Farkındalık Mümkünat

Dinlemek ya da dinlememek işte bütün mesele bu

Geçen pazar günü Instagram’da, integral kadranı da göz önüne alarak insanın üç boyutunu ruh, beden ve zihnin ayrı ayrı dinlenmeye ihtiyacı olduğunu hatırlatan bir hikâye paylaştım. Sobaya ucundan köşesinden de olsa yetişen nesil hatırlar, pazar günleri evin sıcak tutulup, banyo yapılıp, dinlenildiği, haftanın sohbetini yapıldığı sakin, yavaş bir gündü. Buna özlem duymuş ve yorgun halimle kendime nottu aslında hikayem. Bir gün sonra etkileşimlerime göz atarken birden bir şey fark ettim.

Di”n” lenmek

TDK’ nın dediği gibi “güç kazanmak için, çalışmaya ara vermiş”tim ancak yorgunluğum giderilmemişti. Oysa fiziken dinlenmiş, sevdiğim şeylere vakit ayırmış, ruhumu besleyen acil durum listemden seçtiklerimi de keyifle yapmıştım. Ama iç sesim susmamıştı. Eksik olan neydi?

Paylaşımımı gözden geçirirken dinlenmek kelimesi bende birden başka bir anlam kazandı. Dinlenmek kelimesi mesleğimin en önemli şartını çağrıştırıyordu. Dinlemek… Dinlenmek… Bir kelime iki anlamla aynı fonksiyonu yerine getiriyor olabilir miydi?

Bilinçaltımızın ısırığı

Yorgunluğuma tanıdık bir şikâyet de eklenmişti, sabahları çene ağrısıyla uyanmak. Gabor Mate’nin Vücudunuz Hayır Diyorsa kitabının bibliyoterapisine bir psikolog arkadaşımın moderatörlüğünde katıldığımdan beri, yaşadığım fiziksel sıkıntıların altında yatabilecek bilinçaltı sebepleri de araştırır oldum.

“Psikosomatik belirtiler denilen bu semptomlar, yani ‘sen beni anlamadın, ben sana hissettireyim de gör’ deme şekli ruhumuzun.”  

Bruksizmin (diş sıkma) altında yatan bilinç altı sorununu araştırdığımda bilin bakalım arkasından ne çıktı?

Eğer sürekli bir içsel konuşma halindeysek yani dışarı aktarmada zorluk yaşıyorsak yanıt veremediklerimiz, anlatamadıklarımız kaldıysa bilinçaltımız biz uykudayken bizi bunlardan korumak için onları “ısırırmış”. Biz uykuda etrafımıza dişimizi geçirmeye çalışırken oluşan çene ağrısının çözümü de bugünlerde çok popüler olan masseter botoksmuş. (Çene kasının hareketini, ilaçla engelleyen bir uygulama). E o kadar ağrı çekmişken iki iğne de kırışıklıklarımıza attırıveririz değil mi? Kırışıklıkları açıp çenemizi de sağlama aldıysak asıl sorunu stresi ve ifade eksikliğini halletmeye vaktimiz var demektir.

Dinleyen var mı?

Koçluk mesleğinde rahmetli hocam MCC Hatice Yıldıran ilk derste, daha birbirimizi tanımadan bir dinleme egzersizi yaptırmıştı. İkili gruplar halinde birbirimizi dinlemiş, karşımızdaki kişinin kim olduğunu dinlediğimiz kadar biz anlatmıştık. Eğitime farkındalığı yüksek ve iletişim eğitimi almış insanlar katılmış olsa da dinleme başarımız ortalamada kalmıştı. Biz duyup hatırladıklarımızı aktarmıştık, hatta biraz negatif bir geçmiş varsa geçmiş olsun ne yapabilirim diye her iyi insanın yaptığı gibi birbirimize destek olmuştuk. “İşte!” demişti Hatice Hoca.

“Önce dinlemeyi öğreneceğiz, tavsiye vermeden, cevap vermeden, sempati kurmadan dinlemeyi.”

Empati kurmadan koç mu olunur, diye kızmıştım içimden. Ben insanlara yardım etmek istiyordum, çareler önermek, sorunlarını halletmek istiyordum. Henüz koçluk yolculuğumun ilk gününde yöntem konusunda çok yanılıyordum.

