.
“Bilinmeyen gizli bir hazine idim, bilinmek istedim, bilineyim diye halkı (kâinat) yarattım.”
Bende ikinci bir sarsıntı yaratan, müthiş derecede haz aldığım bir diğer mesaj ise “Bilinmeyen gizli bir hazine idim, bilinmek istedim, bilineyim diye halkı (kâinat) yarattım” hadisinden geldi. Yüce rabbimiz, öz değerini onun varlığında idrak edebilmen için seni, beni ve tüm varoluşu yarattığını ifade ediyor. Bana yine uykusuz geceler geçirten bu müthiş ve yüce görev insana emanet edilmiş. İnsan, böyle kutsal bir görevle yaşamak üzere dünyaya gelir. Gerçek anlamda kendi değerinin ve gücünün farkına varamayan, onu bulup da ona dayanamayan insan huzur bulamaz. Bugün insanların pek çok şeye sahip olup, huzura erişememe sebebi de budur belki.
İçinde olduğumuz şu zamana baktığımda sevgiyi ve ışığı bırakmış birbiriyle kıyasıya kavga eden iki eski dost görüyorum. Kâinat ve insan sanki birbirine düşman olmuşlar. İnsan madenleriyle, suyuyla, toprağıyla, kâinatı hunharca yok ettiğinin farkında değil. Elbette bunun karşısında kâinat da boş durmuyor. İnsanı “bundan daha fazla nasıl olabilir” illüzyonu içerisinde sahip olduklarının huzurunu, şükrünü yaşatmadan daima kaygılar, endişeler, değersizlik duyguları içinde esir almış durumda. Niyeti olana çözüm yolları var tabii. Ben niyeti olan insana seslenmek istiyorum. Sen yaradılış amacını, bu kâinatı ve onunla kardeşlik günlerini hatırlamak için yaşamın direksiyonuna geçmezsen, çok yakında bu kâinat seni yutar. Yaradılışının ne kadar kutsal olduğunu, değerini hatırla ve gücünü eline al!
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.