Vernon Frost, metafizik ve ezoterizm alanında dünyaca ünlü bir öğretmen. Yaklaşık 20 yıldır Türkiye’ye de düzenli aralıklarla geliyor. Çalışmalarına katılanlar deneyimlerini anlatmakta genellikle zorlanıyor ve “Ancak yaşayınca anlaşılabilecek uygulamalar öğretiyor” diyorlar. Ne demek istediklerini artık ben de biliyorum.
Onca yıldır duyduğum halde gitmeye hiç yanaşmadığım Labirent seminerine bu sene katıldım. Hatta hızımı alamadım ve on gün sonra “Yeni Dünyama Doğuş” adlı yatılı kampına da dahil oldum. Bu röportaj iki çalışmanın arasındaki günlerden birinde yapıldı ve aslında şu an o röportajı yapan kişi değilim. Röportaj boyunca okuyacağınız realite değişi kavramının ne olduğunu bir seviyeye kadar idrak ettiğimi sanıyorum.
Yıllardır seminerlerine katılanlar ile ilk kez gelenler arasında hiçbir fark gözetmeyen, herkese aynı tatlı mesafede durmayı çok iyi başaran, kendisi doğrudan bir şey yapmayan ama bize yapmayı öğreten ve bu sırada sessizce destekleyen bu ustayı ben çok sevdim. Siz de biraz tanımak ve anlamak isterseniz röportajda harika bilgiler var.
Sevgili Vernon Frost… Öncelikle sizi nasıl tanıtmalıyım diye sormak istiyorum. Yaptığınız çalışmaları tanımlayacak bir kavram bulmakta zorlanıyorum.
İnsanlar bana dönüşümsel bir tetikleyici (Transformational Catalyst) olduğumu söylerler ve aslına bakarsanız bu kavram yaptığım işi özetliyor. Tıpkı Labirent seminerinde senin de deneyimlediğin gibi bir yere kadar yolu gösteriyorum ve gerisini aslında siz yapıyorsunuz. Ayrıca insanlara zorluk dramasına girmeden hep birlikte mutlu olabilmeyi gösteriyorum. Her zaman bir çözüm vardır. Bazen dramanın içindeyken çözümü göremeyiz -ki bu anlaşılabilir bir durum- çünkü böyle koşullandık. Bu yüzden benim yaptığım iş, insanların bu dramaya girip onu kendileri için etkisiz hale getirmelerine destek olmak çünkü eğer insanların o noktaya kendi başlarına gelmelerine yardım edebilirseniz, o zaman tekrar ve tekrar ve tekrar nasıl yapacaklarını bilirler. Yani beni nasıl tanımlarsanız uygundur ama genellikle dönüşümsel bir tetikleyici diyorlar.
Yaklaşık 20 yıldır Türkiye’ye geliyorsunuz, sizinle çalışan arkadaşlarıma ne yaptığınızı sorduğumda deneyimleyince anlayacağımı söylüyorlardı. Şimdi ne demek istediklerini anlıyorum ama yine de sormak zorundayım. Neler yapıyorsunuz tetikleyici olarak?
Her şeyden önce, herkes gibi benim de bazı yeteneklerim var. Bu yetenekleri çok küçükken fark ettim ve ilk başta insanları kurtarmaya çalıştım. Sonra bunun iyi bir fikir olmadığını, insanları kurtarmanın yolunun, onlara kendilerine yardım etmeyi öğretmek olduğunu anladım. Yani benim işim bu. İnsanlara kendileri için özel olanı, kendilerine özgü olanı bulmalarında yardımcı oluyorum. Senin de deneyimlediğin gibi yok etmek istediğimiz bazı programlarımız var. Benim esas yeteneğim bedende de bu programlara bağlı ne yaşadığınızı görebiliyor olmamdı. Ve yavaş yavaş bunları diğer insanlara da öğretmeye başladım. Benim yaptığımı yavaş yavaş öğrendikçe kendilerinde de görüp hissedebiliyorlar ve artık çoğu benden milyonlarca kez daha iyi yapıyor.
Dört günlük Labirent seminerinde meditasyon yaptık, regresyon yaptık. Web sayfanızda hipnoterapist olduğunuz da yazıyor. Biz hipnoterapi ile ilgili bir şey deneyimledik mi?
Hipnoterapi yapmadık. Tamamen farklı bir şey yaptık. Bir bakıma her şeyin bir arada olduğu meditasyon teknikleri kullanıyorum. Hipnoterapide kendinizi yoldan çekersiniz. Ama ben sizin orada olmanızı ve neler olduğunu görmezini isterim. Hipnoterapi bazen bilinmeyen travmalar nedeniyle danışan için karmaşık da olabilir. Bu nedenle kişiyi işin içine dahil etmenin daha zarif yollarını bulmaya çalışıyorum.
Biraz daha Labirent seminerinden bahsedelim istiyorum. Ben sanıyordum ki seminer boyunca labirentin üzerinde yürüyeceğiz, bazı şeyler hissedeceğiz, sizinle konuşacağız. Labirent halı hep oradaydı ama böyle şeyler yapmadık.
Eğer istiyorsanız seminer aralarında onun üzerinde yürüyorsunuz. Ben size her şeyi kendi başınıza yapmanız için bir fırsat veriyorum. Yürümek için bir şansınız var ama bazıları dört gün boyunca bir kez dahi yürümemeyi seçti. Ama yürüyenler bir süre sonra orada bazı şeyler hissettiler. Mesela siz yürüdünüz mü, neler hissettiniz?
