Esenlik

Ya evde yoksam?

Kararsız kaldığımda, kendimi sıkışmış hatta kaybolmuş hissettiğimde, içimde sis ve duman gezinmeye başladığında Healy ile analiz yapmayı çok seviyorum. Duyanlarınız vardır ama bilmeyenler için Healy, kuantum teknolojisiyle çalışan enerji, frekans ve rezonans temelleri üzerine yapılandırılmış bir cihaz. Bu frekans cihazının temel prensibi, insanın elektromanyetik alanlarla etkileşime girebildiği ve bu alanların vücudun iyi hissetme süreçlerini destekleyebileceği düşüncesine dayanıyor.  Healy ile fizik beden, zihin beden, enerji beden ve ruhsal beden üzerinde çalışmalar yapabiliyorsunuz. İçindeki özelliklerden biri de bu dört beden üzerinde analizler yapıp size rapor şeklinde sunması.

İşte ben de zaman zaman Healy’ye analiz yaptırıyorum ve bu analizlerin sonuçları üzerine düşünüyorum. Healy şimdi burada bir dursun, bir konu daha anlatıp sonra ikisini birleştireceğim.

Yolumu Tıkayan O Mantarla İlk Karşılaşma

Geçtiğimiz günlerde Mümkün Dergi ve Mümkün Ajans’ın yeni yıl kutlamasını yaptık. O gün dergimizin yazarlarından, Yaşamın Direksiyonunda Atölyesi’nin kurucusu ve Jungian Koç Şebnem Toker bize bir FLP[¹] meditasyonu yaptırdı. Meditasyonun bir aşamasında yolumuzda huşu içinde yürümemizi engelleyen mantarları yok etmemizle ilgili bir yönlendirme yapıldı. Benim de yolumda bir grup mantar vardı. Lazer silahımla hepsinin hakkından teker teker gelirken bir tanesini ne yapsam yok edemedim. Öyle ettim olmadı, böyle ettim olmadı. O orada, adını mıh gibi aklıma çakmışım gibi durdu. O mantar benim için aralarına girilemeyen insan topluluklarını temsil ediyordu. Alınmadığımız ve uzaktan izlediğimiz oyunları… İstenmeyen, kabul edilmeyen, “onlardan olunmayan”, boyalı kuş hallerini. Herkesin çok mutlu ve kaynaşık olduğu gruplarda dışarda kalışımı, öyle hissedişimi…

Dışında kalmak, dışında tutulmak: yabancılaşmak. Ah kuzum kendim.

İşte bu mantarı yok edemedim.

Kafamda Mantarla Geçirdiğim 2 Hafta

İnsan dışarda kalınca, içeride olamamasıyla ilgili sebepleri kendi varlığında arıyor. Onlarda olan ve bende olmayan şey ne? Bende olmaması gereken şey ne? Öyle değil mi, ya eksik var ya fazla, bir şeyler yolunda değil. Bir altın oran var demek ki ve sen bu bağlamda orantısızsın. Birileri sana baktığında fermuarını kontrol etmek gibi ilkin kendini kontrol ediyorsun.

Yaş aldıkça kendiliğinden görünmezliği tercih ediyor, talep etmekten çekiniyor, istemekle arana duvarlar koyuyorsun. Çünkü reddedilmenin nasıl hissettirdiğini biliyorsun. Üstelik çok iyi bildiğin bu duygunun ilmini öylesine yapmış oluyorsun ki artık sen de hayır diyemiyor, reddedemiyor, sınır koyamıyor, başkalarının duygularıyla kendi ihtiyaçlarını değiş tokuş ettiğin bir sarmalın içinde kalıyorsun. Böylece kendinin dışında başkalarının içinde oluyorsun. Ve yabancılaşma başlıyor.  

“Reddedilmenin acısından kaçarken görünmemenin, hiç yokmuşsun gibi yapmanın güvenli limanlarına bağlıyorsun kendini.”

Ben Hep Evdeyim

Çocuk psikolojisi alanında efsane çalışmalar yapan Donald W. Winnicott’un harika bir sözü var, der ki “Saklanmak bir eğlencedir ancak hiç bulunamamak felakettir.” Bulunmamak felaketi… Ya evde yoksam?

Kendi olarak, sana gelen
Sana gereksinimi olmadan, seni isteyen
Sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen
Kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan
O, işte…[²]

Çünkü insan, onlardan olmaya, onlar gibi olmaya da çekiliyor. Eh oyun da uzaktan pek hoş geliyor. Kişi istenmeyen olduğunda epey fena hissedebiliyor.

