Farkındalık

Yapmak ya da yapmamak, işte bütün mesele bu mu?

Selamlar, sevgiler, güzel günler ya da akşamlar… Nasılsınız? Umarım neşeniz her şeye rağmen yerindedir. Ben kısa bir çöküş ardından tekrar ayaklanma dönemine girdim çok şükür. Güneşim tık doğdu sonunda. İşte buradayken birçok şeyi daha net görebiliyor halde oluyorum. Sanki görüşüm kesinleşiyor. Hazır böyleyken kucağıma birkaç ilham düşüverdi, ben de yazayım hadi dedim.

Bugün size biraz mesleki hikayeleri, acı gerçekleri, bazı umutları anlatacağım. Meslek demişken anlatayım bahsedeyim şu meslek yolculuğumu. Ben oyuncuyum ama sonradan olma oyuncuyum. 5 sene özel sektörde çalıştıktan sonra o yaşam beni resmen kustu, içinden fırlatıp attı. Uzunca bir süre tutunmaya çalışmıştım ama sonunda orada olamayacağım gerçeğine teslim oldum. Dış ticaret ile uğraşıyordum ve işimi de çok iyi yapıyordum. Fakat içimdeki yaratım ve yeni şeyler keşfetme arzusu ve en önemlisi özgürlük isteği orada ifade bulamadığından yıkıcı etkiler yaratmaya başlamıştı. Sürekli hastalanıyordum, delirecek gibi hissediyordum ya da bilmiyorum aslında zaten deliydim ve oranın normali beni boğuyordu.

Aslıhan senin tiyatrocu olman lazım

Neyse, sonuç olarak işten ayrıldım ve kendimi koca bir boşluğa attım. O boşluğun içinde yeni şeyler denedim, özellikle pastacılığa bayağı yükseldim ama pastalarımı satmayı bir türlü beceremedim. Ardından bir gün bir anımsama yaşadım. Benim bir çocukluk hayalim vardı ve o da oyuncu olmaktı. O zamanlar oyunculuğun bir meslek olabileceğini ailecek bilmiyorduk, hobi olarak yapmam içinse hiçbir zaman maddi imkânımız olmamıştı. Peki ya şimdi? Şimdi yapabilir miydim? Her şeye sıfırdan başlar mıydım? Bu soruların hiçbirini düşünmedim o zaman. Aklıma bu hayalim geldi ve o sırada yanımda annem vardı. Ona döndüm ve dedim ki ‘’Anne, ben acaba oyunculuk dersleri mi alsam ya? Sen de hep derdin ya hani, tiyatrocu olman lazım senin diye. İşte olsam mı?’’ Annem tabii her zaman kararlarıma tam destek, ‘‘Yap gı!’’ dedi. Ahaha öyle demedi ama kulağa çok güzel geliyor. Neyse, sonuçta kararıma çok destek oldu. Canım anam. Ben başladım hemen eğitim araştırmaya. Kurumlarla konuştum, bilgi aldım. Akşamına eşime söyledim. O da ‘‘Dene tabii’’ dedi. Oy, kocam da kocam! Neyse sonuç olarak hep beraber gaza geldik. Bu bahsettiğim kararın üzerinden yaklaşık 8-9 sene geçmiş, şu an fark ediyorum.

O gün bu kararı verirken bu yolculuğun ne kadar uzun, çetrefilli, dönüştürücü hatta beni yeni baştan yaratacak bir yolculuk olduğunu tabi ki hiçbirimiz bilmiyorduk. Ben, bir sürü eğitim almaya başladım. Biri bitti ötekine, öteki bitti bir diğerine. Eğitimler aldıkça fark ettim ki içimde kocaman bir oyuncu canavarı varmış.

Yıllardır fark edilmediği için şimdi ifade alanı bulmuştu sonunda ve asla doymak bilmiyordu. Kalbimde böyle bir yangın olduğunu hiç bilmiyormuşum meğer.”