Evet, yürüdüm ve hayatta olduğu gibi orada da aceleci ve telaşlıydım. Dönüşlerde ise keyif aldım, tıpkı hayattaki dönüşüm anları gibiydi ve bunu çok neşeli, coşkulu buldum.
İşte bundan bahsediyorum! Ve yürürken yolun tek yönlü olduğunu da gördünüz. Labirent sisteminde karmaşık bir şey yok. Cape Town’da 40’lı yaşlarımda bir film izledim ve labirentin benim için güzel bir metafor olacağını düşündüm. Labirent seminerini Güney Afrika’da yapmaya başladım ancak insanların 4-5 gün yapmak istemediklerini anladım ve bıraktım. Sadece Türkiye’de dört gün yapıyorum ve burada insanların kendilerine yardım etmek için gerçekten çaba gösterdiklerini görüyorum. Bir günlük şifa atölyesi tabii ki yardımcı olabilir, iki gün de tabii… Ancak dört gün, siz de sonunda ne kadar yorgun olduğunuzu fark ettiniz değil mi?
Evet, ilk iki gün iyiydi ama son iki gün tamamen farklıydı.
Tabii ki çünkü yoğunluğu artırdım. Kendinizi güvende hissetmenizi sağladım ve biraz daha artırdım.
Şu an içimden ağlamak geliyor, kusura bakmayın.
Hayır, bu iyi bir şey.
“KALP, KİM OLDUĞUNUZUN YAPI TAŞIDIR”
O zaman şimdi biraz da kalpten bahsedelim. “Kalp” deyince çoğunlukla aklımıza romantizm geliyor. Tüm dünyada bu böyle. Herkesin ve her toplumun yüklediği farklı anlamlar da var. Sizin kalp tanımınız nedir, kalbe bağlanmak sizin için ne ifade ediyor?
Kalple ilgili fark etmemiz gerekenler şeylerden biri şu… Birisi size eviniz nerede diye sorsa ona “Lütfen evime buyurun” derken eliniz otomatik olarak kalp bölgenize gider çünkü orası evinizdir, sizin olduğunuz yerdir. Yıllardır tanıdığım diş doktoruma gitmiştim, uzun zamandır bir dişim üzerinde çalışıyordu. Ne kadar ödeyeceğimi sordum. Borcum olmadığını söyledi. O doktoru gerçekten seviyordum ve o öyle deyince elim otomatikman kalbime gitti. Yani gerçekten sevgi ifade etmiyorsan elin kendiliğinden oraya gitmeyecektir. Demek istiyorum ki kalp, hayatınızın yapı taşı, kim olduğunuzun yapı taşı… Ancak ne yazık ki herkes bunun romantik tarafında ve ne yazık ki kaygılar ve dünyada olan bitenler nedeniyle kalbin gerçek anlamını unuttuk. İnsanlara yardım etmesini amaçladığım şey, onlara bir teknik öğrenmek. Bu teknik pek çok kişi tarafından zaten biliniyor. Bilirsiniz, tekerlek icat edildiyse benim tekrar icat etmem gerekmiyor. Birisi o tekniği getirmiş, ben de o tekniği kullanıyorum ama kendi yorumumu katıyorum. İnsanların kalbe odaklanmalarına, bunu yapmalarına yardımcı oluyorum. Eğer ben bunu yapamıyor olsaydım, sen bunu fark ederdin ve bunun felsefesini anlayamazdın. Ben teknik ve bilimsel jargonla çok ilgilenmiyorum. Bu dili seven insanlar var ama benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Ben daha çok kalbî taraf ile ilgileniyorum.
Umarım soruna cevap vermişimdir. Temel olarak bu, benim seni tanımamla ilgili… Seni tanıdığım an buraya gidiyorum (kalbini gösteriyor). Bunu söylediğim an hissedebiliyorum da. Bağlantımızı hissediyorum ve bir değişim yaşıyorum. Bunu şu an sadece birlikte çalıştığımız için dahi hissediyorum… İki insan arasında çok daha fazlası da vardır, çok daha derin bir bağ ve çok daha fazla anlayış…
Seminerde bize kalbin cevapları aslında zihinden saniyeler önce bildiğini ve bunun bilimsel bir araştırma ile kanıtlandığını anlatan bir kısa film izlettiniz. Bunu biraz anlatır mısınız?
Evet, HeartMath Enstitüsü… Tibetlilerin ve daha birçok kişinin söylediğini onlar da keşfettiler. Artık bunu kâğıda döküp doğru olduğunu söyleyecekleri teknolojileri var. Olay budur… “İçimden bir ses…” dediğiniz şey yine kalbinizden geliyordur. Belki midenizde de hissedebilirsiniz. Ama o kadar hızlı gelir ki kaçırabilirsiniz. Düdüklü tencereleri bilirsiniz. Bazen buhar kaçırırlar, tıpkı onun gibi o hissediş mideden çıkıverir. Çünkü kalpten olanı bazen fark etmiyoruz. Mideniz size “Bak burada bir his var” diyor. Bunu da kullanabilirsiniz ama nihayetinde her zaman mideden yine kalbe gideceksiniz.
Duygularımızla bağımızı kestiğimizi anlatıyorsunuz. Neden yapıyoruz bunu, duyguları hissetmek bizim için neden bu kadar ürkütücü?
