BU DA GEÇER
Farkındalık

Bu da geçer

Vee işte buradayım. Olmaktan korktuğum ama bir şekilde de hep uğradığım o yerde. Hani öğretmen bir soru sorar ve sen gözlerini kaçırırsın ve sonra tabii ki adını duyarsın. Bilirsin, ne kadar korkuyorsan o kadar artar seçilme ihtimalin ama korkmadan da duramazsın çünkü sorunun cevabını bilmiyorsundur. Oysa senden bir cevap bekleniyordur. Adını duyunca kafandan kaynar sular dökülür, önce aniden ısınır sonra da aniden buz gibi olursun. Sanırım anladınız ne demek istediğimi. İşte bu hislere çok yakın bir yerdeyim.

Nasıl tarif edeyim bilmiyorum ama dipteyim diyebilirim. Göz göze gelmekten kaçındığım korkularıma yakalandım, onlara takılıp dolandım ve düştüm. Ne yalan söyleyeyim burası biraz karanlık bir yer. Burada olmak her ne kadar tanıdık olsa da hala çok rahatsız. Çıkmak istiyorum. Ya da bilmiyorum. Belki de bilerek ve isteyerek indim bu kuyuya.

Şimdi gerçekten kırılgan olacağım ve dürüstçe paylaşacağım: Buradayım çünkü bazen başka türlü duramıyorum. Çok fazla şey yapmak, oldurmaya çalışmak, hayallerim, ailem, arkadaşlarım hepsi biraz bunaltıcı ve fazla geliyor. Oldurmaya çalışmak ile akışına bırakmak arasındaki o tatlı ince çizgiyi hep kaçırıyorum. Sonunda da bu beni tüketiyor.

Kendimi kendime kanıtlamak istiyorum

Bazen de dibe iniyorum çünkü birinin gelip beni buradan çıkarmasını bekliyorum. Yaşamdan müthiş bir haber almak ve o dipten adeta fırlatılarak çıkmak istiyorum. Buna değer olduğumu bilmeye, görüldüğümü hissetmeye ihtiyaç duyuyorum.

“Çok iyi gidiyorsun, yaptıkların değerli ve işte bu da mükafatı, bu da tüm acıların telafisi.”

Duymak istiyorum, görmek istiyorum, ellerimle tutabilmek istiyorum. En zoruysa içimde çok iyi biliyorum ki kurban da benim kurtarıcı da. Kendi kendime bu oyunu sürekli kurup ardından da ben yapacağım kararıyla silkeleniyorum. Kendi kendime defalarca kanıtlamaya çalışıyorum yapabileceğimi. Fakat içimdeki her şeyi kendi başına yapmak zorunda kalmış o küçük çocuk adeta kriz geçiriyor. “Hayır!” diyor “Bana yaptırmaktan vazgeç!” Sanki kendini yerlere atıyor, ağlıyor, bacaklarıma sarılıyor ve ben bilmiyorum. Bu anda onu nasıl teselli edeceğimi, ona nasıl her şeyi yaptırmamayı öğreneceğimi bilmiyorum. Çok yakın bir zamana kadar farkında bile değildim üstelik. Ondan çok fazla şey beklemişim, tıpkı benden çok fazla şey bekleyen herkes gibi. Onlara duyduğum öfkenin aynısını görüyorum içimdeki çocuğun gözlerinde. Ve bu öfke başkalarına değil, bana. Şok oluyorum. Bu nasıl oldu?

Değişim, sandığımdan daha ürkütücü

Çok yakın zamanda yine Vernon sayesinde çok önemli bir inanç kalıbımı fark etmiştim. Her şey iyiye giderken hastalanıyorum ya da bir şey oluyor ve geri düşüyordum. Bunun nedenini ona sorduğumda bana dedi ki: “Söylediğin şeyi fark et. Bu bir inanç ve sen bu inanca bağımlı olmuşsun.” Bunun farkına varmak bana hiç de iyi gelmedi açıkçası. “Kahretsin!” dedim içimden. Bunu çözmek kim bilir ne kadar zaman alacak?

Bu olayın üstünden kısa bir zaman geçti ve bazı anıları hatırlamaya başladım. Çocukken istemediğim bir şey gerçekleştiğinde nasıl da hemen ateşlendiğimi, her tatilde hastalandığımı, bir şeyler değişecekken gelen karın ağrılarını…

“Değişim zordu benim için. Pozitif bir değişim bile olsa.”

Çünkü küçükken evde sağlam bir zemin hiç yoktu. Hep sanki bir anda her şey puf diye yok olup gidecek hissiyle yaşardık. Annem ve babam bir gün iyi olsa üç gün kavga ederdi. Maddi sorunlar bir an dinmiş gibi görünse bir gün kapı çalardı ve bir tebligat tutuşturulurdu elimize. Unutulmuş faturalar, ödenmemiş borçlar, tutulmayan sözler… Tekrar ve tekrar sanki dönüp dolaşıp aynı döngünün içinde hapis tutuyordu bizi.

