Kayak yaparken bacağını kıran ve bir süre bacağı alçıda kalacak olan 4 yaşındaki torunumla birlikte soğuk ama güneşli bir kış günü kızımın Boston’daki evinde sanal oyun seyrediyoruz. Oyun Örümcek adam, Kaptan Amerika, Hulk gibi süper kahramanları arasında bir çeşit boks maçı. Torunum kendisini süper kahramanlardan biri ile özleştirip her zaman kazanan olmak istiyor. “Ben Örümcek adamım, kazanacağım” diye oyuna kapılıyor ve oyundan kaybederek çıkan tarafı seçti ise üzülüyor. Hatta bazen oyunu ciddiye alıyor ve hırslanıyor. Torunumu izlerken aklıma gençlik yıllarımda yazlıkta arkadaşlarımla tavla oynarken ve özellikle oyunu kaybettiğim zamanki hallerim geliyor. Oyunu kaybedeceğimi anladığımda tavlanın kapağını kapatıp kaçardım.
Kazanmam lazım! Bu doğru mu?
Kaybetmeye ne mana veriyordum acaba? Kazanmaya ne mana yüklüyordum? Kaybetmek benim için ne demekti? Kaybetmekten neden korkuyordum? Güçsüz mü olacaktım? Yetersiz mi görülecektim ya da kendimi yetersiz olarak mı yargılayacaktım? Kaybedince neden kendimi iyi hissetmiyordum? Alt tarafı bir tavla oyununu bile kaybetmekten niçin korkuyordum? Bir yandan torunumu izlerken bir yandan da zihnim yıllar öncesine ziyaret ediyor ve kazanmak ve kaybetmek ile olan ilişkimi hatırlıyorum.
Kazanmak kadar değerli ve kıymetlidir kaybetmek!
Torunuma ‘her zaman kazanmaya bağlanma, zaman gelir kaybedebilirsin oyunda ama her seferinde kazanırsın aslında’ dedim. Anlayamayan fakat meraklı gözler ile bana baktı ve “Nasıl mümkün ki bu anneanne?” diye yanıtladı.
Olanı olduğu gibi kabul eden ve her şeyi fırsata çevirebilen kazanandır.
“Oyunu kaybettiğini kabul ettiğinde huzur kazanırsın. Olanı olduğu gibi kabul ettiğinde oyunun dışına çıkar ve özgür olursun. İşte o zaman sen kazanansın” dedim. Şaşırmadı. “Haklısın anneanne” dedi ve oyuna devam etti. Çok daha huzurlu ve neşeliydi artık. Kazanmak ve kaybetmenin zihnin yarattığı bir hikâye olduğunu bilir gibiydi adeta. Hırs ve stres neşe ve eğlenceye dönüştü.
İnsan kendi yazdığı hikâye ile zindanın yaratır.
Kazanmak da kaybetmekte yaşamın doğal bir parçasıdır. Aynı zamanda insanların kendi kendilerini düşürdükleri bir zindan da olabilir. İnsan zihni herhangi bir durumda kaybettiği bir şeye “Ben kaybedenim, ben kaybettim, ben yetersizim, güçsüz olan benim” diye mana da yükleyebilir ve deneyimi acıya dönüşebilir. Kaybetme deneyiminden iyi hissetmez ve kazanmaktan iyi hissettiği için kazanmaya programlanır. Dolayısı ile bu dipsiz bir kuyudur ve insan kendi yazdığı hikayeler ile kendisini zindana kapatır.
Gerçekte olan tek şey o anda olandır. Hakikatte kazanmak ve kaybetmek diye bir şey yoktur. İkisi de zihnimizin yarattığı kavramlardır. Yaşamımız kaybetmeye ve kazanmaya yüklediğimiz mana ile ya kapanır ya da özgürleşir. Zihin kazanan dediği an karşıtı olan kaybedeni yaratır. Halbuki ikisi de tek bit bütünün parçasıdır.
Feza Karakaş
Boston, Massachusetts, ABD 8 Şubat 2022
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.