Güzel bir soru. Genç bir insan olarak travmatik bir zaman geçirdiysen, mesela çok acımasız bir baban varsa duygularla bağlantıyı kapatırsın. Bununla baş edip hayatını yaşayabilmek için bunu yaparsın. Ama ne olur? Bugün artık kendi hayatını yaşıyorsundur, çok çalışıyorsundur, başarılısındır ama o anılar hayaletler gibi içeride oturmaya devam ediyordur. Eninde sonunda onları fark etmek zorundasındır. Ve bunu yaptığında iyileşme gerçekleşir. Karım kansere yakalandığında ona yardımcı olacağını ve onu iyileştireceğini düşündüğüm birçok şey denedim ve hiçbir şey olmadı. Bildiğim her şeyi çöpe atacaktım, “Artık bu kadar yeter, benim için işe yarayan hiçbir şey yok, saçmalamanın ne anlamı var” diye düşünüyordum. Oysa bu süreç benim için bir sonraki dersti. Bu kalp ağrısını deneyimlemem gerekiyordu. Yani babanız ya da onun gibi birisi sizi incittiğinde de bunu serbest bırakmak için tekrar geri dönmeniz ve belki de kalbinizden geçmeniz gerekecek. Bunu serbest bırakmak acı verecek, bazen göğsünüzde, boğazınızda, midenizde veya herhangi bir yerde hissedeceksiniz. Ama nihayetinde, kalbe yönelmenizi söylüyorum. Ve bana olan da buydu. O zaman şifa yöntemimle ilgili bir hediye (yetenek) daha geldi ve yaptığım işten vazgeçemedim. Bu adeta kozmik bir şakaydı.
Aslında bunu sormayı planlamamıştım ama madem söz buraya geldi, soruyorum. İnsanlar bu kadar çok şey bilen bir adamın karısı nasıl kanserden ölür demezler mi?
Kesinlikle…
Sizin kalp ağrısı çekmeniz ve onun da gitmesi gerekiyordu, bu bir eşleşmeydi diyebilir miyiz?
Evet böyleydi. Ve bilirsin bu sürecin birçok aşamasında ona “Daha hızlı gitmene de yardım edebilirim” dedim. Ama bunu yapmak istemedim. Bir çözüm olabileceğini umut ediyordum. Çok hasta olan kime sorsanız aynı şeyi söyler. Bu genetiğimizin bir parçası; sonuna kadar burada kalmaya çalışmak isteriz.
Bu bir iç güdü değil mi?
Evet bu iç güdü… Genetik bir şey. Bu yaşamın devam etmesi ile ilgili. Artık çocuk sahibi olamıyor olmanız da fark etmiyor, bu bedende, bedenin içinde olan bir şey.
Seminerde içimizdeki hayvansı yandan bahsettiniz. Bu hayvan her şeyin aynen devam etmesini ister dediniz.
Evet, aslında bizi korumak ister…
“İÇİMİZDEKİ HAYVAN GEÇMİŞİ UNUTMAMIZI İSTER”
“Madem şu an hayattasın, bugüne kadar her ne olduysa aynen devam etsin” istiyor diye anlıyorum öyle mi?
Evet ve geçmişi unutmamızı ister. Ama o parçamız aynı zamanda tetiktedir çünkü her an uyanması gerekebilir. O kötü şeyleri yapan babaya benzeyen bir adam karşısına çıktığında uyanıp şiddetle tepki verecek, korkacak ya da kaçacaktır. Bu benim açıklama biçimim. Belki bunun için çok basit bilimsel bir kelime de vardır.
Seminer boyunca duygulardan bahsettik. Ben de duygusal biri olduğumu, duygularımı insanlara anlatabildiğimi düşünürdüm ama aslında duygularımı kendimden sakladığımı fark ettiğim deneyimlerim oldu. Bu halim bir tuzakmış sanki…
Evet biraz tuzak gibi… Sen de gördün, grupta şifa çalışması yaparken başlangıçta hepinizi kandırdım. Size yardım edeceğimi söyledim. Yaptım da, aranızda dolaştım, siz rahatladınız ve çalışmayı yapmaya başladınız. Bunun iki nedeni vardı. Birincisi kalplerinizle çalıştınız ve ikincisi yavaş yavaş bunu yapmaya başladığınızda gerisi kendiliğinden halloldu. Ve bana sorarsanız bu grup gerçekten ama gerçekten çok hızlı ilerledi.
Sahi mi? Bunu duyduğuma sevindim.
Evet, son gün saat beşte çalışmamız bitmişti bile. Hepiniz için yorucuydu. Hem başkalarını izlediniz, dinlediniz hem diğer gruplarda çalışan insanları duydunuz hem kendi meselelerinizi çalıştınız hem bilinçdışı çalışıyordu hem de psişik etkiler vardı. Yani çok fazla işiniz vardı hem konsantre oluyor hem yardım ediyordunuz ve yoruldunuz, ben de yoruldum.
Bedendeki duygusal noktaları taradık çalışmalarda. Boğaz, göğüs, karın, cinsel bölge… Peki ya bir duyguyu başımızda ya da kolumuzda hissediyorsak? Bu ne anlama gelir?