Ama artık o küçük çocuk değiliz. Onun bulduğu kendini koruma yöntemini bugün hâlâ cebimizde gezdirmeyebiliriz. Görünmemek yerine bulunabilir olmayı seçebilir ve onun tatlı kalbini onarma sorumluluğunu alabiliriz. En yetişkin, nihayet olgun aklımız ve kalbimizle…

Bulunuyorum İlkin Kendim Tarafından

Healy’ye geri dönelim. Bu sabah onunla aura analizi yaptım. Son iki haftadır aklımı meşgul eden bu konular ışığında, analizimin amaç çerçevelemesini de “Yolumda kendime takılmadan, pürüzsüz yürümek ve potansiyelimin kapaklarının sonuna kadar açılması” olarak belirledim. Healy’nin raporu her zamanki gibi kafa açıcıydı:

  • Kişi ilişkilerini kontrol etmektedir.
  • Kişi, dış dünya kaynaklı duygusal zorbalık olgusunu bilir ve bu nedenle ifadesini kontrol eder.
  • Kişi, duygusal zorbalığa uğradığını hisseder ve dışarıdan gelen mesajları kabul edemez.
  • Duygusal zorbalık korkusu nedeniyle kişi dış dünyadan gelen mesajları yaratıcı bir şekilde kullanamaz.
  • Kişi, başkaları tarafından kontrol edildiğini hisseder.

Sakral Çakra ve Boğaz Çakra raporumda bunlar varken Taç Çakra raporumda şöyle yazıyordu:

  • Kendi hayatının otoritesi, kişi tarafından geri alınır. Değişim zamanları yakındır.

Karın Çakra raporum ise şuydu:

  • Kişi, duygusal bağımlılıklardan kurtulma kararlılığıyla birlikte kendi gücünü giderek daha fazla algılar.

Ey Kendim, Kimsin Sen?

Eskiden kendini gerçekleştirmenin yaşamdaki ideallerimizi gerçekleştirmek olduğunu sanıyorduk. Artık biliyoruz ki konu bu değil. İnsan, kişisel donanımı ve beceriyle kendini gerçekleştirirken aslında kendi gerçeklerini bir bir fark edecek, kapsayacak, dönüştürecek ve nihayetinde onunla tamamen müsterih ve namütenahi olarak bütünleşecektir.

Tekâmül, kişinin kendiyle bütünleşmesidir. Bunu kimi zaman oldurarak kimi zaman bularak yapacaktır. Olduran ve bulan olarak, tıpkı Winnicott’un açıkladığı gibi nihayet bulunmaya müsait olacaktır.

Healy kullan, FLP meditasyonu yap ya da bamya ayıkla; kendini bul kendini bil!

Özdemir Asaf’ın “İşten atılacağım ürküsünden hiçbir işe girmedi” şiirini okuduğumda 16 yaşımdaydım ve hiç unutmadım bu dizeleri. Yaşamımın sadece 16 yılında ne olmuş olabilirdi ki işe girmeme yıllar varken ben bu korkuyu tanıyor olayım?

Kendimizi parça parça topladık mı, topladık. Tepe ışıklarımızı alnımıza bağlayıp o dehlizlerde gezmeyi görev edindik mi, edindik. Şarkıdaki gibi, “geçtim borandan kardan yitirdim bahçeleri” dediğimiz gecelerden geçtik mi geçtik. Hâlâ bu yolda mıyız, evet.

“O halde vesait arayışlarımızı vesayet ihtiyaçlarımızdan arındırmalı ve tıpkı Taç Çakra raporumdaki gibi, kendi hayatımızın otoritesini, geri almalıyız.”

Kendilik: Kendileşme: Kendimleşmem

Kim olduğumuzun farkında mıyız?

Sizi 53 saniyeliğine Onur İnşaat reklamını izlemeye davet ediyorum:

Kendimleşmeye yürürken adımlarımı Murat Çevik’in inancı ve müsterihliği ile atıyorum. Çünkü içimde helikopter pisti bile var.

Bütün bunlarla beraber, boyalı kuş gibi hissetmekten gerçek kendiliğe ulaşırken Amerikalı psikiyatrist ve psikoterapist James F. Masterson’dan bahsetmeden olmaz. Şimdi diyeceksiniz ki “Serda serseme döndük bir Oruc Aruoba diyorsun bir Winnicott, bir Onur İnşaat diyorsun bir Masterson,” ne yapayım, insan hem bir Jungian Koç hem de bir editör olunca birikimi içinde dört nala koşuyor. Zapt etmeye çalışacağım efendim.