 Gidip konservatuar okumadım baştan ama bir üniversite süreci kadar uzun eğitim süreci geçirdim ve yanlış olmasın, bu süreç bitmedi. Hala da arada beni heyecanlandıran eğitimler almaya devam ediyorum.

İlk eğitimimde hatırlıyorum, hoca sormuştu ‘‘Oyunculuğa dair hayaliniz nedir’’ diye. Ben de ‘’Şey, eğer haddim olursa tiyatro yapmak isterim efendim’’ diyebilmiş ve bunu istediğim için çok utanmıştım. Çünkü insanlar koskoca konservatuarlara gidiyordu, uzun eğitimler alıyordu, ben kimdim de böyle bir şeyi düşleyebiliyordum, diye saçma sapan şeyler kuruyordum ama inanın ki o konservatuar okuyanların hepsi de bu ezikliğe katkıda bulunacak davranışlarda bulunuyor, ezici sözler söylüyordu. Sektöre dair şok edici şeyleri o zaman öğrenmeye başlamıştım. Eski, zor yollardan geçip bir yere gelen insanlar, senin de aynı çileyi çekmeni istiyordu. Senin için kolay olsun istemiyordu. Basitçe kalbinde yeşerttiğin umutlarını aşağılık ve hadsiz buluyordu. O insanlar, oyunculuk eğitimleri vermek için kurslar açıyor, para kazanıyor ancak kurslarına katılıp oyuncu olmak isteyen gençleri sürekli yargılıyordu. Tiyatroyu kutsal bir yere yerleştiriyor, dizilerde yapılan oyunculuk versiyonuna saygı duymuyordu. Fakat bu kişiler, kendileri de dizilerde oynamaya devam edebiliyor ve hatta bu yüzden kurstaki ders saatlerini sürekli aksatıyordu. Müthiş bir iki yüzlülüğe ve dev bir üstünlük kompleksine sahiplerdi. ‘‘Ancak iyi insan oyuncu olabilir, oyuncu kişisi üstün kişidir.’’ gibi sözleri çok rahatça savurabiliyorlardı. Of aman beee, ben de sanmıştım ki bu iki yüzlülük yalnızca kurumsal sektörde var (!)

Sınıfın en büyüğü ve aşırı sorumluluk sahibi kişisi olan ben, tüm bunları gözlemledim ama çalışmaya devam ettim. Üstelik o eğitimlere gitmek benim için bir lütuftu. Parasını ucu ucuna bir şekilde yetiştiriyordum ve en büyük faydayı alabilmek için çok çabalıyordum. Oyunculuk yolculuğu, şahit olduğum her şeye rağmen beni her gün biraz daha büyülüyordu. Bir gün sahnede olmak için elimden geleni yapmalıydım.

Oyuna dahil olmaya çalışmak

O günlerde tiyatro, sinema ya da televizyon sektöründen bir allahın kulu tanıdığım yok. Sanatı ucundan yapan birini bile tanımıyorum. Fark etmiştim ki insanlar güruhlar oluşturmuştu. Bu güruhlar yaptıkları işleri kendi içlerinde birbirleri ile paylaşıyor, iş hiçbir zaman oradan dışarı çıkıp hiç bilinmedik birine ulaşamıyordu. Ben nasıl bir oyuna dahil olacaktım peki? Bir gün kırdım kafayı, açtım twitter hesabı bir tane ve oradan tüm özel tiyatro hesaplarını takip ettim. Paylaştıkları her yeni paylaşımı yakalayabillmek için ise bildirimleri de açtım. Böylece eğer içlerinden biri bir oyuncu ilanı paylaşırsa hop hemen yapıştıracaktım başvuruyu ki gel zaman git zaman gerçekten de bu beklentim gerçekleşti. Üstelik iş de amatör ruhlu bir iş olmasına rağmen, çok bilinen bir özel tiyatroda, sektörde alanlarında çok iyi olan hocalarla çalışılacak bir işti. Seçmeye çağırıldım ve yalnızca benim saat aralığımda bile onlarca kişi vardı.