Vücudunuz ile tam uyum içinde olmadığınız anlamına gelir. Bazıları hissetmediler, ne hissettin deyince, “Aklımda çok şey vardı” dediler. Aslında hissetmekten kaçtıklarını biliyorum ve bu da normal. Bazıları ise bir süre sonra hissetmeye başlayıp şaşırdılar ve içine girdiler. Bu sorduğunuz durum aslında hepimizin sahip olduğu bir sabotaj hali. Uykulu bir şekilde esneyen insanları da gördünüz, bu da benzer bir durum. Bu seminerde fark edeceğiniz bir şey daha vardı. Sizi daima güvende hissettirdim ve güvende hissettikçe daha büyük sıçramalar yaptınız. Bu bir bakıma her şey için geçerlidir. Bu bir uçurum gibi… Bir noktaya geliyorsun, biliyorsun ki herkes gibi senin de bir meselen var, sonra oradan atladığın bir nokta var. Bazıları bunu ilk gün yapıyor, bazıları son gün yapıyor ama herkes yapıyor. Aslında uçurum da yok, sadece karanlık bir su birikintisi var, önce ona adım atıyorsun ve sonra devam ediyorsun.
Gruptan bir kişi üçüncü gün yani işler yoğunlaştığında masaya yatmamayı seçti ve gitti. Hazır değil miydi?
Bunu çok nadir yaşarız. Yüzde bir oranında bile olmaz. Bazen kaçarlar ama ertesi sene gelirler ve büyük bir ilerleme yaşarlar. O kişinin de bir sonraki gün gelmesinin uygun olduğunu, masaya yatmayacağını söyledik ama yine de gelmemeyi seçti. Gelseydi büyük bir sıçrama yaşayabilirdi.
Siz bir psişiksiniz ve insanların negatif inanç kalıplarının bedenlerindeki yansımasını gördüğünüzü söylüyorsunuz. Bu nasıl mümkün oluyor, bunu herkes yapabilir mi?
Evet, herkes bunu yapabilir. Bunu benden çok çok daha iyi yapan insanlar var. Her zaman çok daha iyi yapan biri olacaktır. Bu bende kendiliğinden doğal yolla olan bir şeydi. Hipnoterapi yaparken fark ettiğim bir durumdu. Bunu fark edince geliştirmeye başladım ve hipnoterapiyi bıraktım çünkü bu daha hızlı bir yoldu. Hipnoterapi ile danışanın örneğin üç yaşına gitmesinin ona artık hizmet etmediğini fark ettim. Bu yöntemde kalsaydım danışanlar bana sürekli gelmeye devam edeceklerdi ve bu yeteneği kendilerinde ortaya çıkarmayı seçmeyeceklerdi.
Yani bu aslında çok hızlı ve kolay bir yöntem ama biz bu tür yöntemlerin daha zor olması gerektiğine inanıyoruz.
Kesinlikle.
Oysa zor olan uygulanan teknik değil bizim yüzleşmeye hazır hale gelmemiz galiba değil mi?
Pek öyle de değil… En zor kısım zihinden kalbe gidebilmek. Bu sizin en uzun yolculuğunuz. Ben bu ifadeyi öğretmenlerimden, ustalarımdan çok defa duydum. “Kafanızda olmayı bırakın” diyorlardı. Tamam anlıyorum ama bana bunu nasıl yapacağımı da gösterin! O zamanlar bunu idrak etmeye hazır değildik ya da henüz ölüm gibi ağır darbeler yememiştik. Ama gün geliyor birden fark ediyorsunuz ve kalbinizi açıyorsunuz.
Teknik basit ama zihinden kalbe gitmek büyük iş diyelim o zaman…
Büyük, gerçekten büyük… Benim “Böylesini yapmamıştım” dediğim kaç sefer oldu tahmin edemezsiniz. Aslında yine aynı şeyi yapıyorum ama değişiyor, kalpten değişiyor. Ben insanları dönüştüren bir şey yapıyorum ve anahtar bu. Daha çok zihinde kalanlar ise sistemle savaşıyorlar. Ama bir şekilde hata yaptıklarını da biliyorlar. Bunu bilmeniz yeterli. Bugün “Bu atölye berbattı” diyebilirsiniz. Ama bir hafta ya da bir yıl sonra gelir ve idrak edersiniz.
“KİŞİ GERÇEKTEN İYİLEŞMEK İSTİYOR MU? SORUNUN % 99’U BUDUR“
Bize aktardığınız teknikler ile her konu üzerine çalışılabilir mi? Hastalıklar, para sorunları, psikolojik sorunlar…
Bir yere kadar… Hastalıklar ile her zaman değil. Bazı hastalıklar, üzerinde çalışmanız gereken bir mesele olduğu için ortaya çıkarlar. Bazen bu teknikleri kullanırsınız ama başka şeyler de kullanmanız gerekir. Örneğin bana dün gösterdiğiniz frekans cihazı gibi. Ama o cihazdan da şüphe duyabilirim çünkü cihazı şifa için kullanan kişinin frekansı da önemlidir. Her şeyin bir limiti vardır. Bir de X faktörü vardır. Bu kişi iyileşmek istiyor mu? Sorunun yüzde 99’u budur. Yani cevap hem evet hem hayır, burada çok fazla ara sorular vardır.
Konu insan olunca kesin yanıtlar yok yani…
Yok çünkü gerçekten şifalanmak isteyip istemediklerini bilmiyoruz. Ben insanların seminere gelmek için birilerine sponsor olmalarını tercih etmem. Birisi davet edilerek geldiğinde çoğunlukla bir sıçrama yaşamaz çünkü kendine yatırım yapmamıştır.