James F. Masterson’ın südürülebilir kendilik yapılandırması bir harika. Ne demiştik? Vesait arıyoruz vesayet değil. Kendi kendimizin vasisi olabilme sorumluluğunu aldığımızda elimizde bir “Kendimleşiyorum Manifestosu” olması fena fikir değil. Böylece kişisel mantarlarımızı lazer silahlarla fiyu fiyu diye yok ederken sosyopat ya da psikopat olmadan kendimiz olabilmenin en temiz, en çiçek, en Onur İnşaat (fakat isim çok manidar değil mi?) yolunu bulacağız. Helikopter pistimizin bile olduğunu önce kendimize göstereceğiz.

Kendimleşiyorum Manifestosu Denemesi[³]

  • Duygularımı, derin, canlı ve doğal bir şekilde hissetmeyi kabul ediyorum. Kendi duygusal durumlarımın farkındalığına ve ifadesine değer veriyorum.
  • Kendi düşüncelerimi, duygularımı ve ihtiyaçlarımı geçerli ve önemli olarak görüyorum. Gerektiğinde dış odaklı gerektiğinde iç odaklı, dengede bir ruhsal sistem geliştiriyorum.
  • Kararlarımı bağımsız olarak alıyor, gerektiğinde inisiyatif kullanıyorum. Kendi hayatımın yönlendirilmesinde aktif bir rol alıyorum.
  • Kendimi gerçekleştirmeye yönelik bilinçli eylemlerimi kabul ediyor ve dış etkilere karşı kendime olan saygımı koruyorum.
  • Olumsuz duygular karşısında bilinç düzeyinde baş etme becerilerini kullanarak, olumsuz duyguları yönetme kapasitesini geliştiriyorum.
  • Kendimi tutarlı bir şekilde ifade edip, farklı benlik parçalarımı bütünleştirerek kendiliğimin sürdürülebilirliğine hizmet ediyorum.
  • Kendimi, inandığım bir ilişkiye, ideolojiye ya da nesneye sabırla adamakta azimli ve kararlıyım.
  • Bilinen kalıpları ister içimden gelsin ister dışardan, yeni ve farklı hale dönüştürmek için yaratıcılığımı kullanıyorum.
  • Başkalarıyla içten, samimi ve güvene dayalı ilişkiler kuruyorum.
  • Duygularımı iyi ya da kötü diye kategorize etmeden oldukları ve geldikleri haliyle derin, güçlü ve spontane bir şekilde hissediyorum.
  • Kendime has özgün arzu ve ihtiyaçlarımı tanımlıyor ve bu arzuları ifade ediyorum.
  • Duygusal ve çevresel zorluklarla olumlu ve uyumlu bir şekilde başa çıkıyorum.
  • Erken yetişkinlik deneyimlerimden çıkarak, çevresel girdileri ve haz/hakimiyet deneyimlerini ayırt etmede kendilik yetkinliği kazanıyorum.
  • Kendiliğimin, duygusal ve çevresel durumlarla uyum içinde başa çıktığını kabul ediyorum.

[1] FLP: Future Life Progression, gelecek yaşama ilerleme meditasyonu.

[2] Oruc Aruoba

[3] Y.N. Gerçek Kendilik kitabı hakkında internette araştırma yaparken birbirinden değerli kaynaklara ve web sayfalarına rastladım. Özellikle Psikoterapist Dr. Ümit Akçakaya, Uzman Klinik Psikolog Meral Aydın ve Masterson Enstitüsü Türkiye, içerikleriyle derya deniz bilgiler sunuyordu. Ben de bu harika sayfalardan edindiğim bilgilerle yapay zekaya bir manifesto yazdırdım. Yapay Zeka’nın hazırladığı manifestoyu da kendim yeniden işleyerek düzenledim. Her bir kaynağa teşekkürü borç bilirim.


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

serda-kranda-kapucuoglu_
Kitap projeleri, yayın danışmanlığı, yazar koçluğu ve geliştirici editörlük yapıyor. Jungian Koç. Birdenbire adlı ilk romanını 2022’de yayımladı. Kurucusu olduğu ZB Akademi’nin Serda Kranda Akademi markası altında hem kurumlar hem de bireyler için editörlük ve yazarlık atölyeleri düzenliyor, editoryal danışmanlık veriyor. 21 Gün Okuyanları adlı okuma kulübünün kurucusu. Mümkün Dergi’nin ve 360 derece editörlük ve yayın danışmanlığı hizmetleri veren Mümkün Ajans’ın kurucu ortaklarından. Edebiyat, felsefe, mitoloji ve psikolojiyle ilgileniyor. 1979 İstanbul doğumlu. Evli, kedili ve iki kız annesi.