POSEDİON BİLE HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRAR
Farkındalık Mümkünat

Posedion bile hayal kırıklığına uğrar

Yaşamın güvencesi, daha önce yaşanılabilecek olayların hizasında ilerlemekten mi geçer?

Yepyeni bir duyguya yer verilmemiş yaşamlar ne kadar tatminle buluşturur bizleri bilemiyorum. Sonsuza kadar hayal kurabileceğim ve kendi hayal dünyamdan konum atabileceğim bir gerçekliğin varlığı beni açıkçası çok mutlu ederdi. Gerçeklikte bir başkasının davranışını, sevgisini, sezgisini yönetemediğim için hayal dünyamda bu konuda çok bonkörümdür, Posedion gibi. Bana ait ancak birçok insanı kapsayan bir şeyin bir başkası tarafından bozulmasını (yeteri kadar çirkeflikle) alan müdahalesi olarak yorumlamamak için çok çabalıyorum.

Benim hayal kırıklığını yönetme süreci dersek…Bize artık iyi hissettiremeyeceğine bildiğimiz bir hayalin bile her yeri kırık sökük olsa da işte insan sonunu ve tüm süreci kendi zihnine göre planlayabildiği için bu şahane kazağı giymeye devam edebiliyor. Bu iş beni iyi hissettirir, bu adam beni güzel sever gibi geleceğe dair hayal içerikli cümlelerin kuyusuna düşmeden ilerleyebilmek kabul edelim ki çok zor. Ancak bu durum iyi bir şey olma ihtimalinin sevincinden ziyade bir kararın sonucundan emin olma isteğinden başka bir şey gibi tınlamıyor. Ufacık bir kıvılcımın kurdurduğu hayalden vazgeçmemek için tüm ormanı yakabilmek süreç takibi olmayan biri için çok mümkün.

“Mindfulness, spiritüel yasalar ve daha birçok yakın dönem iyi hissetirici içeriklerin birçoğu manifestle, hayal kur, düşünce yaratır! söylemlerinden bahsederken bu yaratım süreçlerinin “sorumluluk alma” etabından hiç bahsetmiyor.”

Ben söylemek isterim! Kendini sevme kısmını başarıyla geçebilirsek kendini seçebilme durağında bu etaba dair tüm ödülleri alabildiğimizin bilincinde biraz daha derinleşebiliriz.

Aniden kötü bir şeyin olmaması için çok direnen ve tüm ağlarını bu şekilde sıkı sıkı ören zihinlerimizin birer sonucu olarak sürprizlere kapalı olma hali, otomatik olarak hayatın sizi sevindirebilme ihtimalini de dışarıda bırakıyor. Bunu acaba daha sonra mı söyleseydim bilemiyorum: Bu beklenmedik olana açılma fikri beni hep ürpertir bu yüzden herkesin gözünü korkutabileceğimi düşünüyorum. Bu tavrı yüzünden Zihne kızamıyoruz. Hayal kırıklığına uğradığımızda bu hayali aslında sadece bizim kurduğumuzu idrak edene kadar oyun arkadaşlarımıza kızsak da bir süreden sonra onlara da kızamıyoruz.

Yani kızmamız gerekir. Posedion bile bu hayal kırıklığının üstesinden gelebildiyse biz de bir şekilde gelebilmeliyiz.  Mitolojinin anahtarı elimizde olduğu sürece birden fazla kapıyı açabileceğimizi söyleyen Jung’un yüzü suyu hürmetine, Poseidon elinde dirgeniyle biraz hayal kırıklığı denizinde yüzebilmemiz için bizi selamlıyor. Tıpkı Atina’nın kaderini belirlemek için tridentini yere vurduğu o an gibi. O, denizin ve dalgaların efendisi olarak kendi gücünü göstermek için bir armağan sunmuştu: kaynaktan fışkıran tuzlu su.

İşte, ironi burada devreye giriyor! Bu hediye, onun için bir güç simgesiyken başkaları için sadece içilmez bir sudan ibaretti. Bir gece öncesini düşünsenize: Posedion, halkına Atina’nın koruyucusu olabilmek için en değerli hediyesini sunacağından emin o anın hayalini kurarak uykuya dalarken halkın gerçek isteğinden habersiz rüyasında şehir tarafından kucaklanıyordu. Atina halkı, karşısında bir başka armağanı, Athena’nın zeytin ağacını buldu. Ve ihtiyaçlarına yönelik olan zeytini Poseidon’un tuzlu suyuna tercih etti.

“Dallarında barışın, bereketin ve sürekliliğin vaadi vardı. Sadece bir gösteriş değil, köklere inen bir anlam taşıyordu. Ve işte en çarpıcı nokta: Onlar, büyük dalgaların geçici heybetindense, toprağa kök salan ve nesiller boyu sürecek olan bir armağanı seçtiler. Çünkü gerçek güç, gürültüde değil, kalıcılıktaydı.”

Yıllar sonra bu hikâyeye baktığımızda bize ait ve çok sevdiğimiz bir şeyin başkası tarafından anlaşılabileceğini istemenin normalliği tanrılara kadar uzanmasına şaşmamalı. Bizleri de hala bu kadar derinden yaralayan şey, hayalin oyun arkadaşlarımızı değil de sadece bizim için umut vadediyor olması. İronik! Hem hayali kuran benim hem başkası da dahil olsun, istesin arzulasın ya da yolumdan çekilsin istiyorum. Ben gideyim bu denizlere sevdalı kişiler bulayım bir şehrin koruyucusu olayım diyebilme cesaretini ya da vazgeçebilmenin asilliğini gösteremiyorum.

Poseidon, Kendisi yerine Athena’nın seçilmesinin karşılığında neler yapmış? Sinirlenmiş mi, öfkelenmiş mi ya da tüm halkı lanetlemiş mi bilemiyorum. Ama kendini deniz tanrılığı konusunda yetersiz hissetmediği kesin. Bir istifadan bahsedilmiyor. Hala zeytin bolluğun bereketin barışın sembolü olabildiğine göre deniz tuzu bol bir lanete de rastlamıyoruz.  Kendi Tanrılığının bilincinde sessizce olmasa da dalgalarının köpükleriyle oradan bir şekilde uzaklaştığını hissedebiliyoruz.

Olduğun kişi olmaya izin verme hali, biz fanilere Tanrıların hediyesi. İstenmediğin yerde hediyelerini israf etmemek de öyle.

Merve Ergün Kimdir?

Merve Ergün, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu olup 2017 yılından bu yana nefes koçu olarak bireylerin fiziksel ve zihinsel dönüşüm süreçlerine rehberlik etmektedir. Aynı zamanda, Non Red Fish Company adlı proaktif bir reklam ajansının kurucu ortağıdır. Yaratıcı içerik üretimi ve iletişim stratejileriyle ilgilenir. Mitoloji, içgörü ve mindfulness temalarını işlediği yazılarıyla tanınan Merve, sezgisel yaklaşımı ve derin içgörüleriyle geniş bir kitleye ilham vermektedir.


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.