Hepimizin farklı realitelerimiz olduğunu anlatıyorsunuz. Yani herkesin ayrı bir dünyası var. Bu sistem nasıl çalışıyor?
Şu an bu sokaktan geçen birisi bizden yana bakıp bizi görmeyebilir. Sen orada yürüyor ve kimseyi görmüyor olabilirsin çünkü bilmiyorsun. Çılgınca olan taraf burası! Bunun doğru ya da yanlış olduğunu nasıl tanımlayacaksın. Bunu yapmanın tek yolu kalbinize karşı daha da daha da duyarlı hale gelmek… O zaman pek çok yol olduğunu fark ediyorsunuz. İşte bu yüzden, herkesle konuşurken, “Yaptığımız şeyi kendi fikrinle, kendi versiyonunla ortaya koy” derim. Dinlerseniz, herkes farklı bir hikâye anlatır. Realite işte budur. Anlıyorsun değil mi? Aynı hikâyeye benim ya da senin asla bakmayacağın farklı bir bakış açısıyla bakanlar olacaktır. Sen de gerçekliğin böyle farklı tanımlanabiliyor olmasını muhteşem bulacaksındır.
Bir çalışmada gözlerimiz kapalı iken karşımızdaki kişiyi bir çiçek olarak tanımlamamızı istemişsiniz. Ben bunu duymadım ama bir arkadaşım ve eşleştiği kişi bunu yapmışlar.
Ben de söylediğimi hatırlamıyorum ama evet işte bundan bahsediyorum. Yıllar önce bir seminerde ekip arkadaşım Di, herkesin bana çok kızgın olduğunu çünkü herkesin özel hayatı hakkında grubun önünde konuştuğumu söyledi. Meditasyonu bitirdik ve fark edildi ki herkes meditasyonda kendileri hakkında bilgi alıyordu ama bunun benimle ilgisi yoktu. Ne yaptığıma dair benim hiçbir fikrim yoktu. Eşsiz bir olaydı. Çünkü Ruh’un gerisini yapmasına izin veriyorsun, o sırada kanalsın ve izin veriyorsun. Realite böyle bir şey işte.
İkili ilişkilerde sorun yaşamamızın nedeni farklı realitelerimiz mi? Mesela bir karı-koca bu yüzden mi sorun yaşar?
Bazen evet. Ancak bir karı kocanın bazen çatışma yaşaması gerektiğini de düşünüyorum. Bunun büyük bir çatışma olması gerekmiyor. İkiniz o zor bir durumdaysanız, iniş ve çıkışlarla güncellenmeniz gerekir. Bazen de kontrat sona ermiştir ve “Artık birlikte yaşayamayız, her şey için teşekkürler” dersiniz. Bazen de altta bilmediğiniz çok fazla program yatıyordur ve ilişkiyi bloke ediyordur. Dünyanın her yerinde birçok atölyede insanlar ilişki kuramadıklarını anlatıyorlar. Belli ülkelerde “Tek istediğim evlenmek” diyenler duyuyorum. “Boşanırsam sorun değil, yine de mutlu olurum çünkü bir kez evlenmiş olacağım, o peri masalını yaşayacağım” diyen insanlar. “Ama bu bir zaman kaybı, bir yolculuk yapmış olmayacaksın” derim. Yolculuk yolculuktur, bazen zordur, benimki gibi eşiniz ölebilir ama yolculukta birçok başka olasılık da vardır, ne olacağını bilemeyiz. Bu konuya şöyle bakmayı seviyorum; bir binanın köşesindesin, ben de diğer köşedeyim. İkimizin önünde de trafik lambası var, duruyoruz. Diğer tarafta ne olduğunu bilmiyoruz. Eğer realitem yükselmeye başlarsa yukarıdan iki yolu da görmeye başlarım. Ruhumla bağlantım artarsa o gözlemler ve bana rehberlik eder, belki ne yapmamam gerektiğini söyler. Böylece hala ikili ilişkinin içinde kalmaya devam edebiliriz.
Bu tüm ikili ilişkiler için de geçerli değil mi? İş ortaklıkları, dostluklar…
Kesinlikle… Bazı insanlar arkadaş edinemiyorum derler. Ben arkadaş edinemediklerini değil, arkadaş edinmek üzere çalışmaları gerektiğini düşünüyorum. İnsanlarla ilişki içinde olmak üzerinde çalışmaları gerektiğini… Mükemmel arkadaşlık ilişkileri bulmayabilirsiniz. Belki 40 yıllık bir dostunuz olacak kadar şanslı da olabilirsiniz ama sizi temin ederim öyle biriyle bile iniş çıkışlarınız olacaktır. Ömür boyu asla tartışmamak mümkün olmayabilir. Olabilir de ama ben bundan pek emin değilim. Ama tartışsanız bile arkadaşlığınız devam eder.
Birçok kez duydum ki her grup kendi dinamiklerine sahiptir. Labirent’te 50 kişiydik, bazı insanları çok sevdik, bazılarından o kadar hoşlanmadık. Bu grup nasıl bir araya geldi, bu sistem nasıl işliyor?