Ben sadece… Her şey olduğu gibi kalsın istiyordum. Artık bir gün gelsin ve durulalım ve huzurlu olalım ve sonsuza dek mutlu yaşayalım. Olmadı. Hiç durulmadı sular ve benim sağlam bir zemin ihtiyacım hiç karşılanmadı. Belki de bugün bir şeyler değişirken -bu iyi yönde bir değişim olsa bile- ben ya fiziksel ya da ruhsal olarak hastalanıyorum. Değişim, bilinmeyen sandığımdan daha ürkütücü. Bense huzur istiyorum, acıların bitmesini isiyorum, ihtiyaçlarımın görülmesini ve karşılanmasını istiyorum, denge istiyorum, ayağımın altından zeminin kaymayacağını bilmek istiyorum ve fakat korkum, bu istek ve ihtiyaçların hiçbir zaman karşılanmayacağı.

Ben bunlardan ibaret değilim

Sonra bu korkuyla göz göze geliyorum. Yorgunum ve kendimi bırakır bırakmaz hızla dolanıyor ayaklarıma, ellerime, boğazıma ve birlikte derinlere doğru iniyoruz. İşte orada beni o küçük Aslıhan bekliyor. Küskün, öfkeli, sessiz. Sonra bir anda bağırıyor: “Bana acımaktan vazgeç!” Ben… Ona acıyor muydum ki? Bilmiyordum.

“Onun için ne kadar hayıflandığımı, onun başına gelenlere ne kadar tutunduğumu ve kendimi nasıl da onun acılarıyla tanımladığımı bilmiyordum.”

Sanki o, “Ben bunlardan ibaret değilim!” diye sesleniyordu ama ben “bir dakika, biraz şu travmayla ilgileneyim, biraz bunu iyileştireyim, biraz daha kurcalayayım” diye diye sanki onun üzerinde ruhsal bir otopsi yapıyordum. Onu bir bütün yapan şeyleri tek tek parçalıyordum ve onun, benim nasıl da bozuk, kırık olduğumuzu kendime ve dünyaya tekrar tekrar kanıtlamaya çalışıyordum. ”Hey, baksana, benim burada böyle bir yaram var, gelip onunla ilgilenir misin?” Yaptığımız şey hep bu değil mi? Yaralarımızı o kadar güzel sahipleniyoruz ve onları o kadar güzel manipülasyon aracı olarak kullanıyoruz ki. Ne için mi? İlgi almak için, sevgi almak için, kabul edilmek için… Peki ya hiç mi bozuk olmayan şeyler yok? Neden yaralarımızdan, yaralarımızdan doğan ihtiyaçlarımızdan ibaretmişiz gibi davranıyoruz? Neden bir türlü bir bütün olamıyoruz? Şimdi yine kulağımda yankılanıyor “Ben bunlardan ibaret değilim!”

Seni duydum küçük kız. Bunu göremediğim için, seni duymama rağmen şu anda olduğum yerden bunu görmek çok zor olduğu için özür dilerim. Senden bir af beklemiyorum. Senden hiçbir şey beklememeliyim biliyorum. Seni kusurlu, bozuk, eksik bir varlık gibi görmekten vazgeçmeliyim biliyorum. Ve en önemlisi, senden yardım beklememeliyim biliyorum. Sana yardım eden ben olmalıyım. Biliyorum.

Bu da geçer çünkü her zaman geçti

Yeni yıl, umutlar, hayaller, yapılacak onca şey… Doğruyu söylemek gerekirse hepsi beni biraz ezdi sanırım. Çünkü tüm bu hayallerin, çabaların hemen yanında “Ya olmazsa ya yine her şey değişirse” korkuları nöbet tutuyor. Tüm bunları farkında olmak ve bir şey yapmak istememek, yapacak gücü bulamamak ise işte tam olduğum yere dair. Bazıları için benim bu yanım çok yabancı belki ama ben onu çok iyi tanıyorum. Onun bir parçam olduğunu biliyorum. Şu anda elimden gelen tek şey ise durmak. Tüm bu rahatsız duyguların içinde, bu sıkışıklıkta, bu bunalmış halin içinde durmak ve beklemek. Hatırlamak sonra… Bu da geçer, çünkü her zaman geçti. Her hal, her şey, herkes… Geçti.

Bütün bunları neden bir yazı şeklinde paylaşmamın nedeni şu: Belki orada sen de benim gibi her şeyden biraz fazla bunalmış, kendi korkularının içine biraz gömülmüş, biraz tükenmiş ve umutsuz hissediyorsundur. Eğer öyle ise bil istedim. Yalnız değilsin. Bu dünyada olmak bazen zor bir deneyim. Bu bir gerçek. Hepimiz her şeyin daha kolaylıkla olduğu bir zamanın düşünü paylaşıyoruz. Ve çoğumuz, bunun için gerçekten emek veriyoruz. Ama hala yoldayız ve bugün, bazen hala her şey zor gibi görünüyor. Ve zor hissettiriyorsa öyledir. Hisşerimiz geçerli. Bugün zor, bugün bu kadar.

Sevgi olsun!


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Aslıhan Aydoğan Büyükakgül
1988 yılında doğdu. 21 yaşında Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Çalışma hayatına özel sektörde başladıktan 5 sene sonra, istediğinin bu olmadığına karar verdi ve hayallerinin peşine düşmek için işinden ayrıldı. 27 yaşında oyunculuk dersleri almak adına çıktığı yol onu kendi özüne doğru olan yoluna da yönlendirdi. Bu süreçte birbirinden farklı birçok eğitim aldı. Bu eğitimler hem bilişsel bilgileri, hem mistik ilimleri içermekteydi. Şimdi ise oyunculuğun yanı sıra tüm bu deneyimleri esentezleyerek tasarladığı atölyeler, danışmanlıklar ile kişiler ile birebir çalışmalar yapıyor.