Hemen elimi kaldırdım. Bir koçun empati becerisinin yüksek olması gerekmez miydi? Aldığım cevapla, yıllığımda dahi defalarca tekrarlanmış, “Güzin Abla” lakabımın bana bilmeden ne kadar yük bindirdiğini öğrendim. Hatta o güne kadar, belki de yanlış yönlendirerek, kaş yapayım derken göz çıkardığımı…

Sempati, kişiyi, kendi yaşanmışlıklarımız filtresiyle dinlemek, kendi doğru – yanlış ölçerimizi devreye sokarak çözüm bulmaya çalışmak, tavsiye vermek, onunla ve bazen onun yerine üzülüp, sevinmektir.

Empati karşısındakinin düşüncelerini, hislerini, kalıplarını onun doğduğu günden bu yana geliştirdiği kişiliği ve alışkanlıkları doğal kabul ederek, kendini tam da onun olduğu yere koymaktır.

Di”n”lenmek lüks mü?

Burada bahsettiğim kavramların da ötesinde, dinlemenin önündeki en büyük engel kişinin egosu. Yunanca da “ben” anlamına gelen ego, ehlîleştirilemezse “ben bilirim”, “ben de yaşadım” diyerek konuşmanın ortasına atlamaya güdülenmiştir. Etkin bir dinleyici olmak adına egosunu tanıyıp kendini tanıma yolcuğuna sürekli devam eden, eğitimler almış psikolog ve koçlar gibi profesyonellere maddi olarak ulaşmak her zaman mümkün olmayabilir. Forbes dergisinde yayınlanan Kendini Dinletmenin Pratik Yolları makalesinde, iletişimci Erika Andersen çözüm olarak sunduğu maddelerin bir numarasına DİNLE yazmış. Di”n”lenmek istiyorsak önce biz dinleyeceğiz.

“Dinlemek karşındakine sen varsın, sana değer veriyorum demenin en kestirme yoludur.” 

Doğan Cüceloğlu

Yakınınızı nasıl alırdınız? Sempatik mi? Empatik mi?

Dinlemenin gerçek anlamından bahsetmeden önce aynı konu üstünde gelişebilecek, bir sempatik bir de empatik diyaloğa göz atalım mı?

  • Kişi: “Ya sorma eşimin operasyon olması gerekiyormuş, çocukları da bu hafta bırakamam, para da ayarlamak lazım, of, sinirlerim çok bozuk!
  • Sempatik: “Geçmiş olsun, öyle hemen operasyona sokma sakın, benim doktoruma götür önce bir, biliyorsun babamın başına geleni. Çocukları düşünme şimdi. Para için de sıkma canını çözeriz.
  • Empatik: “Geçmiş olsun, baya sıkışmışsın gerçekten, işini kolaylaştırmak için bir şey yapmamı ister misin?

Bir durup hissedelim. Hangi cevaptan sonra bu endişeli kişi düşüncelerini durdurup bir nefes alabilir?

İkisinin de niyeti yardımcı olmakken empatik olan kişiyi dinleyip onun duygusuna ve fikrine saygı duyarak cevap vermiş, sempatik olan ise kendi telaşını da istemeden size aktarıp kendi “doğru” çözümünü kişiye dayatmıştır.

Sempatik dinleyicinin yardım önermesi, gönle hoş gelebilir. Ancak sunduğu yardım teklifleri ve fikirler kişiye içinde olduğu durumun yanında bir sorumluluk daha yükler. Bu kişinin başka bir doktora gidecek maddi ya da fiziki şartları yeterli midir? Çocuklarını düşünmeden durabilir mi? Sunulan maddi yardım ona ne hissettiriyor? Anlatan çoğu kez “sadece dinlenmek” ister.

Dünyanın dört bir yanında, etkili konuşma, sunum teknikleri, ikna edici konuşma dersleri veriliyor. Birilerine hitap ederek faydalı olmak ile dinleyerek faydalı olmak arasındaki fark nedir? İnsanlar bir konuşmacının sunumuna kendi kararlarıyla ilgilenerek katılırlar, fikirlerini dinlemeye açık ve isteklidirler. Oysa bir sohbet esnasında bilirkişi olmadan fikir vermek, sıklıkla izin istemeden yapılır.