Herkes buraya gelmelerini ve bunu öğrenmelerini isteyen bir şey tarafından buraya çekildi. Uzun yıllar önce bir kursa gitmiştim. Öğretmen çok ilginçti, çok bilgiliydi, psişikti, kalbi çok iyiydi ama zaman yönetimi konusunda kesinlikle umutsuzdu. Ne zaman başlayacağımızı, kaçta geleceğini, kaçta bitireceğini asla bilemezdik. Bu benim için de pek hoş bir durum değildi ama sınıfta bir hanımefendi vardı, çok şikayet ediyordu ve onu gören herkes anında irrite oluyordu. Biz konuşurken o bilgisayarıyla oynardı. Bir gün bilgisayarının bir parçasını kaybetti. Ben de gidip “Size yardımcı olabilir miyim?” diye sordum. “Neyi kaybettiğimi bilmeden nasıl yardım edeceksin?” diye tersledi. Ben de hemen aramıza duvar ördüm, “Bu kadını sevmedim ve bir daha onunla konuşmak istemiyorum” dedim. Atölyenin ilerleyen günlerinde öğretmenimiz, “İnsanlara gidin ve onlara sevgi dolu şeyler söyleyin” dedi. Kadını odanın karşı köşesinde gördüm ve güzel sözler söylemek için o yöne gitmeyeceğimden emin oldum (gülüyor). Biraz sonra birisi arkadan omzuma dokundu, döndüm ve kadın karşımdaydı! O kısacık anda seçim yapmalıydım; ya yok olmasını söyleyecektim ya da…Ona döndüm ve kalbimde onunla konuşan sağduyuyu fark ettim. Bunu daha önce hiç deneyimlememiştim. Bir seçim şansım vardı, seçimimi yaptım ve bu benim için en büyük hediyeydi çünkü onunla arkadaş olduk. Her şey silindi. Bunu yapınca o kişideki ya da kendinizdeki acıyı fark ediyorsunuz ve değişiyorsunuz. Bu nedenle hep derim, birileri gelip sizin düğmelerinize basıyor, bundan hoşlanmıyoruz, halının altına süpürmek istiyoruz ama bu da ilerlemenin bir parçası. Buna gülmeyi seçebilirsiniz, durumun adını koymak için çabalayabilirsiniz. Diğer yandan gruptaki herkes ile iletişiminiz olmayacaktır çünkü farklı realitelerdesiniz. Realite değişimi normalde daha uzun bir süreçtir ama bu sefer o kadar iyi ve hızlı gidiyorduk ki biraz yoğunlaştırdım. Hepinize hissetme şansı verdim. Bazıları bunu yapamadılar çünkü kalp yerine zihindelerdi ve kaçırdılar. Ama realite oradaydı, onlar henüz göremese de… Ama bu da uygundur, bu sadece realitedir.
Bazı uzmanlar diyor ki enerji çalışmaları gibi yöntemler bazı şeyleri serbest bırakır ama büyük bir stres anında her şey geri gelecektir, konunun kaynağı ile mutlaka yüzleşmeniz gerekir.
Evet bu mümkün ama gerçekten serbest bırakmışsanız gerçekliğiniz değişecektir. Çünkü gerçeklik sizin mikrokozmosu ve makrokozmosu algılama şeklinizdir. Her şey içinde bulunduğunuz matrikstir. Yani onu dönüştürdüğünüz anda bir daha dünyanızda olmayacaktır.
Yani her zaman ilgili anıyla yüzleşmek gerekmiyor mu?
Bilemiyorum… O realiteye çekilen kişiye bağlıdır. Bunu yapmak şu kişiye iyi gelir diyemeyiz. Kişinin bulunduğu yere göre değişir. Birçok uzmanlığı olan insanlara da eğitim verdim ve bazıları kendi sistemlerinin benimkinden daha kolay olduğuna karar verdiler. O zaman ona devam etmelerini öneririm. Ancak ben de çalıştığını gördüğüm birçok eğitime katıldım ve bazılarını kendi çalışmalarıma entegre ettim. İyi bir hırsızımdır (gülüyor). İşe yarayan bir enerji görürsem mutlaka kullanırım ama kendi yorumumu katarım.
Seminerde hastalık yerine “proje” ifadesini kullandığınızı fark ettim. Neden?
Evet, hastalık adı yerine proje diyorum. Sürekli “benim depresyonum var” derseniz giderek çok daha fazla hipnotik telkin olur. Ama proje derseniz bir etkisi yoktur, ortada bir şey yoktur, o bir projedir sadece. Ve üstesinden daha kolay geldiğinizi görürsünüz. Proje kelimesini de bir başkasından duymuştum, aşırdım (gülüyor) ve kendi çalışmama uyarladım.
Hastalığın adını tekrar tekrar söylemek kendi kendimizi hipnotize etmek midir?
Evet çünkü dikkatinizi neye verirseniz orayı büyütürsünüz. Olumlu şeylere ne kadar odaklanırsanız olumlu şeyler size daha çok gelir.
Neredeyse 20 yıldır Türkiye’ye geliyorsunuz, bu ülke ile bir bağınız olduğunu düşünüyor musunuz?