Neyse daha fazla detaya girmeden devam edeyim. Ben o işe girdim. Hayatımın ilk tiyatro oyunu tecrübesi. Ve işte provalardaydım. Her şey aşırı yoğundu, aşırı güzeldi, sonunda yapabilmiştim ve üstelik hiç de uzun sürmemişti. Fakat bu sefer de orada birçok gerçekle yüzleşmeye başladım. Burası da öyle kolay bir yer değildi. Kendini sürekli göstermeliydin bir kere, ilişkilerini çok iyi kurmalıydın, kiminle ne konuştuğuna çok dikkat etmeliydin. Çünkü başkaları da bu işi çok istiyordu, en önemlisi sahnede en önde yer almayı herkes çok önemsiyordu ve herkes bunun için gereken ne ise yapmaya hazırdı.  O halk için sanat yapan, bu yaşamda önemli bir derdi olduğunu düşündüğümüz tiyatro camiası, sosyal sorumluk projelerinde isimleri en önde giden sanatçı isimler perde arkasında hiç de dışarıdan izlediğimiz gibi görünmüyordu. O ‘‘çok duyarlı’’ kişiler tarafından emeğinin karşılığını alamayabiliyor, senden daha uzun süredir bu işi yapanlar tarafından saçma sapan sebepler yüzünden azarlanabiliyor, insanların sırf o güruhun içinde kalmak için birbirlerine nasıl da yalanlar söylediğini, herkesin birbirini nasıl pohpohladığını görebiliyordun.

Hayatımın en zor, en dehşet verici, en güzel ve en dönüştürücü zamanlarından birindeydim. Sonuç olarak her anlamda harika bir deneyimdi benim için. Çünkü ben yalnızca oyuncu olmak, oynamak istiyordum ve bu arzum her şeyi sineme çekmeme yetiyordu. Başkaları, bu kendi kendine hadsiz bulduğun masum arzunun kokusunu alabiliyor ve bunu çok güzel sömürebiliyordu. İlk işim ardından başka işlere de dahil oldum. Hepsinde benzer acı gerçeklere şahit oldum.

“İnsanların ‘‘biri olabilmek’’ adına nasıl da her köşeyi kaptığını ve o köşelerde kendi kraliyetlerini ilan ettiğini, fakat aslında korkunç insanlar olabildiğini gördüm.”

Bu iş öyle bir işti ki dışında olan herkes yalnızca bir ilüzyonu izliyordu oysa perdenin arkası kirliydi, bulaşıktı ve bazen gerçekten mide bulandırıcıydı.