“Söz söylemekte yücelik aramayın! Dinlemek, söylemekten yeğdir”

Mevlâna

Dinlemenin de empatisi var

Di”n”lenmek istiyorsak önce biz dinleyelim demiştik. Gündelik hayatta karşımızdakini bütün dış uyaranlara rağmen dikkatle dinlemek, elimizden telefonu bırakarak dinlemek, hele de aramızda bir anlaşmazlık varsa çok kolay değildir. Konuştuğumuz kişi ne derse desin, haklı çıkmadan (bu da başlı başına bir konu olabilir), cevap yetiştirmeden dinlesek kaç boşanma davası iptal olurdu kim bilir? Bizim de canımız var tabii, dinlemek sazı karşımızdakinin eline verip hiç konuşmamak değildir. Karşımızdaki empatik şekilde dinlediysek ve sınırlarımızın ihlal edildiğini düşünüp, kırmızı ışık yanıyorsa günah benden gitti artık.

Peki nasıl olur bu empatik dinleme?

  1. Dinlerken dikkatimizin tamamen karşımızdakinde olduğuna emin olup, başka şeyler ve bugünün vebası olan telefonumuzla uğraşmıyoruz.
  2. Karşındaki konuşmasını bitirmediği sürece sözünü kesmeden dinlemeyi duymuşuzdur ancak bir adım ileri gidip üç- dört saniye sessizlik oluşması anında da beklemek, karşımızdakinin düşünüp anlattıklarını derinleştirmesine imkân verir.
  3. Dinlerken duygularımız tetiklenip cevap veresimiz geliyorsa burada ego kontrolü devreye giriyor. Karşımızdakinin sözünü kesmeden dinlersek haklarımızı karşımızdakine devretmiş olmayız, sadece dinlemiş ve anlamış oluruz. Anlamaya başladığımızı hissettiğimizde bağınız kuvvetlenecek. Sabrın sonu selamettir!
  4. Anlatılanın ve fikirlerin, karşımızdakinin doğru ve yanlışları ve kalıplarıyla işlenmiş olduğunu ve herkesin hayat filtresinin farklı olduğunu unutmadan, farklı fikirlere izin vererek dinleyelim. Bu bizi de özgürleştirecektir.
  5. Dinlemek öncelikle ona dikkatini hediye etmek olduğu kadar, onu anlamaya da çalışmaktır. Anlamamak da anlamak kadar doğaldır. Geçiştirmek ve anlamış gibi yapmak yerine, “bu dediğini anlamadım”, “senin için şu ne demektir” gibi sorularla ilgi ve iletişim kalitesini bir üst seviyeye çıkarabiliriz.
  6. “E bir ara biz de konuşacağız değil mi?” diye sabırsızlanmıyoruz, belki de bu sefer sadece dinleyeceğiz. Hiç konuşmadığımız bir sohbette değer verdiğiniz birini dinlerken derinde yaptığınız anlam araştırmaları, zamanla bize de ayna tutacak, bizim de sorularımıza kendiliğinden cevap olacaktır. Bir taşla iki kuş!
  7. Ve son olarak bunun bir alışkanlık olduğunu, ilk denelerimizde tamamen çuvallayabileceğimizi ama istersek zamanla daha huzurlu ve barışçıl sohbetler yürüteceğimizi bilerek denemeye devam edelim.

“Dinlemek, ilham verir.”

Dinlemek, bütün dikkatinle dinlemek, anlamak için gerçekten çaba sarfetmek, kendi içimizle temasımızı da kuvvetlendirir, dinlerken kendi sorularımıza cevap bulduğumuz, koçluk mesleğinde sıklıkla yaşadığımız bir durum çünkü dinlemek ilham verir. Dünyada bilyonlarca taneciğin birleşiminden yaratılmış, farklı bireyler oluşumuz, ortaya doğadaki gibi karmaşık olduğu kadar ahenkli bir güzellik katacak, zihin ve ruhumuzun da bu ahenge ortaklık etmesi huzuru ve nihayetinde dinlenmeyi de getirecektir.

Hepimize bol dinlenmeli sohbetler!
D.K.H 24.01.2024

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.