Buraya ilk geldiğimde beni Kapalı Çarşı’ya götürmüşlerdi ve kendimi orada yürüyen bir Arap olarak hissetmiştim. Bu çok şaşırtıcıydı. Münih’e bir gidişimde yeğenimde kaldım ve gecenin bir vakti uyandım, Almanca rüya görüyordum, akıcı bir şekilde Almanca konuşuyordum. Ama rüyanın ne olduğunu bile anlamamıştım. Eğer bir bölgeye çekiliyorsanız, ruhsal bir kontrat ya da başka bir etki olduğuna inanıyorum. Bu da sürecin bir parçası… Her ne ise ben buraya gelmeyi seviyorum. İnsanlar gerçekten bir şey arıyorlar ve bana gelenler başta biraz gergin olsalar da sonundaki partide ne kadar eğlendiklerini sen de gördüm. Dört günde bir şeyler değişiyor.
Bize bazı günlük yaşam önerileri verebilir misiniz?
Öncelikle sanıyorum kalple olmayı öğrenmek gerekiyor. Çünkü eninde sonunda oraya gideceksin. Bazı insanlar ancak ölmek üzereyken kalplerine bağlanıyorlar. Şunun için üzgünüm, bunun için üzgünüm diyorlar, yaşanan her şeyle ilgili ne gerekiyorsa yapmaya çalışıyorlar. Ama söyleyebileceğim en önemli şey mutlu olmaları! Sadece mutlu olun. Mutlu olursanız bir şekilde her şey olacaktır.
Nasıl mutlu olacağız?
Mutlu olursanız rezonansınız değişecek ve daha yüksek frekanslar gelecek. Başlangıçta içinde bulunduğunuz paradigmayı kırmak için mutluymuş gibi yapmanız gerekebilir. Gülmeyi, işin komik tarafını tarafı görmeyi öğrenebilirsiniz. En son düşüp dizimi incittiğimde bir yandan yeri dövüyor ve ona küstüğümü söylüyordum (gülüyor). Sonra toparlandım ve ayağa kalktım. Tabii ki her şeyin bir nedeni var, bu bir tesadüf değildi. O an belli bir deneyim yaşıyordum. Bunu duyabilirsen nedenini anlıyorsun.
Dergimizin adı Mümkün. Her şeyin mümkün olduğunu söylemek bizi mucize bilincine getiriyor. Siz seminerde mucizelerin aslında bizim algımızın aksine doğal olaylar olduğunu anlattınız.
Mucize diye deneyimlediklerimiz eşzamanlılığımızın o olayla hizalanması demektir. Hizalanma olunca mucizeyi deneyimleriz. Seminerde anlattım, ev arıyorduk, çok fazla dolaşmıştık, düşünüyorduk paramız yetecek mi, yapabilecek miyiz? O sırada önümüzde bir araç durdu ve arkasında “In God We Trust and Move- Tanrıya Güven ve harekete geç (taşın)” yazıyordu. Kahkahalar attık. Bu bir mucizedir. Eşzamanlılık mucizenin parçasıdır, eşsiz bir şeydir. Birini düşünürsün, köşeyi dönersin o kişi karşından geliyordur. “Aa tam da seni düşünüyordum” dersin. Bu sinyali ilk kimi verdiği önemli değildir, olmuştur işte. Ama bununla ne yapacaksın?
Böyle olaylara daha çok dikkat etmeliyiz değil mi?
Evet, dikkatinizi verin. Bir gün yürüyen merdivenle iniyordum ve 50 yıl öncesinden tanıdığım birisi diğer yönde yukarı çıkıyordu. Hemen tanıdım ve adı ağzımdan çıkıverdi. Yukarıda görüşürüz dedim ve ben de tekrar yukarı çıktım. Sadece merhaba deyip geçebilirdim ama öyle eşsiz bir deneyimdi ki ne olacağını görmek istedim.
Ne oldu peki?
Büyük bir şey olmadı, biraz konuşup yollarımıza devam ettik. Ancak bunu yapmasaydım ne olacağını bilmiyorum. Hala düşünüyorum, onu tekrar görecek miyim bilmiyorum. Bazen mucizenin parçası bunu yapıp devam etmektir. Ne olacağını bilemeyiz.
Sizinle sohbet etmek harika ama sanırım bitirmem gerekiyor. Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Pek yok ama şunu söyleyebilirim. İnsanların çalışmaları deneyimlemesi ve bunun üzerinde çalışması gerekiyor. Farklı öğretmenlere çekileceksiniz. Eğer bilgeliğiniz ve farkındalığınız varsa, kime gitmeniz gerekiyorsa onu hissedeceksiniz. Ben tek değilim. Dışarıda benden daha bilge binlerce insan var. Hepsi ilerlemenin bir parçası… O gerçekliğe çekileceksiniz.
Son yıllarda neden bu kadar çok öğretmen ortaya çıktı, dünyada neler değişiyor?
Bilinç değişiyor ve bilinç değiştiği için bunu anlıyorsunuz. Ama sen o realitedesin, yani bunu görüyorsun. Bir başkası bunu bile görmeyecek ve sadece dünyadaki dramı görecek. Virüsle ilgili ne olursa olsun, hayatlarında harika şeyler yapan birçok insan vardı. O zaman diliminde ben de onlardan biriydim. Hayatı mahvolanlar da vardı. Yani içine girebileceğiniz ve kendiniz için yapabileceğiniz türden bir şey. Bir zamanlar okuduğum hikâyeyi seviyorum. Yazarın kim olduğunu hatırlayamıyorum. Sanıyorum İngiltere’de bir adam sessiz vagona biniyor. Tren bir durakta duruyor ve 5-6 çocuk ve bir baba biniyor. Baba etrafta koşuşturan ve gürültü yapan çocuklarla hiç ilgilenmiyor görünüyor. Diğer adam da kitabını okumaya çalışıyor ama gittikçe daha fazla rahatsız oluyor ve sonunda kalkıp baba ile konuşmaya karar veriyor. “Çocuklarınızın sessiz olmasını sağlar mısınız, burası sessiz vagon” diyor. Baba, kendine geliyor, “Kusura bakmayın az önce karımı toprağa verdim” diyor. Ve uyarıyı yapan adam için realite bir anda tamamen dönüşüyor. Paradigma kırılması oluyor. Bunu biz de yaparız, birine bir şey söyleriz ve sonra bunun asla söylenmeyecek bir şey olduğunu anlarız çünkü aslında o kişinin neler yaşadığını bilmiyoruzdur.