Yaptığım işlerin içimdeki ateşe yetmediğini gördüm

Ben ne yaptım? Çok git geller yaşadım, bu ortama girmek istiyor muydum? Gerçekten değer miydi? Baş edebilir miydim? Değer miydi bilmiyorum ama oynamak benim için yeterliydi. Oynamak, öğrenmek ve daha iyisi için devam etmek. Diye diye, bazen de evde isyan ederek ağlarken zaman geçiverdi. Ve bir gün yaptığım işlerin içimdeki ateşe yetmediğini gördüm. İçimde bir yerlerde ben televizyonda da olmak istiyorum, ben sinemada da oynamak istiyorum arzusu hep ilerliyordu ve buradan görebiliyorum ki korkuyordum, o yüzden de bu arzuyu bastrıyordum. Çünkü televizyon için yeteri kadar güzel bulunacak mıydım ki? Tabii ki hayır. İriydim, kiloluydum, çok uzundum, yüzüm çok yuvarlaktı, sivilcelerim vardı gibi gibi bir sürü yargı. Ama tabii ki televizyon ve sinema sektöründeki insanların bu yargılara katkıları çok büyük oldu. Bir gün bir ajanstan biri demişti ki ‘‘Belki yaşın ilerledikçe daha çok rol alırsın. Birinin ablasını ya da evin yardımcısını oynayabilirsin.’’ Bu sözlerin üstesinden gelmem kaç yılımı aldı biliyor musunuz? Kamera beni istemiyorsa ben onu hiç istemiyorum dedim ve hep kaçtım. Birkaç reklamda oynadım ama daha fazlası olmadı. Bir kere menajerim oldu fakat olmadı işte. Menajerlerle görüşmekten de kaçtım. Birinin karşısına geçerim ve bana ‘‘Kilo vermen lazım, dişlerin yamuk, şuraya biraz dolgu yaptırsan vb.’’ şeyler söylerler diye çok korktum. Çünkü zaten okuyanlarınız biliyordur ki inanılmaz zedeli bir beden imajına sahiptim, bunları duymak beni yıkardı. Böyle böyle zaman geçti işte. Eğitimlerim devam etti, bir arada bir tiyatroda, çok sonra da 3 sene kadar hocama asistanlık yaptım. İnsaları izleyince daha çok şey öğrendim hem oyunculuk hem de insan davranışları adına. Bugünlerde yaptığım birebir danışmanlıklarda tüm bu sürecin o kadar faydasını gördüm ki…  Ve fakaaat, hızla bugüne geliyorum.

“Gerçek yüzler, gerçek bedenler, gerçek otantik insanlar ve hatta gerçek hikayeler nerede?”

Yaklaşık 2 senedir sahneye çıkmadım.  Bu çok kabul edilir bir şeydi benim için çünkü kendi işimi kurdum. Kişisel ve spiritüel gelişim konuları iyice arttı yaşamımda ve bugün buradan kendimce geçimimi sağlıyorum. AMA… İçimdeki oyunculuk arzusu başladı fokurdamaya. Ben bundan 9 sene önceki ben değilim. Ne istediğimi, neler yapabileceğimi çok iyi biliyorum. Sınırlarımı, değerlerimi çok önemsiyorum. O yüzden de bu versiyon ile eş işler yapmak istiyorum. Beni ben yapan şeyleri gören ve onurlandıran bir menajer, bana ve bütüne pozitif katkısı olacak işler istiyorum. Fakat gerçekliğimiz beni kaygılandırıyor. Bugün, değil yalnızca televizyonda, sokakta bile yüzünde belirli seviyelerde estetik müdahale olmayan insan kalmadı neredeyse. Görüyorum ki dizilerdeki, filmelerdeki kastlar hala tüm o çarpık güzellik anlayışını besliyor, destekliyor. Bense çığlık atmak istiyorum. Gerçek yüzler, gerçek bedenler, gerçek otantik insanlar ve hatta gerçek hikayeler nerede? Sonra kendi kendimi sakinleştiriyorum. ‘‘Senin gerçekliğin, deneyimin farklı olabilir, sen gerisini boşver’’ diyorum.

İşte bu benim, hiçbir ayrıntısını değiştiremezsiniz

Sonra bir gün gencecik pasparlak bir oyuncu arkadaşımla karşılaşıyorum ve ondan güzel bir haber alıyorum. Başrol oynayacağı bir diziye seçildiğini anlatıyor. Çok mutlu. Sonra anlatmaya devam ediyor. ‘‘Ya çok acayip. Vitrinde gibisin biliyor musun? Herkes sürekli baştan aşağı seni inceliyor. Sorular soruyor’’. Dinlerken vücudum kasılmaya başlıyor. ‘‘Hatta’’ diye ekliyor. ‘‘Yönetmen bakmış demiş ki ‘yüzü çok yuvarlak biraz kilo verse iyi olur’. Ben de 1 haftada 7kg verdim. Görünce çok şaşırdılar. Beğendiler.’’ Ben kusacak gibi oluyorum.

