Küçücük, üç harfli, ağır bir kelime…
Söylemesi de biraz zor. Bir şeyi ısırır gibi…
Bu kendi küçük, söylenişi zor, anlamı ağır kelime dilimize Arapçadan gelmiş. Yakın coğrafyalardaki dillerde de benzer etimolojik kökleri var. Yaptığım araştırmalar boyunca bölgeden bölgeye aşkın yaşanış şekli ve taşıdığı anlamın sadece ufak değişiklikler gösterdiğini fark ediyorum.
Aşkın anlamını araştırırken “yakıcı sevgi”, “birbirine karışmak”, “zehirli sarmaşık” ve “ışık” kelimeleri dikkatimi çekiyor. Yani bazıları aşkı, zarar veren koyu duygularla tanımlamış, kimi de ışığı görüp aşktan geçerek aydınlanmış. Sonuçta binlerce yıllık insanlığın kolektif bilinci bir tanım yapmış; önemli benim için. Kim bilir kaç milyon kişi bu şekilde deneyimledi aşk denen şeyi?
PEKİ GERÇEKTEN AŞK NEDİR?
Çok öznel bir deneyim olmakla birlikte insanoğlunun karşısına çıkan en çetin sınavlardan biri değil mi sizce de? Her adımla kendi varlığının derinliklerine, sevme kapasitesinin sonsuzluğuna açılan bir kapı. Ben böyle bakıyorum bu kavrama. Hem de hiç romantize etmeden. Oysaki ne bayılırım! Romantizmin, edebiyat ve sanat eserlerine yansımasına deli oluyorum. Saatlerce bu tarz şeylerin esrikliğinde kaybolabilirim. Ve bununla birlikte çok da rasyonel bir yerden inceleyebilirim aşkı. Çünkü ancak çok yönlü bir bakış açısı, bir kavramı tam olarak idrak etmeyi mümkün kılıyor.
Sonuçta beynimizin salgıladığı hormon kokteylleri hislerimizi yönetirken, aşk sanıp da yaşadığımız illüzyonlar da var hesapta. Atlamamak lazım onları. Gerçek aşkın peşine düşmek ne demek bakmak lazım.
Kafaları bayağı karıştırmış olmalıyım. Ama aşk da böyle değil mi? Hem kafayı hem kalbi karıştırmıyor mu biz içine düştüğümüzde? Ha bak bir semantik kavram daha ortaya çıktı. İngilizce’de “aşka düşmek” kavramı var “I fall in love with you.” Demek ki bu aşk denilen şey aynı zamanda içine kontrolsüzce düşülen de bir şey.
Hepimizin ilk gençlik yıllarında yaşadığı ve hatırlarken hala yüzümüze sıcacık gülümsemeler yerleştiren deneyimlerimiz olmuştur. Neden unutulmazdır o ilk ve saf hatıralar biliyor musunuz? Beden ve ruhumuz ilk defa koşullardan bağımsız ve kontrolsüz bir yerden sevmeyi deneyimliyordur da ondan. Üç boyut dünyasının en büyük hediyesidir bu yanıyla da aşk.
Önemli olan belki de başımıza gelen bu fırsatların içinden nasıl geçtiğimizdir. Zira aşkın da dereceleri var bana göre. İçinde emekle kalınmamış hiçbir deneyimin fayda getirmediği gibi bir gerçek var. Yani eğer biz de bir kişiye, bir canlıya, bir eşyaya, bir sanat eserine aşk besliyorsak ve onunla birbirimize karışıp bir olacak kadar zaman vakfetmiyor, emek vermiyorsak o aşkta da fazla derinleşemeyiz. Ve aslında deneyimin kendisinin getireceği hediyeleri alamayız.
DÜŞÜNÜN MESELA, UZUN SÜRELİ AŞK OLUR MU?
Şöyle bir klişe vardır. Aşk, kısa süreli, tutkulu ve mantıksız bir yerden gelir, sonra yavaş yavaş sevgiye dönüşür diye… Ben buna da karşıyım. Aşkın benim lügatimde tam olarak olduğu şey zaten bu deneyimin tastamam kendisi. O yaşayan bir süreç. Kendi sınırlarını dibine kadar zorlamanın ve kendine rağmen sevebilmenin üst sınırı. Zaman zaman kendinden vazgeçmek, aradaki o kopmaz bağ ile karşındaki gibi hissedebilmek, o olmak. Onun içinde tek olan ve senin içinde de aynı yerde bulunan özü görebilmek.
Özetle kozmik bir bağlantı hali aşk ve sanıldığı gibi tutku ile şehvet ile arzu ile pek alakası yok. Onlar yan etmenler. Bunlar benim kişisel anlayışım. Herkes kendininkini yaşayarak geçiyor bu evrenden…
Aşkın kendisi olabiliyor musun, ona bak! Aşk olmak için ne lazım? Kalbin ne kadar geniş? Egonu yok sayabilecek bir sevme kapasiten var mı? Eğer yoksa benim aşktan anladığıma erişmek pek de mümkün değil! Bahsettiğim şey kendini yok saymak ve feda etmek de değil. Akışın içinde ilahi olanın bizlerden istediğine kulak verip en yüksek potansiyeldeki sevme kapasitesine ulaşabilmek. Çünkü ancak böyle bir kalp aşk ile dopdoludur. Her yerden, kişiden, olaydan yalnızca aşk duyar, aşk dinler ve aşkın kendisi olur. Öyle uyumlu ve huzurlu bir ruh halidir ki, o kişiden yansıyıp dünyayı sarar.
İşte o yüzden ilkeleri ve değerleri olan erdemli kalpler aşka bir adım daha yakındır.
Yolumuz aşka doğru değil mi hepimizin?
Aşk olsun, hu!
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.