Seminerin başında söylemiştiniz, birbirimizin hayatı hakkında hiçbir şey bilmiyoruz.
Karımızın, kocamızın hayatını bile bilmiyoruz. Bir an gelir, bir saldırı olur, koca kalakalır, kadın silaha davranır! İnsanların ne yapacağını bilemeyiz. Kendimizi bile bilmiyoruz. “Aa bunu yapabiliyormuşuz” deriz.
O zaman haydi mutlu olalım, hayatın tadını çıkaralım.
İşte bu bizim en büyük mücadelemiz. Çocukları izlerseniz katıksız şekilde eğlendiklerini görürsünüz. Yetişkin oldukça artık bunu yapabilir miyim bilmiyorum demeye başlarız.
Seminerin ikinci gününün gecesinde kızım arkadaşı ile eve epeyce geç geldi ve gürültü yaptılar. Önce sinirledim, yan odada uyuyan halam da uyanacak diye endişelendim ama sonra seminerde öğrendiklerim aklıma geldi ve onların gençliğini onurlandırmaya başladım.
Evet, kesinlikle…
Sakinleştim, kulaklıklarımı taktım, uyku müziği açtım ve uyudum. Sabah halama sorduğumda ne dedi biliyor musunuz, “Ben gece hiçbir şey duymadım!” Üstelik ertesi gün yaptığımız bir çalışmada kendimi çok eski zamanlarda bir kabilenin önden gidip etrafı kolaçan eden öncüsü olarak gördüm. Hala o sorumluluğu taşıyorum galiba! Bunu fark etmek şaşırtıcı oldu.
Ve şimdi artık hala bunu artık bu şekilde yapmak zorunda olmadığını, sorumlulukları delege edebileceğini fark edebilirsin. İnsanlar iş yerlerini bırakıp tatile gittiklerinde işlerin daha iyi yürüdüğünü deneyimlerler. Çünkü o zaman herkes rahatlıyor ve işini yapıyor. Yani umarım öyledir (gülüyor). Herkesin birbirinden hoşlandığı şirketlerde de böyledir. Büyük şirketlerde insanların onurlandırmak konusunda birçok eğitim verdim. Bir CEO tuvaletleri temizleyen kişilerle hiç konuşmuyordu, kim olduklarını bile bilmiyordu. Onları onurlandırmasını söyledim, senden bir farkı yok, o da bir insan dedim ve bu CEO’nun hayatı değişti. İki haftada bir şirkette çalışan herkesle bir araya gelmeye başladı. 150-200 kişilik bir gruptu, onlara fikirlerini sormaya başladı. Her şey değişti. Sanıyorum artık çok çok zengin bir adam ama hala aynı şeyi yapıyor. Labirent’te birbirinizi onurlandırdığınız çalışmada, başlangıçta hoşunuza gitmeyen insanda bir değişim gözlemlemiş olabilirsiniz. Çünkü sizden önce on kişiyi onurlandırmıştır ve size gelene kadar frekansı değişmiştir. Ama siz önceki hale takılıp kalırsanız otomatik olarak onu sevmemeye devam edersiniz. Bazen de insanlar o frekansı projekte ettiklerini bilmeyebilirler ve bu sizin için bir hediye olabilir. Onun ne kadar bilge bir varlık olduğunu bilemeyiz. Belki o çok bilge bir varlıktır ve size bir oyun oynuyordur: Uyanmaya hazır mısın? Tam tersi de olabilir, belki de siz birisine bunu yapıyorsunuzdur.
VERNON FROST KİMDİR?
Cape Town, Güney Afrika’da doğan Vernon Frost bir elektrik mühendisi. 30’lu yaşlarında mesleğini bırakıyor ve yönünü henüz lisedeyken öğrendiği hipnoterapiye ve ezoretik çalışmalara çeviriyor. Uluslararası alanda birçok öğretmen ile çalışıyor ve doğuştan gelen yeteneklerini daha verimli kullanmayı öğreniyor, yeni yetenekleri açılıyor. İnsanların inanç sistemlerini görebildiği için bunların serbest kalabilmesi için kolaylıkla rehberlik yapabiliyor. İnsanların yaşadıkları zorlukların kaynağı ile ilgili hücresel düzeyde bir anlayışa gelmelerini desteklemek Forst’un tutkusu… “Benim için insanların nasıl değiştiğini ve dönüştüğünü izlemek bir onur” diyor.
Röportajda adı geçen “Yeni Dünyama Doğuş” semineri sonrası Mümkün dergi yazarlarının izlenimlerini okumak için tıklayın:
Şebnem Toker
Hande Akın
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.