Tam olarak hangisine üzüleyim? Arkadaşımın normalde zaten aşırı güzel, fit biri olduğuna mı? Kilo verdiği halinin iyi olduğunu sanırken, çok açık bir şekilde anormal bir şey yaşadığına mı? 1 haftada 7kg vermesini normal bulmasına mı? Sektördekilerin bu yaklaşımda olmasına ve farkındalık seviyelerinin yerlerde oluşuna mı? Yoksa kendime mi? Hemen zihnim senaryolar kuruyor, bir işe seçiliyorum, çok da güzel çok da içime sinmiş. Yönetmen yüzüme bakıp ‘‘Fakat yüzün çok yuvarlak biraz zayıflasan mı ya da dolgu mu yaptırsak?’’ diyor. Hayalimde yönetmenin yüzüne koca bir kahkaha patlatıyorum ve ‘‘HAYIR’’ diyorum. ‘‘Beni seçtiniz, oyunculuğumu beğendiniz, enerjimi beğendiniz, dışarı yansıttığım şeyi beğendiniz. İşte bu benim, hiçbir ayrıntısını değiştiremezsiniz.’’ diyorum. Yönetmen çok etkileniyor, beni haklı buluyor, hem izleyiceler de artık ekranda kendileri gibi birilerini görmek istiyor konusunda hemfikir oluyoruz ve o gün bir devrimin başladığı ilk gün oluyor. Ahahaha tabii ki gerçek hayatta bunu yapailir miyim? Hiç sanmıyorum.

Kısacası, bu mesleği yapacak mıyım yapmayacak mıyım? Yaparken ödün vermeli miyim vermemeli miyim? Vermezsem hiç kabul görür müyüm görmez miyim? Bu sektörde bir uyanışa, devrime sebep olabilir miyim, olamaz mıyım? Beni, otantikliğimi, hikayemi görebilecek kapasitede bir menajer, bir yönetmen, bir yapım şirketi var mı, yok mu? Varsa onlara ulaşabilecek miyim, ulaşamayacak mıyım? İşte böyle sorular… ‘

‘Siz ne dersiniz?’’ diye sormak ve fikirlerinizi almak çok isterdim. Belki bana başka türlüsüne de şahit olduğunuzu, böyle insanları tanıdığınızı, başka türlü bir yolun da mümün olduğunu bu sefer siz hatırlatırsınız. Belki hatta akıl verirsiniz. Çünkü ben hala ‘‘Çok güzel kızlar ve yakışıklı erkekler; güzel vücutlu simetrik suratlı kadın oyuncular, güzel diyorsak kendinizi güzel bulmanızdan bahsetmiyoruz, gerçekten Hande Erçel gibi güzel olmaktan bahsediyoruz.’’ gibi tüylerimi diken diken yapan kast sunumlarını görüyorum ve bu sunumlarda ne kadar iyi, becerikli, profesyonel, disiplinli bir oyuncu olması gerektidiğinden bahsedilmiyor hiçbir zaman. Bu da beni tabii karamsarlığa sürüklüyor.

Eeee ne diyorsunuz? Ay yine sordum değil mi?

Neyse.

Sevgi olsun bari!


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Aslıhan Aydoğan Büyükakgül
1988 yılında doğdu. 21 yaşında Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Çalışma hayatına özel sektörde başladıktan 5 sene sonra, istediğinin bu olmadığına karar verdi ve hayallerinin peşine düşmek için işinden ayrıldı. 27 yaşında oyunculuk dersleri almak adına çıktığı yol onu kendi özüne doğru olan yoluna da yönlendirdi. Bu süreçte birbirinden farklı birçok eğitim aldı. Bu eğitimler hem bilişsel bilgileri, hem mistik ilimleri içermekteydi. Şimdi ise oyunculuğun yanı sıra tüm bu deneyimleri esentezleyerek tasarladığı atölyeler, danışmanlıklar ile kişiler ile birebir çalışmalar yapıyor.